ZENC, KARMATÎLER, SAKÛRA İSYÂN HAREKETLERİ PARADOKSAL BİR YAKLAŞIM-I-

[bs-quote quote="ZENC, KARMATÎLER, SAKÛRA İSYÂN HAREKETLERİ PARADOKSAL BİR YAKLAŞIM -I- " style="default" align="center" author_name="Yusuf Metin Yardımcı" author_avatar="https://kiratim.com/wp-content/uploads/2019/08/yusuf-metin-yardimci-profil.jpg"][/bs-quote]

 

            İslâm târihi; İslâmî ihtilafların farklı dönemlerinde marjinalleşmiş insanlar tarafından gerçekleştirilen birçok devrimin hikâyesini ihmâl eder.

            Tarihçiler, "hilâfet" teriminin arkasına gizlenmiş baskıcı, otoriter ve adaletsiz rejimlerin dezavantajlarını vurgulamamak için buna dikkat etmediler.

            Genel olarak İslâm târihi; İslâm halîfeliğinde “Saray Tarihçiliği” denen bir mevki olduğu için çoğunlukla iktidar tarihçilerinin bakış açısından yazılmıştır.

            Ve bu tarihçi kimlik, mevcut sistemi memnun eden şeyi yazıyordu.

            Diğer tarihçiler de yönetim sultasının onlara öfkelenmemesi için gerçeği belgelemekten korkuyorlardı.

            Çoğunlukla, amacı gerçekleri belgelemek ve gelecek nesiller için korumak olan Müslüman tarihçiler, hedefsiz ve amaçsız, ortaya çıkamadılar.

            Egemen güce karşı meydana gelen ihtilâller, ayaklanmalar, çıkışlar, kendiliğinden hareketler ve hırsızlık karekteri taşıyan isyanlar doğru bir şekilde belgelenmedi. Öyle ki, sulta sahiplerinde hiçbir kusur veya hata görülmez.

            İhmâl edilen bu yön, "el-Mühemmeşûn fî’t-Târihi’l-İslâmî = İslâm Tarihinde Marjinalleşenler" kitabının yazarı tarihçi Dr. Mahmûd İsmâil tarafından ele alındı.

            O İslâm tarihinin marjinal ve popüler hareketlerinin, en önemli devrimlerinin tarihi üzerinde çalıştı. Aşağıda işleyeceğimiz konu, bu devrimlerin en önde gelenleridir.

            Zenc Devrimi... Zorla Çalıştırılmaya Karşı İlk Direniş

            İlk Zencî devrimi, Hicrî 65 ve 86 yılları arasında Abdülmelik bin Mervân döneminde, "es-Siyâdetü’l-Arabiyye = Arap egemenliği" olarak bilinen bir dönemde patlak verdi.

            İslâm halifeliği pratikte mülke dönüşmüştü. O asırda hakim olan ve bir nevi feodalizme evrilen sistem nedeniyle, köylüler kiracı hâline getirilmiş, ekserî durumda ücret bile ödenmeden, mecbûri olarak çalıştırılıyorlardı.

            Toprak sahiplerinin ödeyemeyeceği hale gelinceye kadar, vergiler de yükseltilmişti. Bu da gerçek mülk sahiplerinin arazi ve sahip olduklarını terk ettikten sonra onu mülklerine ekleyen büyük feodal beylere fayda sağlamıştı.

            Daha sonra Halîfelik; araziyi işlemek için Afrika'dan siyâhî köle yani Zencileri, Hindistan'dan da Çingeneleri getirdi. Tarımsal işlerde öyle sıkı çalıştırıldılar ki, bu şiddetli ve yoğun çalışmalardan çoğu öldü.

            Bu zavallılar İslâm dinine girmelerine rağmen, sultanın şiddeti durmadı. Baskılar "Zenciler"in "Şîr Zencî" yani Zencilerin Arslan’ı lakabını verdikleri bir adamın önderliğinde toplanıncaya kadar devam etti.

            Benî Ümeyye tarafından zulüm gören “el-Zat” ve daha birçok Iraklı Arap onlara katıldı.

            Devrim hareketi, güney Irâk'ı ve ardından İrân'ı kontrol etmeyi başardı. İrân-Irak sınırında şimdiki "Ahvâz" ülkesini ele geçirdi.

            Asıl adı Abdullah b. Cârûd er-Rebâh olan "Şîr Zencî"nin takipçileri onu "Emîrü’l-Mü’minîn = Mü’minlerin Emîri” olarak adlandırdılar.

            Emîr Abdü’l Melik bin Mervân, onlardan kurtulmak için Kûfe'den ordusuyla birlikte Haccâc bin Yûsuf es-Sakafî'yi çağırdı.

            Lakin bu kalkışma, birkaç yıl sonra başarısız oldu. Çünkü farklı unsurlardan ve sınıflardan oluşuyordu. Ve daha çok kendiliğinden tutuşan bir alev gibiydi.

            Haccac es-Sakafî şiddetle üzerlerine geldiğinde onunla ciddi bir şekilde karşılaşmaya ve tüm liderlerinin idamına karşı koymaya yetecek bir düzen, ek olarak da özel bir planları yoktu. Dolayısıyla imhâ edildiler..

            Merkezîleşme Ve Sosyal Adaletsizliğe Karşı, Umar Bin Hafsûn Kalkışması!

            Umar ibn-i Hafsûn devrimi, Hicrî 265 yılında Endülüs'ün güneydoğusunda gerçekleşti.

            Bölgede vuku bulan bir iç savaş sebebiyle Endülüs, 23 tane rakip ve birbirleriyle çatışan emirliğe bölündü. Endülüs sakinlerine uygulanan sosyal adaletsizlik nedeniyle, kaos yayılarak derinleşti.

            Umar ibn Hafsûn melez (Arap olmayan bir anneden)’dendi. Bu yüzden bir grup mestizo/melez ile ayaklanarak, sürüyle dışlanmış Berberî ve Arap olmayanlardan, içtimâi zulmü ortadan kaldırmak, merkezî Kordoba yönetiminden bağımsız olmak için; işsiz sapsız, serseri ve aylak takımından oluşan büyük bir ordu kurdu.

            Fikri bir hayli kişinin onayıyla karşılaşınca, emirliğini genişletmeye başladı. Güçlü bir ordusu vardı. Kordoba emîri (Prensi) bile onu yenmek için arka arkaya üç ordu gönderdi, ancak başarılı olamadı.

            Resmî tarih, İbn Hafsûn'un Hıristiyan dininin bir müntesibi olduğunu, Müslümanların yurt ve topraklarını fesada boğmak için İslâm'a geçtiğini belirtir.

            Ama diğer yandan gerçeğin tam tersi olduğunu, dönemin sulta/iktidar yanlısı tarihçisi Bin Hayyân, onun kötü niyetli, kâfir ve mürted olduğunu söyler.

            Buna karşın egemenliği esnasında hiç kıtlık olmadığını, emirliğinde refahın hüküm sürdüğünü de ilâve eder. Kadınların bir şehirden diğer bir şehre yolculuk yapmak için geceleri dışarı çıktığını ve onlara kimselerin ilişmediğinden bahseder.

            H. 301 yılında (M.913) Endülüs halifesi Emîr Abde’r-Rahmân en-Nâsır, "Tarş Kalesi”ne saldırı başlattı. Kuvvetleri ile İbn Hafsûn'un güçleri arasında, çok sayıda İbn Hafsûn asker ve müttefiklerinin öldürüldüğü çetin bir savaş oldu. Neticede İbn Hafsûn "Beşter"e kaçtı.

            en-Nâsır ayrıca Fâtımîler tarafından Bin Hafsûn'a tedarik olarak gönderilen malzemeleri taşıyan bir dizi gemiyi yakmayı da başardı. Böylece her taraftan kuşatıldı.

            Bin Hafsûn çaresiz kalınca, H. 303 yılında Endülüs halifesi "en-Nâsır" ile uzlaşma talep etti. en-Nâsır'ın itâatine girmesi karşılığında 162 kale üzerindeki kontrolünü kabul etmesi de dahil olmak üzere çeşitli şartlar ileri sürdü. Bunlar kabul edildi..

            KARÂMİTA İSYANI

            "Kefere, Zenâdika ve İbâhiyyûn"

            H. 278'de başlayan (M.891) Karmatî isyanına karşı yukarıda tırnak içinde belirttiğimiz suçlamalar yöneltildi.

            "Karmat" kelimesi, Nebatî dilinde fellâh/çiftçi anlamına geliyor ve devrimin lideri Hamdân bin el-Eş’as idi.

            O, İsmâilî/Şiî davasının savunucularındandı. Bilgili, dirâyetli ve güçlü bir karizmaya sahipti. O dönemlerde, toplumsal adâletsizlik, halk üzerinde uygulanan zulüm ve baskı, Abbâsî Halifeliği’nde yaygınlık kazanmıştı.

            İsmâîli/Şiî hareketi fikirlerini kamuoyuna yaymaya başladı. Güney Irak ve Bahreyn'de başarılı oldu. Sonra genişleyerek Şâm taraflarını ele geçirdi. Denildiğine göre; İbn-i Eş’as istilâ etmek için Mısır'a gitti.

            Bu süre zarfında İslâm Emîrlikleri’nin çoğunda salgın hastalıklar yayıldı. Ancak Karmatî devleti bunlardan hiçbir şekilde etkilenmedi ve memleket içinde kuvvetli bir ekonomik refah sistemi oluştu.

            Denizcilik faaliyetleri; Hindistan ve Çin'e kadar ulaştı. Bazı tarihçi ve gezginler burayı “Tanrı'nın yeryüzündeki cenneti” olarak tanımladılar.

            H. 317/M.929 yılında Karmatîler, Mekke'ye girdiler. Ebû Tahir el-Cenâbî önderliğinde; “Haceru’l Esved”i siyâsî meselelerin müzakeresinde kullanmak için ele geçirdiler.

            Tarih bu olaydan; “Taş Hırsızlığı” ve “Güney Irak'ta bir Kabe inşâ etme girişimi” olarak bahsediyor. Ancak bunların hepsi doğru değil, çünkü mesele siyâsî müzâkere kapsamı dışına çıkmadı. Nitekim takrîben H. 340/M.951 yılında taş Mekke'ye iade edildi.

            Karmetîler’in yönetimi yaklaşık iki yüz yıl sürdü. Bir tür sosyal adaletin mevcûdiyetiyle karakterize edildi. İşçi ve zanaatkârlar sendikalara benzer özel gruplar kurdular.

            Karmatîler, Yunan felsefesiyle ilgileniyorlardı ve Neo Platonizm’den etkilenmişlerdi. Belki de sosyalizmin tarihteki ilk deneysel uygulamasını onlar ikâme ettiler.

            Ancak Fâtımî devletinin; Suriye, Irak ve İran'daki Karmatîleri kutuplaştırmasıyla bu deneyim yavaş yavaş sona erdi.

            Karmatî Devleti, Bahreyn'de" bir süre devam etti. Ancak sonunda o da yok oldu.

[gallery size="publisher-lg" bgs_gallery_type="slider" ids="14217,14218,14219"]