Abdulkadir Ayanoğlu
Köşe Yazarı
Abdulkadir Ayanoğlu
 

Vazonun bir önemi kalmadı...

Karşı komşu, 60'lı yaşlardaki teyze... Akşamdan sabaha kadar ışıklar sönmezdi evde... Cıvıl cıvıl bir evdi... Gelen giden misafirlerin sayısı hadsizdi... Pişirdiği aştan, ikram edilen yemeklere... Yazın başlangıcında yaptığı kurutmalıktan, kış hazırlıkları başlardı... Bir de temizliğindeki titizlik, elbiselerdeki berraklıktan okunurdu... Bir kaç aydır evde görünmüyordu. Hayra yorduk, “hayr olsun” dedik. Belki oğlu atanmıştır, belki başka bir yere ziyarete gitmiştir... Belki de belki de... Keşke öyle olsaydı… Bir kaç gün önce kızını gördük balkonda... “Teyze nerede” diye sorduk... “öldü” dedi... Tekrar sorduk... Tekrar “öldü” deyince gözü yaşlı içeri girdi... Anlaşıldı durum… Sükûnete bürünmüş bir ev… Mahzun ve yetim halde bir mekân... Karanlıklara bürünmüştü zaten... Gecenin başında, karanlığa bürünen... Sabah sessizliğinde, matemli köhne bir ev... Yalnız ve kimsesizlik misali... Ne bir ruh ne de bir hayat alameti yok artık... Sanki bütün her şey gidişiyle bitti... Ölümü bir son oldu eve... Arada bir kocanın görünen gölgesi mutfakta... Ya buzdolabı başında ya da televizyon karşısında... Tek tük görünen çocuklarda... Maalesef ki... Her gece yarısı yok idi istisnası... Evdeki kavgaların... Kocanın bağırtıları... Kızının pencere ve kapıları kapattığındaki heyecanı... Ve teyzenin bir odadan diğer odaya kaçışı... Hakeza oğlunun siper oluşu belirirdi... Bazen de teyzenin sesi yükselirken... Teyzenin “yeter!” deyişi duyulurdu... Zaten yetti o yeter… Bir kalp kriziyle götürdü ebede... Velhasıl çiçek soldu gitti, vazonun bir önemi kalmadı... Mekânın cennet, kabrin pür nur olsun teyzem...
Ekleme Tarihi: 03 Eylül 2024 - Salı

Vazonun bir önemi kalmadı...

Karşı komşu, 60'lı yaşlardaki teyze...
Akşamdan sabaha kadar ışıklar sönmezdi evde...
Cıvıl cıvıl bir evdi...
Gelen giden misafirlerin sayısı hadsizdi...
Pişirdiği aştan, ikram edilen yemeklere...
Yazın başlangıcında yaptığı kurutmalıktan, kış hazırlıkları başlardı...
Bir de temizliğindeki titizlik, elbiselerdeki berraklıktan okunurdu...
Bir kaç aydır evde görünmüyordu.
Hayra yorduk, “hayr olsun” dedik.
Belki oğlu atanmıştır, belki başka bir yere ziyarete gitmiştir...
Belki de belki de...
Keşke öyle olsaydı…
Bir kaç gün önce kızını gördük balkonda...
“Teyze nerede” diye sorduk...
“öldü” dedi...
Tekrar sorduk...
Tekrar “öldü” deyince gözü yaşlı içeri girdi...
Anlaşıldı durum…
Sükûnete bürünmüş bir ev…
Mahzun ve yetim halde bir mekân...
Karanlıklara bürünmüştü zaten...
Gecenin başında, karanlığa bürünen...
Sabah sessizliğinde, matemli köhne bir ev...
Yalnız ve kimsesizlik misali...
Ne bir ruh ne de bir hayat alameti yok artık...
Sanki bütün her şey gidişiyle bitti...
Ölümü bir son oldu eve...
Arada bir kocanın görünen gölgesi mutfakta...
Ya buzdolabı başında ya da televizyon karşısında...
Tek tük görünen çocuklarda...
Maalesef ki...
Her gece yarısı yok idi istisnası...
Evdeki kavgaların...
Kocanın bağırtıları...
Kızının pencere ve kapıları kapattığındaki heyecanı...
Ve teyzenin bir odadan diğer odaya kaçışı...
Hakeza oğlunun siper oluşu belirirdi...
Bazen de teyzenin sesi yükselirken...
Teyzenin “yeter!” deyişi duyulurdu...
Zaten yetti o yeter…
Bir kalp kriziyle götürdü ebede...
Velhasıl çiçek soldu gitti, vazonun bir önemi kalmadı...
Mekânın cennet, kabrin pür nur olsun teyzem...

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.