Sual: Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?
Cevap: Doğruluk.
Sual: Daha?
Cevap: Yalan söylememek.
Sual: Sonra?
Cevap: Sıdk, ihlâs, sadâkat, sebat, tesanüt…
Sual: Yalnız...
Cevap: Evet...
Sual: Neden?
Cevap: Küfrün mahiyeti yalandır. İmanın mahiyeti sıdktır. Şu burhan kâfi değil midir ki, hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanütün devamıyladır.1
Üzülerek söylemek zorundayım!
Doğruluk, Yalan söylememek ve Sadakat ortadan kalkınca ve her seferinde güveni sarsacak olaylar ile karşılaşınca ve herşeye şüphe ile bakınca... Artık bütün konuşmalar, hatta susmalar ve davranışlar ihanet olarak tanımlanmaya başlandı...
Ne desem artık beyhude boş...
Çünkü başta ki niyet ve düşünce herşeyi ve herkesi ve her olayı damgaladı: Güvensizlikle...
Evet, haklısın dense de ama güvensizlikle yaşamak, hayatı zehir eder insana…Ancak ölçü bu; hem pozitif yaklaşma hem de güvenmede dikkat etmek gerek...
İnsan kime güvenecek diye bir soru akla gelirse…
Akıllarımızın bizden alınmaması veya dimağınıza ve duygularımıza da hapsedilmemiş olmalılar.
Güven kelimesini en iyi güçlendirici hal, Hak ve Hakikat kanunları... Hakka tabi olan kendisinin yani nefsinin kandırmacasından kurtulur…
İnsan doğası gereği kanma ve kandırılmaya meyilli olan nefis denilen his ileyönetilmektedir... Nefis kökeni itibariyle kolaya kaçma, rahata alışma ve bir şey yapmama üzerine kodlanmış bir yapıya sahip...
Hakikat kanunlara tabi olursa kurtuluşa, olmaz ise helaket ve felakete doğru sürüklenir...İşte pozitif ve negatif enerjiler kanunları ile kuşatılması…
Tercih hakkıyla muazzam bir dünyaya sahip olan insan, bedenini ve ruhunu sürükleyici bir güç ile ya cennet ya cehennem âlemlerine doğru sürüklemede...
Ya Doğru…Ya Yalan diye…
1Münazarat, Risale-i Nur Külliyatı