Unutma,çamuru testi yapmak için biçimlendiriyorsun; ancak istediğin şey çamurun kendisi değil içindeki boşluktur.
Nelerle uğraştığına bir bak, dostum! Elinle, beyninle, dilinle,kaleminle, yüreğinle hep bir şeyler yoğuruyor, eğiyor, büküyor,dokuyor, yazıyor, örüyorsun. Bu hep böyle! Belki bıktın, belki yoruldun. Belki de inceden inceye "Bu böyle gitmez!" Çığlıkları atıyorsun. "Mecburen, mecburiyetten" diye mırıldanıyorsun. "Neredençıktı bunlar?" "Hiç bitmeyecek mi?". "Ben bunlarla uğraşacak adam mıyım?" Doğrusu, bunca soru her gün benim de yüreğime doluşuyor; benide umutsuz ediyor, mutsuz ediyor.
İşte sana büyük sırrı fısıldıyorum: Hayatta biçimlendirdiğimiz şeylerin kendisini aramıyoruz aslında. Uğraşılarımızın ortasında oluşturmaya çalıştığımız bir boşluk, kendimize ait bir oda, kendimize özgü bir alan var. Tıpkı testi yapan ustanın çamurla uğraşırken yaptığı gibi. Aslında ustanın testi yapmak için elini çamura bulama nedeni çamurun ortasında bir boşluk-su doldurulacak ve su içilecek bir boşluk- oluşturmaktır. Ne var ki, testi ustalarının çoğunun testi yaparken su içmeye vakit ayıramaması gibi, sen, ben ve senin ve benimgibi binlercesi testi yapmaktan başını kaldırıp testiden su içmeye
fırsat bulamıyor.
Evet, çoğu zaman, gündelik uğraşıların arasında yüreğimizin susuzluğunu sonsuzcasına giderecek, ruhumuzu sonsuz mutluluklara
gönderecek bir "kevser"i doldurup içebileceğimiz boşluğu istiyoruz.
Gündelik uğraşılarımızla o boşluğu oluşturacak zamanların ve mekanların kabuğunu örüyoruz, kabını şekillendiriyoruz. Farkında
olmadan serin ve tatlı bir testi boşluğu inşa ediyoruz.
Testi yapmaktan boşluğu görmeye ve kullanmaya vaktimiz olmadığı için, inadına hep çamurla uğraştığımızı düşünüyoruz. Gel, bugün için olsun, testi yapmayı bırak, yaptığın testiler içinde kendine ve sevdiklerineayırdığın o derin boşluğu farket.. Lütfen iyice bak; göreceksin ki, herkes orada bekliyor seni. Şu boş zamanlarda arayıp durduğun,gecelerin sessizliğinde buluşmaya çalıştığın, günlerin telaşında özlediğin kendin bile or'dasın! Çocukluğunun oyuncak bebeği hâlâ orada, donuk ve masum bir gülüşle ağlıyor. Babanın seni kucaklayıp koklamakla duyacağı bitimsiz haz orada, annenin hiç zorlamadan dudağına yapışan hayırlı evlat duasının fısıltıları orada, kalbinin damarlarını genişletecek ferahlık duygusu orada.. Haydi, gel, sen de su iç!