Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2018 yılına ilişkin 'Yaşam Memnuniyeti Araştırması' sonuçlarını açıkladı. Buna göre, mutlu olduğunu beyan edenlerin oranı, 2017'de yüzde 58 olarak kayıtlara geçerken, geçen yıl yüzde 53,4 oldu. Mutsuz olduğunu beyan edenlerin oranı ise yüzde 11,1'den yüzde 12,1'e yükseldi. Kadınlarda mutluluk oranı, 2017'de yüzde 62,4 iken 2018'de yüzde 57'ye geriledi.
Mutlu olmak sizin elinizde... Elbette mutsuz olmak da! Çünkü mutluluk gibi mutsuzluk da bir tercih meselesi. Hayata nasıl baktığımız, bardağın hangi tarafını gördüğümüz mutlu olup olmayacağımızı belirler...
Çoğumuza göre mutlu olmak için sevgili bulmak, evlenmek, araba, ev sahibi olmak lâzımdır; çaba sarf ettikten ya da bir bedel ödedikten sonra mutlu olur insan.
Bazılarımız ise mutluluğu, başına konacak bir talih kuşu gibi görür; eğer insanın şansı varsa mutlu olur yoksa mutsuz.
Peki, sizin mutluluk anlayışınız hangisi? Siz mutluluğu eksikleriniz tamamla-nınca ulaşacağınız bir ruh hali gibi mi yoksa başınıza gelecek güzel bir şey olarak mı tanımlıyorsunuz?
Paranın mutluluk getirmeyeceği düşüncesi, “Easterlin Paradoksu” olarak bilinir. Easterlin, gelirle mutluluğun hiçbir ilişkisinin olmadığını saptadı. 1970’lerin başında Amerika, Japonya ve İngiltere’de yaptığı araştırmalara göre, ailelerin geliri artınca mutluluk seviyeleri artmıyordu. Son yıllarda Amerika’da Gallup tarafından yapılan araştırmalar da bu olguyu kanıtladı. Esas olan "geçinecek kadar bir gelire" sahip olmaktı, bunun üzerine çıkılınca mutluluk artmıyordu.
Ama bunun tersi yani geçinecek kadar gelire sahip olmamak mutsuzluk getirir.
Amerika’da piyangodan büyük ikramiyeyi kazananlar üzerinde yapılan araştırmada da benzer bir sonuç elde edildi. Piyangoyu kazanan şanslı insanların mutlulukları ortalama bir yıl sürüyordu.
Antik Yunan’da mutluluk, ahlaklı olmak ve erdemli bir hayat yaşamak demekti. Aristo’ya göre “Mutluluk, insan yaşamının biricik amacıdır. Hayatımız boyunca harcadığımız tüm çabalar mutlu olmak içindir ve mutluluk, an-cak erdeme ve kusursuz bir karaktere ulaşarak yakalanabilir. Kişi ancak hayatının bütününü soylu bir biçimde yaşarsa mutlu olabilir”.
Descartes, mutluluğu “bir ruh memnunluğu ve iç hoşnutluğu” olarak tanımlar. Descartes’a göre mutluluk erdeme, erdem de aklın iyi kullanılmasına bağlıdır.
Bu gelişen kişilikle, durumlar karşısında verdikleri tepkiler ve yaptıkları seçimlerle deneyimlerini yaratır. Yaşadığı bu deneyimleri, olumsuz inançlarını teyit edecek şekilde algılayarak yine benzer davranışlar ve seçimler yapar. Bir döngü halinde sürer gider. Sonuçta bilinçaltı ve bilinç dışında kayıtlı değersizlik ve yetersizlik inançlarını teyit edecek deneyimleri, yaşayacak olay ve kişileri hayatlarına çekerler.
Bu kişiler ne kadar iyi eğitim alırsa alsın, ne kadar iyi işlerde çalışırsa çalışsın, hayat karşılarına kendilerini değersiz ve yetersiz hissedecekleri deneyimleri çıkartmaya devam eder.
Mutluluk, sevgi ve şefkat ilişkileri içinde yaşanan bir duygu. Daha çok para sahibi olmak, daha iyi bir hayat yaşamak mutlu olmak anlamına gelmiyor. İnsan içinde sevgiyi ve şefkati büyüttüğü zaman mutlu oluyor. Ve mutluluk hayattaki “bedava” olan şeylerle elde ediliyor. Sevgi ve şefkat üzerine inşa edeceğimiz bir hayatımızın olması için zengin olmaya değil, sevgi ve şefkati paylaşacak insanlara ihtiyacımız var.
Mutluluk bir zihin durumudur. Hayata nasıl baktığımız, zihnimizi nasıl terbiye ettiğimiz, bardağın hangi tarafını gördüğümüz mutlu olup olmayacağımızı belirler.
Bu yüzden Dalay Lama "Son derece modern ve rahat bir binanın yüzüncü katında, en yüksek teknolojiye sahip bir daire bile satın alsanız mutlu olamayab-ilirsiniz. Eğer zihinsel uyumu yakalayamaz-sanız arayacağınız tek şey, atlamak için bir pencere olacaktır."der.
Başından yeterince sıkıntı geçmiş her insan bilir ki mutluluk için gerekli olan ne zenginlik, ne başarılı olmak, ne şöhret sahibi olmaktır. Mutluluk içinde bulunduğumuz durumları nasıl algıladığımız; yaşadıklarımızdan iç dünyamıza neyi aktardığımızdır.
Mutluluk sadece ve sadece bizim tercihimizdir.