?Ülkemiz’de vahşice işlenen kadın cinayetleri ve kadına şiddet olaylarının ardı arkası kesilmiyor.
Aslında kadına şiddet, dünyanın da önüne geçemediği bir mesele... Araştırmalar, cinsiyet eşitliğinde öncü gelişmiş ülkelerde bile kadının şiddet mağduru olduğunu gösteriyor.
Ülkemizde, uzun süre devlet politikaları ve hukuki düzenlemeler ev içi alanın mahrem olduğu anlayışıyla düzenlenmiş, kadınlara karşı işlenen suçlara karşı yeterli hukuki önlemler alınmamıştır. Ayrıca önlem alınmamasının altında yatan etkenler, aile içinde yaşananlardan devletin sorumlu olmadığı uygulaması ve kadına karşı işlenen suçların ya da cinayetlerin münferit olarak değerlendirilerek toplumsal bir sorun olarak ele alınmamasıdır. Bu tutum erkek egemen kültürün pekişmesine sebep olmuş, kadına karşı işlenen suçları önleyememiştir.
Kadınlar genellikle aile içinde yaşanan her şeyin mahrem olduğu düşüncesiyle maruz kaldıkları şiddeti gizleme, kimseye söylememe eğilimindedirler. Fiziksel ve cinsel şiddet yaşamış kadınların çoğu korku, ayıplanma, olayın duyulması endişesi, namus, dedikodu gibi gerekçeler nedeniyle, ne yakın çevresine ne sivil toplum örgütüne ne de devlet kuruluşlarından birine başvurmuştur.
Bütün bu etkenler kadın cinayetlerinin varlığına ve kadın cinayetlerinin sürdürülmesine sebep olmaktadır.
Bugün kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlali olarak kabul edilmekte ve bu şiddeti önleyici yasalar düzenlenmektedir. Ancak bu yasaların varlığı yetersiz kalmaktadır, çünkü yasal düzenlemelerin toplumsal hayata geçirilmesi zaman almaktadır. Çıkarılan yasanın uygulanmasını kolaylaştıracak bürokratik mekanizmaların üretilmesi ve bunların etkili bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle her şeyden önce yasaların toplumsal yansıması sürecini beklemeden, kadın cinayetlerine karşı duyarlı toplumsal bilinç geliştirilmelidir. Kadına karşı ayırımcılığı önlemek ve kadın cinayetlerini durdurmak için uygulanan hukuksal düzenlemelere ek olarak, kadınların toplumsal hayatta sosyal ve ekonomik bağımsızlıklarını güçlendirecek düzenlemeler de yapılmalıdır.
Ayrıca kadının toplumsal ahlak anlayışı çerçevesinde kontrol edilmesi gerektiği, kontrol edici aktörlerin de erkekler olarak belirlenmesi, kadın cinayetlerinin artarak devam etmesine sebep olan diğer bir unsurdur. Bu nedenle kadın bedenlerinin erkeklerin kontrolünde olduğu algısının değişmesi gerekmektedir.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yayınladığı rapora göre, kadın cinayetleri sayısı bir önceki yıla göre %25 artarak 409 oldu.
2009 yılında Münevver Karabulut’un öldürülmesinin ardından kurulan platform, yıllardır düzenli olarak kadın cinayetlerini hukuki olarak takip ediyor. Kadın örgütünün daha önceki yıllarda yayınlamış olduğu rakamlara göre, 2013’te 237, 2014’de 294, 2015’te 303, 2016’da 328 kadın cinayeti işlenmişti.
Cinayetlerin %39’u koca, erkek arkadaş ya da eski koca ya da eski erkek arkadaş tarafından işlendi.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu cinayetlerin istatistiki dağılımını da yayınladı. 409 kadının %39’u kocası, erkek arkadaşı, ayrıldığı erkek ya da eski kocası tarafından öldürülürken %33’ü tespit edilemeyen kişiler tarafından, %24’ü ise babası, oğlu, üvey oğlu ya da bir akrabasınca infaz edildi.
57 kadının öldürüldüğü İstanbul, 2017 yılında en fazla kadının öldürüldüğü kent olurken onu 25 cinayetle Antalya, 18 cinayetle Bursa, 17 cinayetle Adana, 15 cinayetle Gaziantep takip etti. 63 ilde kadınlar öldürülürken Tunceli, Rize, Erzurum, Kırklareli ve Hakkari’nin de aralarından bulunduğu 18 ilde kadın cinayeti işlenmedi.
Cinayetlerin %43’ü ateşli silahlarla, %21’i aletlerle işlendi.