Olgun insan "ben" değil "biz" eksenli yaşamasını bilen insandır. Ayrıca kâmil insan odur ki kendi hatalarına karşı savcı, başkalarının kusurlarına karşı ise avukat kesilsin. Başkalarının hatalarını ortaya çıkarmaktan ziyade onu kimselere göstermeden örtbas edebilsin, işte bu konuda oldukça ibretli olaylardan birisi Abdurrahman hin Avf ile Halife Hz. Ömer arasında geçer;
Bir gece Medine sokaklarında halife Hz. Ömer ile birlikte gezerken bir evin içinden karışık seslerin geldiğini duyarlar. Biraz yaklaşınca Halife sorar;
Ey Abdurrahman, bu ev kime ait biliyor musun?
Abdurrahman bin Avf, "Bilmiyorum" der.
Hz. Ömer şöyle açıklama yapar: Burası Rebi'a bin Ümeyye'nin evidir, içindekiler de sarhoşlar, içmişler bağırıp çağırıyorlar. Ne dersin, bunlara ne türlü bir ceza uygulayalım? Gecenin bu saatinde bu haldeler... Abdurrahman bin Avf der ki:
- Bana kalırsa ceza uygulanacaklar onlar değil, biziz!
İrkilir Halife.
Neden? diye sorar Şöyle izah eder büyük sahabi: -Allahü Azimüşşan 'İnsanların gizli ayıplarını araştırmayınız, buyuruyor. Biz îse gecenin bu saatinde evinin içindeki ayıplarını araştırıp meydana çıkarmakla meşgulüz. Aslında cezalık işi biz yapıyoruz demektir!
Bunun üzerine düşünmeye başlayan Halife tut şu elimden de bir an evvel buradan uzaklaşalım: yoksa biz onlara değil, onlar bize ceza isteyebilirler.
Oradan hızla uzaklaşırken de söylenmekten kendini alamaz: Allah insanları doğru düşünen dostlardan mahrum etmesin. Kimseyi de kendi kanaatinde ısrarcı eylemesin. Kendi kanaatini dostlarına kontrol ettirmek, daha doğrusunu duyunca da hemen kabul etmek ne güzeldir!
Ne dersiniz? bizde de var mı böyle bir anlayış? Biz de kendi düşüncemizi dostlarımıza kontrol ettirir, daha doğrusunu duyunca hemen kabul eder miyiz? Yoksa kimse bizim gibi doğru düşünemez, bizi kimse düzeltemez mi? Biz hep herkesten iyi düşünür, herkesi biz mi düzeltiriz?