Sevgili okurlarım.
Bu makaleyi “Türkiye’de Sinema Sansürünün Tarihi” isimli kitaptan esinlenerek yazmaya karar verdim. Çünkü yaş itibariyle ben de o filmleri izleyerek belli bir yaşa ulaştım. Makalenin Türk sinemasının tarih içinde geçirdiği sıkıntılar ile ilgili farklı bir fikir vereceğini umarım.
Özellikle kırsalda çekilen Türk filmlerinde unutulmayan bir gerçek vardı: İslam dini ve dindarlar uzun zaman “yobaz ve üçkâğıtçı” olarak tanıtıldı. Filmlerde dine dair ne varsa ya çıkarıldı, yâda aşağılandı, alay edildi. Ezan, namaz, abdest, cami olmazdı. 1930’lardan sonraki siyasi iktidarlar tüm dini değerleri hayattan sildikleri gibi, sinemadan da çıkardılar. Dini değerlere bu yaklaşım, bu kin, bu nefret sadece yönetmenlerden veya senaryo yazarlarından kaynaklanmıyordu. Hâkim yönetim dindarlara ve dine ait ne varsa hepsini sansürlüyordu. Laikliğe aykırı bir sahne oldu mu yönetenler uyarılıyor, o sakıncalı!sahne filmden derhal çıkarılıyordu. Yeşilçam ile birlikte halk da dini değerlere düşman ediliyordu. Bu nedenle Yeşilçam filmleri dine hep mesafeli durmak zorunda kalmıştır. Rol icabı bile olsa dini bir sahneye asla tahammül yoktu. Film yapımcılarının hemen hemen tamamı Batı tarzında yetiştiği halde devlet yine de müdahale etme gereği duyuyordu. Her alanda olduğu gibi burada da dine ve dindarlara taviz verilmiyordu. Dini değerleri hayatın tümünden silmeye kararlı idiler.
1930-1990 tarihleri arasında geçen 60 yıllık süre içinde yaklaşık 4500 film laikliğe ve genel ahlak kurallarına aykırı diye reddedildi, yasaklandı, gösterime girmeleri önlendi. Bir o kadar film de şartlı olarak kabul edildi.
1970’li yıllara kadar ezan, cami, dini nikâh ve mevlit gibi dini çağrıştıran ne varsa filmlerden çıkarıldı, yâda karartıldı. Bu yıllardan sonra sansürün uygulanmasında bir değişim oldu. Artık bu tarihten sonra rol icabı filme yer alması gereken yâda uygun görülen dini değerler ya alay konusu oluyor, yâda küçük düşürmek için kullanılıyordu.
Bir filmin onay alabilmesi için filmde yer alan sarıklı hoca veya camii sahnelerinin çıkartılmasıyla mümkün olabiliyordu. 1938 yılında çekimi tamamlanan ve ilk sansür edilen “çöl kızı cemile” adlı filmden ezan ve namaz sahneleri çıkartıldıktan sonra halka izlettirilmesinde bir sakınca kalmıyordu.
Çok katı, tuhaf ve anlaşılmayan gerekçelerle sansürlenen filmlerden birkaç örnek vererek konumuza devam edeceğiz.
-Yıl 1952, filmin adı:”Boş Beşik” Osman bey her Müslüman gibi yeni doğan çocuğunun kulağına ezan okur. Ezanın başlangıcı duyulur, diğer kısımları sansürlenir, filmden çıkarılır.
-Yıl 1956, filmin adı:”Beş Hasta Var” filmde bayan oyuncu babasının mezarına gidip dua eder. Bu sahne perdeye yansıyınca perde karartılır ve seyircilerin görmesi engellenir.
-Yıl 1958, filmin adı: “Tilki Leman” Köprüden geçen yolcular arasında köprünün yanında duran çarşaflı yaşlı kadın derhal sahneden çıkarılır. Oyun kaldığı yerden devam eder.
-Yıl 1974, filmin adı: “Yüz Lira İle Evlenilmez” Oyuncu adile Naşit’in Kur’anı öptüğünü gösteren sahne ‘laikliğe aykırı’ gerekçesi ile filmden çıkarılır.
Bu ülke zaferlerini namaz kılarak, dua ederek, tekbir getirerek kazandı. Ama ne yazık ki ‘cephe ve asker’ temalı filmlerde bunlar da sansürlendi. 1966 yılında çekimi tamamlanan “Bombacı Emine” adlı filmdeki askerlerin cephede namaz kılma ve kamet getirme sahneleri çıkarılır ve o şekilde halka gösterilmesine oy birliği ile karar verilir.
O tarihlerde filmler sansür kurulundan aldıkları onay belgesi sonucu yayına sokulabiliyordu, aksi halde halka izlettirilmesi mümkün değildi.
Sansür ile ilgili kanun maddelerinden biri herhangi bir meslek gurubunu rencide etmeyi yasaklıyordu. Yürürlükteki sansür yasası bakkalı, marangozu korurken din adamlarını ve dini değerleri aşağılamayı serbest bırakıyordu. Oysaki bütün Dünya’da din adamları ve dini değerler titizlikle korunuyor, saygı duyuluyordu. Acı bir gerçektir ki, Türk filmlerinin çoğunda imamlar ikinci kötü rolde yer alıyordu.
Çoğu zaman sansür kurulu çekimi biten bir kısım filmleri ‘genel ahlaka uymuyor’ diye reddediliyor, ya da bazı sahneleri kesiliyordu. Oysaki ‘genel ahlak’ çok elastiki bir kavramdı. Her kalıba girer, her konuyu içine alabiliyor, istenilen şekilde yorumlanabiliyordu.
Sansür mağdurlarından İsmail Güneş’in 1990 yılında TRT için çekimini yaptığı “Bizim Ev” filmi laikliğe aykırı gerekçesiyle yayınlanmadı. Laikliğe aykırı olduğu iddia edilen sahne şuydu: Dizinin içinde imam rol icabı camide
hutbe okuyor ve okul onarımı için cemaatten yardım istiyordu. Sansür kurulu, “devletin okulu cami vasıtası ile onarılmaz” gerekçesiyle laikliğe aykırı buldu ve sahne diziden çıkarıldı.
Ve Yeşilçam yasakları 2000’li yıllardan sonra yavaş yavaş gevşedi. Bu defa da Türk filmleri ve dizilerinin çoğunda Batı yaşam tarzına uygun çekimler yapıldı, Batı’nın her yaptığı taklit edilmeye başlandı. Batı’nın bütün ahlaksız ve maneviyattan yoksun dizileri bir şekilde uyarlanarak halka gösterildi, izlenme rekorları kırıldı.
Maalesef bu gerçek günümüze kadar, hiçbir ödün vermeden devam etti. Oysaki Dünya’nın hiçbir ülkesinde insanlar kendi yaşam tarzlarına, kendi inançlarına, kültürlerine aykırı bir filmi izlemiyor ve içinde yaşadığı devleti de buna izin vermezdi. Ne acıdır ki bu durum yaşadığımız Türkiye coğrafyasında çok farklı gelişiyor ve devam ediyordu. Kimse de ciddi anlamda bir tepki vermediği gibi, her gün inancımıza aykırı çekilen dizileri ailece de izlemeyi sürdürdü.