Türkiye’nin yalnız başına bu sorunun üstesinden gelebileceğine inanmıyorum. Bu sorunun çözümü öncelikle o toprakları bölmeye çalışan güçlerin bir araya gelmesi ile mümkündür. Kolay kolay bir araya gelemezler, çünkü sorunun müsebbibi onlardır.
Bu günlerde ülkemizde en çok konuşulan başlık; göçmenleri ülkelerine geri gönderelim mi? Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Kimi siyasetçiler meseleye ideolojik açıdan yaklaşarak derhal bu insanların bir şekilde dönmeleri konusunda iktidarı sıkıştırıyor. Zaman zaman da siyasi malzeme olarak da kullanılıyor. Oysa ki Dünya’nın hiçbir yerinde mülteciler yâda sığınmacılar veya göçmenler zorla geri gönderilemezler. Bu durum vicdana, uluslar arası göçmen hukukuna da aykırıdır. Bu durumda güvenli bir ortam sağlanmadan bu insanların ülkelerine gönderilmesi bir akıl tutulmasıdır. Bile bile, göz göre göre bu insanları ölüme göndermek olur, bu da bir insanlık suçudur.
Şu anda tam olmazsa da Suriye’ye hâkim olan eli kanlı Esat’ın nasıl bir ruh taşıdığını bilmeyen mi var. Suriyelilerin kahir ekseriyeti kesinlikle biliyorlar ki, Suriye topraklarına geri döndüklerinde en şiddetli şekilde cezalandırılacaklar, işkence görecek ve yaptıklarını hayatları ile ödeyeceklerdir.
Bazı siyasiler yâda vaziyeti bilmeyen saf vatandaşlarımız şu argümanı dillendirirler: “bu insanlar izinli olarak gidip geldiklerine göre orada kalabilirler.” Oysaki Suriye topraklarına geçiş yapanlar asla tatile gitmiyor. Zaten ülkemizde yaklaşık 4 milyon civarında bulunan bu insanların ancak yüzde 1’i gidebiliyor. Bu az sayıda insanın ülkelerine gittiklerinde ziyaret edebilecekleri ya kamplardır, yâda yakınlarının mezarlarıdır. Çünkü bu insanların kendi ülkelerinde ne evleri kalmış, ne de yakınları…
İslam ile yönetilen bir ülkede herkesin, ister vatandaş olsun yâda olmasın, din, can, mal, nesil ve hayatının korunması zaruridir. Her ana ve babadan doğan insanın evrensel hakkıdır.
10 yılı aşkın bir zamandan beri Mardin’de sahada bulunan bir vatandaş olarak kanaatim odur ki, bu insanları gönüllü yâda gönülsüz göndermek onları biler bile ateşe atmaktır. Eli kanlı zalim bir rejimin insafına bırakılamazlar. Bu mesele uluslar arası bir mesele haline gelmiştir. Orada güvenlik sağlanmadan geri dönüş planları yapılamaz. Suriye’nin içerisinde inşa edilecek iki gözden ibaret evlerde bu insanların barınması mümkün değildir. Sorun sadece barınmadan ibaret değil ki. Bu insanların iş ve aşa da ihtiyaçları vardır. Türkiye’nin yalnız başına bu sorunun üstesinden gelebileceğine inanmıyorum. Bu sorunun çözümü öncelikle o toprakları bölmeye çalışan güçlerin bir araya gelmesi ile mümkündür. Kolay kolay bir araya gelemezler, çünkü sorunun müsebbibi onlardır. Her devletin, her örgütün Suriye’nin toprakları üzerinde bir hesabı vardır. Milyonlarca insanın yurtlarından uzakta mülteci olarak sefalet içinde yaşamaları hiçbirinin umurunda değildir. Suriye’nin içinde kurtlar savaşı vardır. Sonuçta da koyunlar zarar görmektedir.
Bizler bu ülkenin ferdi olarak ensar (yardımcı) olma görevini yerine getirmeliyiz. İslam tarihine bir göz attığımızda Hz.İbrahim, Hz. Musa ve Hz. Muhammed gibi birçok peygamberin kendi yerinden hicret etmek zorunda kaldığı ve kendilerini koruyacak ensar (yardımcı) aradıkları bilinmektedir. Bu gerçeği dikkate aldığımızda muhacire (göçmen) ensar olmak her Müslüman için Allah’ın emridir ve farz-ı ayındır.
Dilerin ki ümmetin bu acısı en kısa zamanda biter, bir şekilde bu insanlar da yurtlarına dönerler.