ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Hayır, taşkınlıkta değil itidaldedir

O kadar büyük temel yanlışlar içindeyiz ki, bu temel yanlışlar üzerine hiçbir doğru bina edilemez. Temelde çözülememiş meseleler varken, sonraki meseleleri bir mesnede oturtamazsınız. Mukaddesler olmazsa değerlilik ve düşünce de olmaz. Manevi değer ölçüleri ve hükümleri kalmaz. Hiçbir manevi değer hükmünü tanımayan bir insanın düşüneceği şey menfaatidir. İnsanın “maddi-akli” kabiliyetleri bir güçlülük silahı gibidir. Nefsin emrinde olursa daha çok şerre hizmet eder. Son içler acısı durumları görünce Allah ve Resulünün ölçüleriyle baktığınızda bazı hatırlatmalarda bulunmam şart oldu. ‘Doğru kimden gelirse gelsin kabul; yanlış kimden gelirse gelsin red’ ortak noktamız olmalı. Hangi düşünce yapısında olursak olalım. Bu aynı zamanda “Hikmet müminin kaybolmuş malıdır nerede bulursa alsın” hadisi şerifi içinde amel edilmiş olur. Şu bağnazlıktan, ölçüye uyma yerine ölçü koymaktan, değerleri ile hareket yerine değersizleşmekten kurtulalım.    Batı kavramlarıyla konuşanların kutsal hale getirdikleri ‘demokrasi’ ile iktidar olamayanların Batı uşaklığı yapmalarını sineye çekemeyiz. Kutsal hale getirilen laiklikten kurtulmadan olmaz. Hayata sokulmayan, camiye hapsedilen din anlayışı bizde olmaz. Adına gazete denilen paçavraların ve bu paçavralarla milletine, devletine, kutsallarına küfredenlerle beraber olunamaz. Fıtrata aykırı sun’îlikler içinde kendi kendimizin kölesi haline gelmişiz. “Herkesin iyi taraflarına yakın ve dost; herkesin kötü taraflarına uzak ve soğuk durmak, ama kimseyi tamamen hatalı yahut tamamen hatasız görmemek” ortak değerleri kaale almak. Kardeşliğimizi, birlik ve dirliğimizi hedef alanlar bilmelidirler ki; bizler bu topraklarda rengi rengine, dili diline, sesi sesine, gönlü gönlüne karışmış bir milletiz. Bizler asırlardır sevinçte, kederde, varlıkta-yoklukta birlikte ağlayıp birlikte gülmüş bir milletiz. Acı, şiddet ve korku bizi asla yıldıramayacaktır. Aksine bizi birbirimize daha fazla kenetleyecek, kardeşlik bağlarımızı daha da pekiştirecektir. Yeter ki bizler, milletimizin, ülkemizin içinden geçtiği bu zorlu ve sıkıntılı süreçte görev ve sorumluluklarımızın farkında olmaya devam edelim.  Biz İslam’ın yaşaması ve hayatın her kademesine hâkim olması diye bir derdi olan ve bunun için çırpınanlar son yaşananlara çok üzülüyoruz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Sabitelerimiz gevşeyince sıkıntılar çoğalıyor. Modern iletişim araçları, sosyal medya, cep telefonları, farklı hızlı değişimler, yaşadığımız son virüsle gelen hastalıklar, vs. Bu dijital dünyayı ve her gün yenisi çıkan trendler, linkler mukavemet gösterecek kendi değerlerimizle direnç de gösteremediğimiz için yeterince takip edemeyip olumluları ile de hareket edilmediğinden, toplum algı operasyonlarıyla şekillendiriyor. Son olaylara bakalım.   Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu hafta yayınladığı cuma hutbesinde, "İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim” ifadeleri yer almasına tahammül edilemedi. Bizim muhafazakâr kesim Diyanete sahip çıkmadı. Sessiz, pasif davranıp meydanı boş bırakınca, aşağılık kompleksinden de kurtulamayınca hezeyanlar peş peşe geldi. Daha önce yaptıkları ‘din düşmanlıkları faaliyetleri ’ne (seçimler dolayısıyla ara vermişken) eski yaptıklarına döndüler. Diyanet; Müslümanların dini ihtiyaçlarını (eğitim-öğretim dahil) karşılamaya çalışır. Diyanet; ilmiyle, irfanıyla, irşadıyla, dine hizmet aşk ve şevkiyle, insanlığın içinde bulunduğu bunalımlardan onları kurtarıp, rehberlik edip yol gösterme gayreti içinde olması gereken teşkilattır. Güneş gibi ısısını, ışığını ayırım yapmadan, esirgemeden vermek durumundadır. Hataları, FETO kalıntıları, ehli sünnet omurgasına sahip çıkmayan kadrosu olmasına rağmen takdire şayan verdikleri hizmetler göz ardı edilemez. Güzel hazırlanan, emek mahsulü, zihin teri ile ilmî olarak hazırlanan hutbelere bile dayanamadılar.  Son günlerde iyice sosyal medya fonomeni olmuş Pendik imamı kardeşimize gelince; bizler de nefs muhasebesi yapıp bu güruha malzeme vermeyelim. Her imamımız; seviyeli, kaliteli, ilmî, fikrî ve entellere basit gelmeyen, camii cemaatine de ağır olmayan heyecan tarafı da olan sohbetler olmalı. Hz. Meryem ile ilgili konuşması lüzumsuz, faydasız ve ilmîlikten uzak. “Hatay’ın çoğunluğu Arap’tır” la başlayan konuşması etnik meseleye teması da (söylenecekse) daha farklı bir usül ve üslupla söylenmeliydi. Ezanın asliyetinin değiştirilmesini tenkit ederken de emperyalist, girdiği yere zulmü, işkenceyi katliamı götüren, Fransa’yı temize çıkarması bir başka hatası. Ben “harf inkılabı bir milletin hafıza kaybına sebeptir. Bunu yapanlar; tarih önünde, millet vicdanında suçludur!” demem yeterli değil mi?   ‘Fransızlar bile bunu yapmadılar’ cümlesine gerek var mı? Merhum Timurtaş Hoca’nın vaazlarındaki heyecan ve nefs muhasebesi yapmalarına vesile olacak camii sohbetlerine hasret kalmış bu milletin hasretini dindirelim. FETO yüzünden, cemaatlerden de soğuyan bu millet cemaat ararken aradığını da cemaatlerin yanlışları (masa-kasa-nisa) üçgeninde kalıp, dünyevileşme hastalığına bulaşmaları, camii cemaatine böyle konuşmaları dinlemeye ve konuşana sahip çıkmaya başladı. Bu güzelliği yaşayalım, yaşatalım. Peygamberimizin “Rabbim! Göz açıp yumuncaya kadar nefsimizin eline bırakma! Dualarını unutmayalım. Meşhur olduktan, camii cemaatinin sevdiği dinlediği konuma gelince Kemalizm çizgisine savrulmak utanmadan isim vererek bahsedenlerin durumuna düşmeyin. Bir hatıramla bitireyim. 1991-1998 Eyüp Millî Eğitim’de Şb. Md. Olarak görev yaparken Alibeyköy’deki okul müdürleri beni arayarak öğrenciler ve öğretmenlerin evlerinde iftar etmeleri için; teneffüsleri kısaltmaları veya aynı iki dersi birleştirme izni istemişlerdi. Ben de “okul müdürleri sizsiniz.   Kendi okullarınızda bu güzel düşüncenizi uygulayabilirsiniz” sözüme, şikâyet ederler deyince “Şikâyet, soruşturma olursa; bana sorduğunuzu, benim izin verdiğimi söylersiniz” demiştim. Akabinde Cumhuriyet paçavrası, birinci sayfada manşetten “Eyüp Millî Eğitim’de Şeriat!” haberini verdi. Yine o yıllarda Kadir Kuş Bey, Bağcılar’da müdürlük yaptığı Naci Ekşi Lisesi’nde mescit açtığı ve öğrencileriyle namaz kıldığı fotoğrafını Uğur Dündar hem basında hem de Arena programında kullanmıştı. Yalan, iftira, konu mankenleri bularak basında medyada insanları aldatan, algı operasyonları yaptıran hâlâ yaptıklarıyla övünüyor. ‘Mesleğimde 54 yılımı ‘hakikate adanmış bir hayat! Adalet ve dürüstlük bayrağını hiçbir zaman düşürmedim’ diyor utanmadan sıkılmadan. ‘Allah’tan başka hiçbir güçten korkmadım’ ilavesiyle. Bari kendi cenahından Ertuğrul Özkök’ten helalleşmeyi, nefs muhasebesi yapmayı, özür dilemeyi, yaşadıklarından/yaşattıklarından pişmanlığı öğrensin! (Akit TV’deki Kırmızı Masa programında Mehmet Ali Birand ile hatırasını dinlesin.) Bu güruha; Bakara suresinin 7. Ayetin mealini hatırlatayım.    “Allah onların kalplerini, kafalarını anlayışsız, kulaklarını duyarsız hale getirir. Gözlerinde de bir perde vardır, basiretleri bağlanmıştır. Büyük bir cezayı hak etmişlerdir.” Bizler içinde 143. Ayette buyurulduğu gibi “ümmeten vasatâ” taşkınlık yapmayan, orta yoldan giden, dengeli ve ölçülü, orta yolu tutan mutedil bir ümmet olalım.
Ekleme Tarihi: 17 Ağustos 2023 - Perşembe

Hayır, taşkınlıkta değil itidaldedir

O kadar büyük temel yanlışlar içindeyiz ki, bu temel yanlışlar üzerine hiçbir doğru bina edilemez. Temelde çözülememiş meseleler varken, sonraki meseleleri bir mesnede oturtamazsınız. Mukaddesler olmazsa değerlilik ve düşünce de olmaz. Manevi değer ölçüleri ve hükümleri kalmaz. Hiçbir manevi değer hükmünü tanımayan bir insanın düşüneceği şey menfaatidir. İnsanın “maddi-akli” kabiliyetleri bir güçlülük silahı gibidir. Nefsin emrinde olursa daha çok şerre hizmet eder. Son içler acısı durumları görünce Allah ve Resulünün ölçüleriyle baktığınızda bazı hatırlatmalarda bulunmam şart oldu. ‘Doğru kimden gelirse gelsin kabul; yanlış kimden gelirse gelsin red’ ortak noktamız olmalı. Hangi düşünce yapısında olursak olalım. Bu aynı zamanda “Hikmet müminin kaybolmuş malıdır nerede bulursa alsın” hadisi şerifi içinde amel edilmiş olur. Şu bağnazlıktan, ölçüye uyma yerine ölçü koymaktan, değerleri ile hareket yerine değersizleşmekten kurtulalım. 
 
Batı kavramlarıyla konuşanların kutsal hale getirdikleri ‘demokrasi’ ile iktidar olamayanların Batı uşaklığı yapmalarını sineye çekemeyiz. Kutsal hale getirilen laiklikten kurtulmadan olmaz. Hayata sokulmayan, camiye hapsedilen din anlayışı bizde olmaz. Adına gazete denilen paçavraların ve bu paçavralarla milletine, devletine, kutsallarına küfredenlerle beraber olunamaz. Fıtrata aykırı sun’îlikler içinde kendi kendimizin kölesi haline gelmişiz. “Herkesin iyi taraflarına yakın ve dost; herkesin kötü taraflarına uzak ve soğuk durmak, ama kimseyi tamamen hatalı yahut tamamen hatasız görmemek” ortak değerleri kaale almak. Kardeşliğimizi, birlik ve dirliğimizi hedef alanlar bilmelidirler ki; bizler bu topraklarda rengi rengine, dili diline, sesi sesine, gönlü gönlüne karışmış bir milletiz. Bizler asırlardır sevinçte, kederde, varlıkta-yoklukta birlikte ağlayıp birlikte gülmüş bir milletiz. Acı, şiddet ve korku bizi asla yıldıramayacaktır. Aksine bizi birbirimize daha fazla kenetleyecek, kardeşlik bağlarımızı daha da pekiştirecektir. Yeter ki bizler, milletimizin, ülkemizin içinden geçtiği bu zorlu ve sıkıntılı süreçte görev ve sorumluluklarımızın farkında olmaya devam edelim. 
Biz İslam’ın yaşaması ve hayatın her kademesine hâkim olması diye bir derdi olan ve bunun için çırpınanlar son yaşananlara çok üzülüyoruz. Her kafadan bir ses çıkıyor. Sabitelerimiz gevşeyince sıkıntılar çoğalıyor. Modern iletişim araçları, sosyal medya, cep telefonları, farklı hızlı değişimler, yaşadığımız son virüsle gelen hastalıklar, vs. Bu dijital dünyayı ve her gün yenisi çıkan trendler, linkler mukavemet gösterecek kendi değerlerimizle direnç de gösteremediğimiz için yeterince takip edemeyip olumluları ile de hareket edilmediğinden, toplum algı operasyonlarıyla şekillendiriyor. Son olaylara bakalım.
 
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bu hafta yayınladığı cuma hutbesinde, "İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim” ifadeleri yer almasına tahammül edilemedi. Bizim muhafazakâr kesim Diyanete sahip çıkmadı. Sessiz, pasif davranıp meydanı boş bırakınca, aşağılık kompleksinden de kurtulamayınca hezeyanlar peş peşe geldi. Daha önce yaptıkları ‘din düşmanlıkları faaliyetleri ’ne (seçimler dolayısıyla ara vermişken) eski yaptıklarına döndüler. Diyanet; Müslümanların dini ihtiyaçlarını (eğitim-öğretim dahil) karşılamaya çalışır. Diyanet; ilmiyle, irfanıyla, irşadıyla, dine hizmet aşk ve şevkiyle, insanlığın içinde bulunduğu bunalımlardan onları kurtarıp, rehberlik edip yol gösterme gayreti içinde olması gereken teşkilattır. Güneş gibi ısısını, ışığını ayırım yapmadan, esirgemeden vermek durumundadır. Hataları, FETO kalıntıları, ehli sünnet omurgasına sahip çıkmayan kadrosu olmasına rağmen takdire şayan verdikleri hizmetler göz ardı edilemez. Güzel hazırlanan, emek mahsulü, zihin teri ile ilmî olarak hazırlanan hutbelere bile dayanamadılar.  Son günlerde iyice sosyal medya fonomeni olmuş Pendik imamı kardeşimize gelince; bizler de nefs muhasebesi yapıp bu güruha malzeme vermeyelim. Her imamımız; seviyeli, kaliteli, ilmî, fikrî ve entellere basit gelmeyen, camii cemaatine de ağır olmayan heyecan tarafı da olan sohbetler olmalı. Hz. Meryem ile ilgili konuşması lüzumsuz, faydasız ve ilmîlikten uzak. “Hatay’ın çoğunluğu Arap’tır” la başlayan konuşması etnik meseleye teması da (söylenecekse) daha farklı bir usül ve üslupla söylenmeliydi. Ezanın asliyetinin değiştirilmesini tenkit ederken de emperyalist, girdiği yere zulmü, işkenceyi katliamı götüren, Fransa’yı temize çıkarması bir başka hatası. Ben “harf inkılabı bir milletin hafıza kaybına sebeptir. Bunu yapanlar; tarih önünde, millet vicdanında suçludur!” demem yeterli değil mi?
 
‘Fransızlar bile bunu yapmadılar’ cümlesine gerek var mı? Merhum Timurtaş Hoca’nın vaazlarındaki heyecan ve nefs muhasebesi yapmalarına vesile olacak camii sohbetlerine hasret kalmış bu milletin hasretini dindirelim. FETO yüzünden, cemaatlerden de soğuyan bu millet cemaat ararken aradığını da cemaatlerin yanlışları (masa-kasa-nisa) üçgeninde kalıp, dünyevileşme hastalığına bulaşmaları, camii cemaatine böyle konuşmaları dinlemeye ve konuşana sahip çıkmaya başladı. Bu güzelliği yaşayalım, yaşatalım. Peygamberimizin “Rabbim! Göz açıp yumuncaya kadar nefsimizin eline bırakma! Dualarını unutmayalım. Meşhur olduktan, camii cemaatinin sevdiği dinlediği konuma gelince Kemalizm çizgisine savrulmak utanmadan isim vererek bahsedenlerin durumuna düşmeyin. Bir hatıramla bitireyim. 1991-1998 Eyüp Millî Eğitim’de Şb. Md. Olarak görev yaparken Alibeyköy’deki okul müdürleri beni arayarak öğrenciler ve öğretmenlerin evlerinde iftar etmeleri için; teneffüsleri kısaltmaları veya aynı iki dersi birleştirme izni istemişlerdi. Ben de “okul müdürleri sizsiniz.
 
Kendi okullarınızda bu güzel düşüncenizi uygulayabilirsiniz” sözüme, şikâyet ederler deyince “Şikâyet, soruşturma olursa; bana sorduğunuzu, benim izin verdiğimi söylersiniz” demiştim. Akabinde Cumhuriyet paçavrası, birinci sayfada manşetten “Eyüp Millî Eğitim’de Şeriat!” haberini verdi. Yine o yıllarda Kadir Kuş Bey, Bağcılar’da müdürlük yaptığı Naci Ekşi Lisesi’nde mescit açtığı ve öğrencileriyle namaz kıldığı fotoğrafını Uğur Dündar hem basında hem de Arena programında kullanmıştı. Yalan, iftira, konu mankenleri bularak basında medyada insanları aldatan, algı operasyonları yaptıran hâlâ yaptıklarıyla övünüyor. ‘Mesleğimde 54 yılımı ‘hakikate adanmış bir hayat! Adalet ve dürüstlük bayrağını hiçbir zaman düşürmedim’ diyor utanmadan sıkılmadan. ‘Allah’tan başka hiçbir güçten korkmadım’ ilavesiyle. Bari kendi cenahından Ertuğrul Özkök’ten helalleşmeyi, nefs muhasebesi yapmayı, özür dilemeyi, yaşadıklarından/yaşattıklarından pişmanlığı öğrensin! (Akit TV’deki Kırmızı Masa programında Mehmet Ali Birand ile hatırasını dinlesin.) Bu güruha; Bakara suresinin 7. Ayetin mealini hatırlatayım. 
 
“Allah onların kalplerini, kafalarını anlayışsız, kulaklarını duyarsız hale getirir. Gözlerinde de bir perde vardır, basiretleri bağlanmıştır. Büyük bir cezayı hak etmişlerdir.” Bizler içinde 143. Ayette buyurulduğu gibi “ümmeten vasatâ” taşkınlık yapmayan, orta yoldan giden, dengeli ve ölçülü, orta yolu tutan mutedil bir ümmet olalım.
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.