Demokrasi aynı zamanda “hakikatler rejimidir.”
Hakikati arama, bulma yöntem ve yönetimidir.
Mardin demokrasi uygulama modeli ve kültürü bu sayede hakikatleri bulmuştur.
Zaten Mardin hakikatleri bulduğu için kendi içinde;
farklı dil,
farklı din,
farklı etnisiteyi barındırabilmektedir. İşte Mardin şehrimizin toplumsal ruh yansıması buna dayanmaktadır.
Kendi nevi şahsımıza has özelliklerimiz var.
Krizleri aşmanın yegane yolu şu an Mardin’in bu toplumsal ruhuna sahip çıkma ve bunu yaşatma ile mümkündür.
Kız isteme hadisesindeki istişare ve meşveret işine dönecek olursak; orada geniş katılımlı bir tenkit/ istişare süreci olduğu için hakikatleri bulabilme imkanı daha kolay oluyordu.
Günümüz aile yapısının hemen çözülmesinin temelinde; aslında ilk yuva kurulurken yeterince meselenin/vakıanın tartışılamamasından, araştırılamamasından kaynaklanmaktadır.
Tenkit, Mardin kültüründe “yaralayıcı/yıkıcı” değil,
“yol gösterici/onarıcı”, “himaye edici” bir özelliği vardır.
Hani derler ya “üslubun usulündür.” Yanlış üslup, doğru sözün celladıdır..!
Bu sebeple Mardin’de tenkit süreci söz cellatlığı manasında kullanılmamıştır.
Tenkit, “hakikatin/doğruluğun”, “iyiliğin/güzelliğin” ve “hâyrın” bir arayış süreci olmuştur.
Esnaflıkta yetişen çırak ve kalfa tenkit sürecinden geçerek, ustalaşırdı.
Belki de biz bütün yaşam şartlarımız da tenkit sürecini hakikatleri bulma/görme/keşfetme riyaseti üzerinden kurgularsak; hem işi daha iyi yapmanın avantajını yakalayacağız hem de karşımızdaki insanı kırmadan/incitmeden, ruhunda derin yaralar açmadan, hakikatlere ulaşabileceğiz.
Diyeceksiniz ki tenkidi dinleyen mi var?
Şu an hayatın, toplumun bir tıkanmanın eşiğine gelmesinin sebebi de; hakikat arayışımıza mesnet olan, tenkidin/eleştirinin olmayışından kaynaklanıyor.
Tenkit edilen, tenkitten korkmamalı; çünkü doğruyu, hakikati, iyiyi, güzeli, hayrı yakalayabilme durumu bu tenkit süreci ile mümkündür.
Tenkit eden de, ruhlarda derin yara oluşturan bir üslupla cellat olmamalı…!
Tenkit eden, ‘kişiliği’, ‘şahsiyeti’, ‘karakteri’ hedef almamalı.
Tenkit edilecek olan, ‘eylemlerdir’, ‘fiillerdir’, ve ‘icraatlarıdır.’
Belki de tenkit edilen, tenkit edilen eyleminin/fiilinin yanlışını görüp, bunu düzeltmenin yoluna gidebilecektir.
Ama yaşadığımız şartlarda tenkit edilen, tenkidi bir yok oluş, bitiş görmektedir.
Tenkitte bulunan, yani tenkit eden de, tenkidi karşıyı; yok etme/yıkma anlayışıyla yapmamalıdır.
Siyasette bazı arkadaşlara bakıyorum; küçük bir şehirde iki veya üç korumayla geziyor. Şimdi seçilen veya yönetenin, yönettiği insanlardan yani yönetilenlerden çekinmemesi gerektiğini düşünüyorum.
Yönetici, yönetilenle arasına etten duvar örmemelidir. Maalesef bunu yaşıyoruz.
Yönetici, yönetime geldiği günden itibaren icraat ve eylemlerinin kamuoyuna açık olduğunu bilmeli ve ona göre hareket etmelidir.
Kanaatimce tenkit sürecini ve müessesesini iyi konuşmamız gerekir.
Belki işe yerel medyadan başlamalıyız. Yerel medyada ki tahrir yani yazma sürecini yeniden ele almalıyız.
Bunu konuşmalıyız/tartışmalıyız.
Sürekli sosyal medyada toplantı görüntülerinin yansıması veya taziye, düğün ziyaretleri; yöneten, yönetilen arasındaki ilişkiyi tanımlamaya yetmiyor.
Dediğim gibi yönetici yönetilenin tenkit sürecinden/süzgecinden geçmelidir. Buda katılımcı, müzakereci Mardin modelimiz ile mümkündür.
Hiç kimse doğuştan yönetici özellikleri ile doğmuyor. Yönetici süreç içerisinde olgunlaşarak yönetimin bir parçası olmaktadır.
Toplumun en önemli kabulü; itimattır….!
Hatta bazı alimler;
“İtimat (güvenilirlik), itikattan (inançtan) önce gelir” önermesinde bulunmaktadırlar…..!
Biz, Mardinimizin; düşünme/anlama/kavrama özelliklerini ifade ediyoruz. Kimseyi zan altında bırakmıyoruz. (Devamı var)