Babaları okul kapandığında Mardin’e götürme sözü vermişti.
—ibni futuu fil sınıf, tevedikin
le-Merdin (sınıfınızı geçin sizi Mardin’e götüreceğim)
Karneler alındıktan sonra ki ilk Cumartesi Topkapı’ya götürmüştü babaları onları. O zamanlar Başaran-Uğur, Tüfekçioğlu, Güneydoğu Seyahat firmaları vardı.
Başaran-Uğur firmasından aldıkları biletlerle Bağdat’a gidecek otobüs’te zor da olsa yer bulmuşlardı. Öğlen 12.30’da Topkapı’ndan başladıkları yolculuklarına ertesi gün saat 17.00’a doğru yaklaşık 28 saatte vardıkları Beb-il Mişkiye’de son bulmuştu. Mardin oto-garı Beb-il Mişkiyede olduğundan, kaptan oto-gara yaptığı sert girişi ile Mardin’e vardıklarını kendilerine hissettirmişti. Burada inecek yolcular yavaş yavaş inerken babaları kaptana hitaben;
-Eğuy Hacı eğer tetfutt min Bab-ı Sor nezilne hevnekk Allah yırhamm kabır ebuk (Savurkapı dan geçeceksen bizi orda indir Allah babanı rahmet eylesin) talebine karşılık kaptan
-İk’aaduu tenezilkin (oturun indiririm) cevabı ile otobüs tekrar oto-gardan çıkıp Bab-ı Sora doğru hareket ediyordu.
Eskiden 1. Cad de trafik yoğunluğu olmadığından bütün araçlar caddeden geçebildiği gibi çift yönlüde gidip gelebiliyordu.
Kaptan Bab-il Mişkiye’den, Bab-ı Sor’a doğru hareket ederken çocuklar Mardin’e gelmiş olmanın mutluluğu ile otobüs penceresinden sağa sola bakıyorlardı. Cumhuriyet alanında Atatürk Heykelini gördüklerinde
-Verek mikyee cinee leintt
il-heykel (heykelin yanına geldik) mutluluğu ile birbirlerini kutlamaya başlıyorlardı.
Ve otobüs Haşim il baklavaci’ nın önünden, Üçyol inişinden aşağı inmeye başladığında çocukların sevinç’leri bir daha artmaya başlamıştı çünkü amcalarına, halalarına ve dayılarına kavuşacaklardı. Tabi kaptan hem uzun yolun verdiği yorgunluk ile hem de Mardin’e gelmenin verdiği mutluluk ile hem de ilan edercesine; Tarariraaa Tarariraaa kornasını çalıyordu.
Ve derken Bab-ı Sor’a Paşavatlar ailesinin değerli mensubu Ammo Hafız Ata’nın dükkanın önüne gelmişti otobüs. Kaptan ani fren ve Tarariraaa Tarariraaa kornası ile çocukların babalarına hitaben;
-Ağğuy vısılnaa ilhamdulillah mikyee ehilkin’ze yıstandurukin (kardeşim vardık Allah’a şükür, bak kardeşleriniz akrabalarınızda sizi bekliyor) sözleri ile otobüsten indiler.
Kimler gelmemişti ki onları karşılamaya; amcaları, dayıları, halaları, kuzenleri, eski komşuları Bab-ı Sor ana baba gününe dönmüştü. Otobüsten inmeleri ve sarılmaları, kucaklaşmaları aynı anda olmuştu. Bu ara otobüs Muavini bagajı açmış ve valizleri vermişti. Kaptan ağır sorumluluğun yüklediği yükle Bağdat’a devam etmek için yolcularını indirdiği gibi tarariraaa tarariraaa kornası ile Bab-ı Sordan aşağı doğru 302 yeşil renkli arabasıyla süzülüp gitmişti.
O heyecan içerisinde çocuklar amcalarının beytil âtik (eski tarihi taş) evlerine çıkmışlardı. Zaten ev Bab-ı Sor’da hemen cadde üstündeydi. Tabi vakit ğurup (akşam) vaktine yaklaşıyordu ve aile ile birlikte çocuklarda yorulmuş ve acıkmışlardı. Eve çıktıklarında güneş kızgınlığı kaybolmuş Hava serinlemişti.
Hâvş’te (eski evlerde bulunan büyük balkon benzeri yer) oturdular. Bu ara onları karşılamaya gelen akrabalarda gelince hâvş’te yoğunluktan oturacak yer kalmadı.
Evin babası;
-Sevulnee kahve şi (bize bir kahve yapın) talebi ile kahveler hazırlanmaya başlandı. Bu ara çocuklar seyahat ettikleri otobüsün eski vali konağından, Kötek Mahallesinden Nusaybin’e doğru gidişini hâvş’ten seyrederken;
-bab tâllii tıboss le cinee meuu mikyee rahha min havnekee (baba bak geldiğimiz otobüs nasıl ordan geçti) beyanı ile çocuklar sevinç’lerini babaları ile paylaşmışlardı.
Kahveler içilip yolculuk ile ilgili sohbet devam ederken karşılamaya gelenlerin önemli kısmı evlerine geri dönerken ğurup vakti ile akşam ezanı Melle Fadıl’ın yanık sesi ile duyuluyordu. Abdest ve namaz faslı’ndan sonra o gün misafirlere yapılan özel Mardin kâbırğâyesi büyük bir tencerenin içinde yer sofrasında hâvş’te açılan yer sofrası ile servise başlanıyordu.
Servis ile birlikte sofraya getirilen mıkleye (tava) ile de tüpün üzerinde zingil kızartılıyordu. Ve sıcak zingil’in yanında yapılan katarı (şekerli tatlandırıcı)’da yemek sonrasına hazırlanıyordu.
Evin annesi Servisi yaparken yoldan gelen çocuklara özel tabakta içine bırgıl (burgul) koymadan sadece hâşuuu ( kaburgadaki etli pirinç) koyarak onlara pozitif muamele yapıyordu.
Herkes sofraya otururken çocuklar utanmışlardı. Amcalarının çocukları her birisini bir yanına alarak kabırğâyee yi yeme faslı başlamış ve arada bir amca çocuklara hitaben(
-Kiluuu hâşuukinn mil tareek kil-citinn cevee-intin (yemeğinizi yiyin yoldan gelmişsiniz açsınız) tavsiyesi ile çocuklar uzun süredir yemedikleri kabırğâyye hâşuuu’ sunu afiyetle midelerine indiriyorlardı.
Evin reisi amca çocuklarına ve hanımına hitaben;
-Verki, ahâttuu min Abdallah il şimmee zebeşş, fisinnee zebeşee ( karpuz almıştım bir karpuz kesin) talimatı ile Ahmâr (kıpkırmızı) ve Asel (bal) tadında zebeş kesilip misafirlere servis yapılıyordu. Bu ara çocuklar zingil yerken katarını da sofraya damlatıyorlardı. Amca;
-Kilu zingilkin me âleyeşii teyiğsulün il sıfra (Zingilinizi yiyin damlattığınız sofrayı yıkayacaklar bir şey olmaz) diyordu.
Kabırğâyee, zebeşş ve zingil faslı’ndan sonra tekrar rasifin başında (Rasifte hâvş ile aynı anlamı ihtiva eder) oturarak Suriye’nin Kamişlo (Kamışlı) şehrinin Işıkları uzaktan seyredilirken koyu sohbet başlanıyordu.
Mardin’deki amca;
-Sebitt le-fetit niziltuu le-taht il-hat eğeltunee çay u in-emeet (geçen hafta hattın altına yani Suriye tarafına indim çay ve ufak tefek eşya aldım) sözleri üzerine çocuklardan biri;
-Ammo tahtil hat eyş-ve (amca hattın altı nedir) sorusuna,
Amca;
-Taht il-hat Suriye’ye, Fok il-hat Türkiye’ye (Hat Altı Suriye, Hat üstü Türkiye demektir) açıklaması ile sohbet devam ediyorlardı.
Bu ara akşam namazından dönen hafız Ata’ya ev sahibi;
-Ammo il hafız mısııp eğer cekk kaymağğ buhare u-lebenee ırfainennee (hafız amca sabah buhare kadın’ın sana kaymağı ve yoğurdu gelirse bize ayır) talebi ile Hafız Ata;
-İnşaAllah,
beyanı ile talebi kabul ediyordu.
Tabi çocuklar yol yorgunu olduğundan tatlı esen Mardin meltemi ile uyuklamaya başlıyorlardı bunu gören ev sahibi amca;
-Cibu ibsutulin fil havş teynemûûn illulet (çocuklara balkonda yatak serin uyusunlar)
Tabi yataklar hâvş’e serilip örtüler çekildikten sonra çocuklar yatağa uzanıp gökyüzünde ki yıldızlara bakarken birbirlerine(
-Verek tââl’lî vakâ’ıt yıldızâ’ye (Bak bir yıldız kaydı) sözleri ile tatlı esen meltem ile derin bir uykuya dalarlardı.
Sabah ezanı ile uyanan çocuklar amca ve babalarının namaz kılmalarından sonra tekrar râsifin başında oturuyorlardı. Bu ara Hafız Ata açmış ve ev sahibi amcaya;
-Tââv vedevv il-leben u il-kaymağğ (gelin yoğur ile kaymağı alın) talebi ile ev sahibi amca indiği gibi yoğurt ve kaymağı alıp eve geliyordu. Gelir gelmezde evin hanımı çocuklara sabah kahvaltısı hazırlıyordu.
Kahvaltıda neler yoktu ki; cibne(peynir), halip(süt), kaymağğ,zeytun, zibde (tereyağı),asel(bal), ıfrancii(domates), ıhyarr(salatalık), ramii ve envai çeşit yiyecekler. Tabi çocukların en çok hoşuna kaymağğ ve üzerine dökülen âhmâr katarıı (gül kokulu kırmızımsı tatlandırıcısı) hoşlarına giderdi. Bu ara diğer çocuk kaymağğ ve asel’i karıştırıp yiyordu. Çocuklar Mardin’e geldiklerini yedikleri yemekler ile hissediyordu.(DEVAM EDECEK)