ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Mü’min Olduğumuzu Unutmayalım!

Mü’min, kıyametin koptuğunu görse bile elindeki fidanı dikecek kapasitede heyecanlı ve istikrarlı işlerin sahibidir. Mü’minin, inandığı değerler, insanlığın değişmez değerleridir. Onlara hakaret edildiğini gördüğünde, gücü neye yetiyorsa o şekilde protesto eder, tavır koyar. İnandığı değerlere hakaret edilmesini sineye çeken insan, haysiyet ve şereften mahrum insandır. Mü’min celadet sahibidir. Asrımızın en büyük eksikliği celadet yokluğudur. İlim celadetle taçlandığında fazilettir. İnandığı değerler uğruna yeri gelince Sokrates gibi baldıran tasını tepesine dikemeyenler, ilimlerinin ve imanlarının namusunu feda etmişlerdir. Mü’min, ‘Allah ve rızasından aşağı’ hiçbir şeyde mutmain olmayan bir seviyenin sahibidir. Mü’min, kendisine güvenilen, destek olarak görülen bir kişilik oluşturmuştur. Dava adamıdır mü’min. İmkânlardan en üst seviyede istifade eden, imrenilen, hal ve hareketleriyle gıpta edilen bir şahsiyettir. Asla toplumun seviyesinde kalmayı kabullenemez; güdülenler arasında bir güdülen olamaz. Ekonomik imkânlarını geliştirmek için çareler araştırdığı gibi kimliğini üstün tutmak, imanın farkını yansıtmak için de devamlı bir arayış içerisindedir. İş bitirir, iş görür. Yük olmaz, yük alır.  İnsan için düşmemek, yorulmamak yoktur. Muhakkak düştüğü, yorulduğu olur. Ancak düşse de kalkar, (Allah’ın yardım etmediği kimse) o uzun yolda sürekli yürüyemeyeceğinden iman-amel-ihlas istikametinde yolculuğuna devam eder. Duasız hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini bilir. Devamlı bir muhasebe içinde olur mü’min. Ümmetin geçmiş büyüklerinin hayatını öğrenip, kendini onlara kıyas ederek bir yenilenme ve heyecan tazeleme içindedir. Bulunduğu yeri yeterli gördüğünde düşüşe geçmiş sayılacağını bilir. Yerinde sayanların ilerleyenlerden daha fazla ses çıkaracağını da.  Kaliteli mü’min olmanın en tabii şartlarından biri de iyi bir çevrede kalabilmek veya iyi bir çevre oluşturmaktır. Çünkü insan çevrenin mahsulüdür. Düşüklerin arasında yüksek kalabilmek tabiata aykırıdır. Muhitine rengini veren adamdır mü’min. Hedefi büyük olanların en önemli karakterlerinden biri hayatlarını tercihlerine ve önem sıralamasına göre yaptıkları planlara göre yaşamalarıdır. İbadetlerinde bile bu ayrım vardır. Önce farzlar ve diğerleri diye ayırırlar. Sonra da farzların arasında da ayni ve kifai olanlar şeklinde bir ayrım yaparlar. Ayni olanları da en önemliler ve önemliler şeklinde tasnif ederler. Eskilerin ‘ehemi mühime tercih’ olarak belirttikleri husus. Böylece yaptıkları işler, az enerji ile çok iş bitirme sonucunu getirir. Zamanı daha iyi kullanırlar.  Seviye düşürücülere karşı hassastırlar. Sılayırahmi ibadet görürler ama akraba ziyaretini kuru bir ziyaret seviyesinde tutmazlar. Hedefsiz bir ortamda bulunmayacaklarından dolayı her ziyaretleri hizmetlerine Allah’ın rızasını kazanmalarının vesilesi olur. Arkadaş ortamları komşuluk münasebetleri, toplantıları için de geçerli bir prensiptir bu.  Mübahlara dalıp gitmek de seviye düşürür; yükselmeye ve ilerlemeye büyük bir engel teşkil eder. Mübahlar her ne kadar serbest işlerden oluşuyorsa da sınırsız serbestliklerin önce takvayı ardından da hedefleri erittiğini bilir. Serbestlikler bir süre sonra kuralsızlığı ve kurala karşılığı getireceğini de.  Mü’minde ‘sonra’ yoktur. Ertelemek, yarınlara havale etmek yoktur. Bir Allah dostunun dediği gibi ‘bugün dünkü günün yarınıdır. Bu gün ne yaptın ki yarın ne yapacaksın?’ Tembellik kadar, ertelemek de ona yasaktır. Her şey zamanında ve yerinde olmalıdır. Atasözümüzde ifade edildiği gibi ‘tembele gün bitmez, çalışkana gün yetmez.’  Asla umutsuz değildir mü’min. Kıyamet anına kadar tükenmeyecek bir umut, onun en önemli heyecan kaynağıdır. Cesaret ve şecaat kaynaklarından biri de budur. Kur’an ve hadis başta olmak üzere bilgisini devamlı tazeler. Hayatının istikameti, Allah/Rasulü/Sahabe-i ikram ve Allah dostlarının gösterdiği yoldur. Malayani, dedikodu, gıybet, hased, fesat, suizan, kul hakkını ihlal, vs. onun semtine uğramaz/uğrayamaz. Hangi ahret yolcusu, bu uzun ve meşakkatli yolculukta bunlarla uğraşır? Mü’min gaflete düştüğünde şu âyetleri hatırlar: “Gökyüzü şerha şerha yarıldığında, yıldızlar sönüp döküldüğünde, dağlar yürütüldüğünde, denizler fokur fokur kaynatıldığında, bütün insanlar tasnif edildiğinde, insanların amel defterleri açıldığında, gök (bir gövdenin derisi gibi)soyulduğunda, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığında, insanoğlu yapıp gönderdiklerini ve yapamayıp geride bıraktıklarını bir bir anlayacağı” O günün dehşetinden ibret alır,  kendine gelir, hemen hatalarından döner, tevbeye koşar. Zaman zaman İnşikak, Zilzal, Tekvir, Kâria gibi sûrelerin meal ve tefsirlerini döne döne dersler çıkararak okur/okutur.     Özellikle büyük günahlar ve küçük günahların umursanmaması seviye yükselmesine mânidir. Günahlardan ve günah üreten ortamlardan, sebeplerden uzak kalmaya çalışır. Yaşadığı toplumun baskılarına, onu anlayamamalarına karşı hazırlıklı olur.  Mü’min, sürekli bir imtihan içindedir; bu şuur onun en büyük yatırımıdır. Bir an bu şuuru yitirse hemen düşüşe geçer. Hangi seviyeye gelirse gelsin, geçmişi daha iyi değerlendirebileceği hissiyatı onu biraz daha çalışmaya sevk eder.  Mü’min, dünya mü’minlerinin meselelerini kendi meselesi olarak bilir ama o problemler içinde eriyip gidecek bir keşmekeş içinde olmaz. Çareleri konuşur, kendi muhitinden büyüyerek açılan bir çözüm dalgası üretmeye çalışır.  Mü’min her hal ve şartta mü’mince yaşar ve yaşatır.
Ekleme Tarihi: 24 Temmuz 2022 - Pazar

Mü’min Olduğumuzu Unutmayalım!

Mü’min, kıyametin koptuğunu görse bile elindeki fidanı dikecek kapasitede heyecanlı ve istikrarlı işlerin sahibidir. Mü’minin, inandığı değerler, insanlığın değişmez değerleridir. Onlara hakaret edildiğini gördüğünde, gücü neye yetiyorsa o şekilde protesto eder, tavır koyar. İnandığı değerlere hakaret edilmesini sineye çeken insan, haysiyet ve şereften mahrum insandır. Mü’min celadet sahibidir. Asrımızın en büyük eksikliği celadet yokluğudur. İlim celadetle taçlandığında fazilettir. İnandığı değerler uğruna yeri gelince Sokrates gibi baldıran tasını tepesine dikemeyenler, ilimlerinin ve imanlarının namusunu feda etmişlerdir. Mü’min, ‘Allah ve rızasından aşağı’ hiçbir şeyde mutmain olmayan bir seviyenin sahibidir. Mü’min, kendisine güvenilen, destek olarak görülen bir kişilik oluşturmuştur. Dava adamıdır mü’min. İmkânlardan en üst seviyede istifade eden, imrenilen, hal ve hareketleriyle gıpta edilen bir şahsiyettir. Asla toplumun seviyesinde kalmayı kabullenemez; güdülenler arasında bir güdülen olamaz. Ekonomik imkânlarını geliştirmek için çareler araştırdığı gibi kimliğini üstün tutmak, imanın farkını yansıtmak için de devamlı bir arayış içerisindedir. İş bitirir, iş görür. Yük olmaz, yük alır.
 İnsan için düşmemek, yorulmamak yoktur. Muhakkak düştüğü, yorulduğu olur. Ancak düşse de kalkar, (Allah’ın yardım etmediği kimse) o uzun yolda sürekli yürüyemeyeceğinden iman-amel-ihlas istikametinde yolculuğuna devam eder. Duasız hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini bilir. Devamlı bir muhasebe içinde olur mü’min. Ümmetin geçmiş büyüklerinin hayatını öğrenip, kendini onlara kıyas ederek bir yenilenme ve heyecan tazeleme içindedir. Bulunduğu yeri yeterli gördüğünde düşüşe geçmiş sayılacağını bilir. Yerinde sayanların ilerleyenlerden daha fazla ses çıkaracağını da.
 Kaliteli mü’min olmanın en tabii şartlarından biri de iyi bir çevrede kalabilmek veya iyi bir çevre oluşturmaktır. Çünkü insan çevrenin mahsulüdür. Düşüklerin arasında yüksek kalabilmek tabiata aykırıdır. Muhitine rengini veren adamdır mü’min.
Hedefi büyük olanların en önemli karakterlerinden biri hayatlarını tercihlerine ve önem sıralamasına göre yaptıkları planlara göre yaşamalarıdır. İbadetlerinde bile bu ayrım vardır. Önce farzlar ve diğerleri diye ayırırlar. Sonra da farzların arasında da ayni ve kifai olanlar şeklinde bir ayrım yaparlar. Ayni olanları da en önemliler ve önemliler şeklinde tasnif ederler. Eskilerin ‘ehemi mühime tercih’ olarak belirttikleri husus. Böylece yaptıkları işler, az enerji ile çok iş bitirme sonucunu getirir. Zamanı daha iyi kullanırlar.
 Seviye düşürücülere karşı hassastırlar. Sılayırahmi ibadet görürler ama akraba ziyaretini kuru bir ziyaret seviyesinde tutmazlar. Hedefsiz bir ortamda bulunmayacaklarından dolayı her ziyaretleri hizmetlerine Allah’ın rızasını kazanmalarının vesilesi olur. Arkadaş ortamları komşuluk münasebetleri, toplantıları için de geçerli bir prensiptir bu.
 Mübahlara dalıp gitmek de seviye düşürür; yükselmeye ve ilerlemeye büyük bir engel teşkil eder. Mübahlar her ne kadar serbest işlerden oluşuyorsa da sınırsız serbestliklerin önce takvayı ardından da hedefleri erittiğini bilir. Serbestlikler bir süre sonra kuralsızlığı ve kurala karşılığı getireceğini de.
 Mü’minde ‘sonra’ yoktur. Ertelemek, yarınlara havale etmek yoktur. Bir Allah dostunun dediği gibi ‘bugün dünkü günün yarınıdır. Bu gün ne yaptın ki yarın ne yapacaksın?’ Tembellik kadar, ertelemek de ona yasaktır. Her şey zamanında ve yerinde olmalıdır. Atasözümüzde ifade edildiği gibi ‘tembele gün bitmez, çalışkana gün yetmez.’
 Asla umutsuz değildir mü’min. Kıyamet anına kadar tükenmeyecek bir umut, onun en önemli heyecan kaynağıdır. Cesaret ve şecaat kaynaklarından biri de budur.
Kur’an ve hadis başta olmak üzere bilgisini devamlı tazeler. Hayatının istikameti, Allah/Rasulü/Sahabe-i ikram ve Allah dostlarının gösterdiği yoldur. Malayani, dedikodu, gıybet, hased, fesat, suizan, kul hakkını ihlal, vs. onun semtine uğramaz/uğrayamaz. Hangi ahret yolcusu, bu uzun ve meşakkatli yolculukta bunlarla uğraşır?
Mü’min gaflete düştüğünde şu âyetleri hatırlar: “Gökyüzü şerha şerha yarıldığında, yıldızlar sönüp döküldüğünde, dağlar yürütüldüğünde, denizler fokur fokur kaynatıldığında, bütün insanlar tasnif edildiğinde, insanların amel defterleri açıldığında, gök (bir gövdenin derisi gibi)soyulduğunda, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığında, insanoğlu yapıp gönderdiklerini ve yapamayıp geride bıraktıklarını bir bir anlayacağı” O günün dehşetinden ibret alır,  kendine gelir, hemen hatalarından döner, tevbeye koşar. Zaman zaman İnşikak, Zilzal, Tekvir, Kâria gibi sûrelerin meal ve tefsirlerini döne döne dersler çıkararak okur/okutur.   
 Özellikle büyük günahlar ve küçük günahların umursanmaması seviye yükselmesine mânidir. Günahlardan ve günah üreten ortamlardan, sebeplerden uzak kalmaya çalışır. Yaşadığı toplumun baskılarına, onu anlayamamalarına karşı hazırlıklı olur.
 Mü’min, sürekli bir imtihan içindedir; bu şuur onun en büyük yatırımıdır. Bir an bu şuuru yitirse hemen düşüşe geçer. Hangi seviyeye gelirse gelsin, geçmişi daha iyi değerlendirebileceği hissiyatı onu biraz daha çalışmaya sevk eder.
 Mü’min, dünya mü’minlerinin meselelerini kendi meselesi olarak bilir ama o problemler içinde eriyip gidecek bir keşmekeş içinde olmaz. Çareleri konuşur, kendi muhitinden büyüyerek açılan bir çözüm dalgası üretmeye çalışır.
 Mü’min her hal ve şartta mü’mince yaşar ve yaşatır.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.