Eskiden, Mardin’den İstanbul’a İzmir’e giden yolcu otobüsleri Birecik’te meşhur lokantacı Sait Kore adlı Mardinli hemşerimizin işlettiği Birecik Mirkelam tesislerinde ilk yol molalarını verirlerdi.
Tesislerde durur durmaz, tesis hoparlörlerinden;
-“Sayın Öz Mar-Tur otobüs yolcuları, otobüsünüz yarım saat çay ve yemek molası vermiştir” anonsu yapılırdı.
Yolcular otobüsten iner inmez, kimileri lavaboya, kimileri de namaz kılmaya giderdi.
Yemek ve ihtiyaç molası bitikten sonra tesislerden yine tanıdık ve alışık anons yapılırdı;
-“Sayın Öz Mar-Tur otobüs yolcuları, otobüsünüzün vermiş olduğu mola sona ermiştir. Lütfen otobüsteki yerlerinizi almanızı önemle rica olunur.”
Anonsu tekrarlanırdı.
O zamanlar 0302 lerin arka kapı yanında buzdolapları vardı ve su şişeler buraya yerleştirilir, suyun soğuk kalması için de tesisten alınan buz’da bu şişelerin üstüne konulurdu.
Otobüs kaptanı direksiyonun başına geçer, yolcular yavaş yavaş yerlerini alır muavin son kontrolünü yaptıktan, arka lastik arkasından kaptığı takoz sonrası kaptan tesis önünden, geri geri çıkar, otobüsün yönünü Antep’e doğru çevirir ve yola koyulurdu.
Birecik dinlenme tesislerinden binen çocuk yaşta “saz çalgıcıları” bu sefer genç kaptanın hemen yanında oturur veya durur otobüsün hareketi ile birlikte, sert ve yüksel bir ses girişi ile şarkılarını, türkülerini söylerlerdi.
İlk defa otobüs seyahati yapanların kendilerini adeta bir gazinoda hissettiği bir ortamda ne olduğunu anlamak için koltuklarından kalktıkları gibi kaptanın bulunduğu yöne doğru bakar, sesin geldiği yeri kontrol eder, ne olup bittiğini anlamaya çalışırlardı.
Yüksek volümlü ses ile çocuk saz çalgıcıları Kahtalı Mıçı’nın ;
"Bir gurbet kuşu gibi
sen çok uzaklara kondun
Başkasını sevem derken
Seni çok seven ben oldum…
Diyar diyar dolaştım
Sevgilim benden mi kaçtın
Yeni birini bulmuşsun
Başıma bak neler açtın…
Benim saçlarım ağardı
Sensız dünyam karardı
Takatim kalmadı artık
Ömrümü seneler aldı…
Gurbet gurbet dolaştım,
Sevgilim benden mi kaçtın,
Yeni birini bulmuşsun,
Başıma bak neler açtın…"
Acıklı ve hüzünlü şarkısını okurlardı.
Akabinde Bülent Ersoy'dan;
"Bu sevdanın sonu gelmez sana veda ediyorum,
Yeni bir sevgili buldum deli gibi seviyorum,
Dindi gözlerimde yaşım tuzsuz aşım dertsiz başım,
Dindi gözlerimde yaşim tuzsuz aşım dertsiz başım
Bundan böyle arkadaşım
Geceler geceler geceler.......
Sırdaşım oldu geceler yoldaşım oldu geceler
Çilesi yok cefası yok
Senin gibi aldatmıyor.
Kaprisi yok gururu yok
Beni her gün ağlatmıyor
Hiç tasam yok aşktan yana yaşıyorum kana kana
unutturdu seni bana
Geceler geceler geceler........"
Şarkısı ile devam ederlerdi.
Bu acıklı şarkılar söylenirken kaptan ile birlikte yolcuların da içini bir hüzün kaplardı.
Kaptan uzun yolların verdiği meşkatten, ailesinden uzak, sürekli yollarda olmasından;
yolcularda kimisi sevdasından, kimisi sevdiğine kavuşamamaktan, kimisi ayrılık acısından, kimisi de aş-iş için memleketinden ayrılmanın vermiş olduğu hüzünden dolayı efkarlanırdı.
Anadolu’da o dönemler de ayrılıklar daha yoğundu. İnsanımızın çoğu iş, aş ve ticaret için kendi yaşadığı şehirleri terk edip göç ederlerdi. Bu sebeple dokunaklı konuşmalar, şarkılar onları hüzünlendirirdi.
Bu ara okunan şarkıların verdiği hüzün ve şevk ile kaptan bütün şoförlük hünerini direksiyonun başında gösterirdi.
Yol tek gidiş ve geliş olmasına rağmen önündeki bütün arabaları sollaya sollaya giderdi kaptan. Bazen hatalı sollama ile de arabayı burun farkıyla diğer arabalara çarpmaktan kurtardığı da oluyordu. Bu sollamalar yolcuları endişelendirir bazen de heyecanlandırırdı.
Saz çalgıcı takımı;
"Belki gelmezsin bu ile
Yolcu güle güle
yolcu güle güle
Sakın ha düşmeden dile
Yolcu güle, yolcu güle
Veren alacaktır canı
Toprakta kalırdın hanı
Sakın ha unutma beni
Yolcu güle, yolcu güle."
Kahtalı Mıçı'nın şarkısı ile final yaparlardı.
Bu şarkı ile Antep'e varıldığında saz takımı, kaptandan ve otobüsteki yolculardan bahşişlerini toplayıp inerlerdi. Böylece kaptan ve yolcular tatlı ve hüzünlü bir anı yaşamanın verdiği tad ile yolculuklarına devam ederlerdi.
Günümüz yolculukları uçakla yapıldığından ve İstanbul’a bile 2 saatlik sürede gidildiğinden, bu tür anıların yaşanmasının da imkanı kalmamıştır. Bu tür öykülerle geçmişten günümüze bir tatlı öykü hatırlatması yapalım dedik.