ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Ey Müslümanlar! Bu pasiflikten kurtulma zamanı gelmedi mi?

Geçtiğimiz Cuma namazında imamlarımızın gerek vaazlarında, gerek hutbelerinde yaptıkları hatırlatmalar bizleri hem sevindirdi hem de son derece üzdü.  Peygamberimizin Hayatı dersini seçen öğrenciler şunları öğrenecek: Peygamberimizin Hayatı, Peygamberimizin Evrensel Mesajları, Sosyal Hayatta Peygamberimiz, Peygamberimizin Örnekliği, Peygamberimizin Ashabı. Doğru olan budur. Ancak şu anki mevzuat en az 10 imza gerektiriyor. Mezun olan öğrenciler; toplumun dini inançları nedir, arzuları nedir, yöneldiği istekler nelerdir bunları bilmelidir. Bu dersler tarihi fırsattır. Bu dersleri alan öğrencilerin diğer derslerdeki başarıları da artacaktır. Daha disiplinli öğrenciler olacaklardır. Bu derslerin alınması son derece elzemdir. Bu hususta öğrenci velilerimiz çok duyarlı olmalıdır. Din derslerine tercih olmadığı zaman okul idaresi kendi anlayışına göre inisiyatif kullanarak öğrencileri belirli derslere yönlendiriyor. Seçmeli din dersinin açılabilmesi için her sınıfta en az 10 öğrenci velisinin başvurusu gerekmektedir.   Millî Eğitim’de idarecilik yaptığım dönemden biliyorum. Özel okullar ticari maksatla çalıştıkları için kendilerine mâli yük getirme endişesinden dolayı seçmeli din dersleri hususunda ilgisiz kalmaktadırlar. Bunlar ticari şirketlerdir ama MEB müfredatını uygulamak zorundadırlar. Zorunlu olan Din Kültürü dersinin dahi özel okullarda pek işlenmediği yönünde şikâyetler vardır. Bu konuda özel ortaokul ve liselerin daha duyarlı olması için MEB’in duyuru yapması ve velileri bilgilendirmesi şarttır. Bunun için genelge de yayınlanabilir.  En nihayetinde Kur’an, Siyer ve Temel Dini Bilgiler dersinin bir veya ikisi zorunlu ders olması şarttır. Son yaşadığımız gençlerin durumu ders çıkarmamız, ibret almamız gereken olaylardır. Gençlerimizin; deizme, hedonizme, ateizme, nihilizme gitmesinin tek sebebi, kendi değerlerinin verilmeyişidir. Kutsallarıyla irtibatının koparılmasıdır. Ruh köklerinin kesilmesidir. Sanal, yapay kutsallarla (paganizmle) gençlerimizi ağlarının içine almalarıdır. Gençlerimizin zihnen köleleştirilmesidir.  Bugünkü karşı karşıya olduğumuz bunalımın kaynağı, hayatın her alanına nüfuz eden, insan davranışlarını, insanın diğer insanlarla, varlıklarla ve kurumlarla ilişkilerini tanzim eden (ama tahrif ve tahrip ederek tanzim eden) sekülarizm olduğu halde bu duyarsızlık, bu hassasiyetlerimizi kaybetme intihardır. Sekülarizm, çağımızın dini olurken “Tek hak din olan İslâm ve son Peygamber olan Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam” öğrenilip, öğretilmeyecek mi? Bütün ilimler Kur’ân-ı Kerim’le başladığı, Kur’ân-ı Kerim’le kök saldığı, Kur’ân’dan, onun tevhid ilkesinden, bütüncül, kuşatıcı bakış açısından beslendiği halde bu vurdumduymazlık olmaz/olmamalı. Bu toplumun varlık sebebinin ve dünyaya aşılamamış medeniyet tecrübesi armağan etmesinin ana kaynağı Kur’ân-ı Kerim’in öğrenimi tercihe bırakılamaz! Zihinleri “modern putlar” ile işgal edilmiş olanlara aldırış etmeden yapılması gerekenler âcilen yapılmalıdır. Sessizlik, sükûnet değildir. Hem de Müslümanların yaşadığı ve milletin, ümmetin, insanlığın tek ümidi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde! Küresel taarruz ve tecavüzün asıl hedefi; Müslümanları azınlık statüsü”ne getirmektir. Kemalizm, Laikliğin (dokunulamaz, değiştirilemez yapılarak) seküler bir din katına yükseltilerek bu milletin “ortak paydası” olarak yerleştirilmesine sessiz kalınabilir mi? İslâm’ı sadece bireysel bir inanç meselesi olarak gören ve Kur’ân’ın reddettiği din algısı Kemalizm’in topluma seküler bir din dayatılmasına hiçbir tepki gösterilmeyecek mi?  Hem de yuvarlak masanın yuvarlak adamlarıyla mücadele edilip devletine, milletine sahip çıkılan lider Türkiye’nin güven veren, güvenilir olan, ihanet şebekelerine rağmen ayakta duran Liderine rağmen bunlar yapılabiliyorsa ikaz görevimizi yapmaya mecburuz.   Din, dil, tarih şuurunun verilmesini şart olduğunu hatırlatarak.  Cumhuriyet, bir İslâm devleti olarak kurulmuştu. 1928 yılına kadar Anayasa’nın ikinci maddesinde, “devletin dini, din-i İslâm’dır”, diye yazıyordu. Neden 1928 yılına kadar bu madde anayasaya yerleştirilmişti ve neden 1928 yılından itibaren bu madde anayasadan çıkarılmıştı? Dinini yaşamaya çalışan Müslümanlar olarak Kur’an-ı Kerim’deki “Emri bil maruf nehyi anil münker”i kırmadan, dökmeden usül ve üslubunca yapmaya çalışarak “imtihan dünyası”nı kazanarak öbür âleme Rabbimizin rızasını kazanma fırsatını kaçırmayacağız. Ehli küfür çatlasa da patlasa da bunu yapacağız. Tek güvendiğimiz Allah Tealadır. “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Ancak, Kâfirler hoşlanmasalar da Allah kesinlikle nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.” (9 Tevbe 32)  Ruhunu koruyamayan bir ülkenin varlığını da koruyamayacağını ne zaman öğreneceğiz? Ruh köklerini kurutanların; insanın iç dünyasının imha edilmesine yol açtığını ne zaman idrak edeceğiz? Her hal ve şartta yaşanan bir dinin mensubu değil miyiz? Vicdanlara hapsedilen, hayata müdahale ettirilmeyen, hayat tarzımız olmasına rağmen hayatın dışında tutulmasına çalışanlara halimizle, tavrımızla mutlaka cevabımız olmalı. İslâm’ı insanlarla buluşturmalıyız. Buna hiç kimse engel olamayacak. Bu dinin protestanlaştırılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Batı’nın “Ilımlı İslâm projesinin, Peygambersiz İslâm projesi” olduğunu da asla unutmayacağız. Unutturmayacağız. Yetkililere de son çağrımız: Seçmeli ders tercihinden kurtaralım. Kur’an, Siyer ve Temel Dini Bilgiler derslerini, mecburi ders olarak koyalım.  
Ekleme Tarihi: 16 Ocak 2023 - Pazartesi

Ey Müslümanlar! Bu pasiflikten kurtulma zamanı gelmedi mi?

Geçtiğimiz Cuma namazında imamlarımızın gerek vaazlarında, gerek hutbelerinde yaptıkları hatırlatmalar bizleri hem sevindirdi hem de son derece üzdü. 

Peygamberimizin Hayatı dersini seçen öğrenciler şunları öğrenecek: Peygamberimizin Hayatı, Peygamberimizin Evrensel Mesajları, Sosyal Hayatta Peygamberimiz, Peygamberimizin Örnekliği, Peygamberimizin Ashabı. Doğru olan budur. Ancak şu anki mevzuat en az 10 imza gerektiriyor. Mezun olan öğrenciler; toplumun dini inançları nedir, arzuları nedir, yöneldiği istekler nelerdir bunları bilmelidir. Bu dersler tarihi fırsattır. Bu dersleri alan öğrencilerin diğer derslerdeki başarıları da artacaktır. Daha disiplinli öğrenciler olacaklardır. Bu derslerin alınması son derece elzemdir. Bu hususta öğrenci velilerimiz çok duyarlı olmalıdır. Din derslerine tercih olmadığı zaman okul idaresi kendi anlayışına göre inisiyatif kullanarak öğrencileri belirli derslere yönlendiriyor. Seçmeli din dersinin açılabilmesi için her sınıfta en az 10 öğrenci velisinin başvurusu gerekmektedir.  

Millî Eğitim’de idarecilik yaptığım dönemden biliyorum. Özel okullar ticari maksatla çalıştıkları için kendilerine mâli yük getirme endişesinden dolayı seçmeli din dersleri hususunda ilgisiz kalmaktadırlar. Bunlar ticari şirketlerdir ama MEB müfredatını uygulamak zorundadırlar. Zorunlu olan Din Kültürü dersinin dahi özel okullarda pek işlenmediği yönünde şikâyetler vardır. Bu konuda özel ortaokul ve liselerin daha duyarlı olması için MEB’in duyuru yapması ve velileri bilgilendirmesi şarttır. Bunun için genelge de yayınlanabilir. 

En nihayetinde Kur’an, Siyer ve Temel Dini Bilgiler dersinin bir veya ikisi zorunlu ders olması şarttır. Son yaşadığımız gençlerin durumu ders çıkarmamız, ibret almamız gereken olaylardır. Gençlerimizin; deizme, hedonizme, ateizme, nihilizme gitmesinin tek sebebi, kendi değerlerinin verilmeyişidir. Kutsallarıyla irtibatının koparılmasıdır. Ruh köklerinin kesilmesidir. Sanal, yapay kutsallarla (paganizmle) gençlerimizi ağlarının içine almalarıdır. Gençlerimizin zihnen köleleştirilmesidir. 

Bugünkü karşı karşıya olduğumuz bunalımın kaynağı, hayatın her alanına nüfuz eden, insan davranışlarını, insanın diğer insanlarla, varlıklarla ve kurumlarla ilişkilerini tanzim eden (ama tahrif ve tahrip ederek tanzim eden) sekülarizm olduğu halde bu duyarsızlık, bu hassasiyetlerimizi kaybetme intihardır. Sekülarizm, çağımızın dini olurken “Tek hak din olan İslâm ve son Peygamber olan Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam” öğrenilip, öğretilmeyecek mi? Bütün ilimler Kur’ân-ı Kerim’le başladığı, Kur’ân-ı Kerim’le kök saldığı, Kur’ân’dan, onun tevhid ilkesinden, bütüncül, kuşatıcı bakış açısından beslendiği halde bu vurdumduymazlık olmaz/olmamalı. Bu toplumun varlık sebebinin ve dünyaya aşılamamış medeniyet tecrübesi armağan etmesinin ana kaynağı Kur’ân-ı Kerim’in öğrenimi tercihe bırakılamaz! Zihinleri “modern putlar” ile işgal edilmiş olanlara aldırış etmeden yapılması gerekenler âcilen yapılmalıdır. Sessizlik, sükûnet değildir. Hem de Müslümanların yaşadığı ve milletin, ümmetin, insanlığın tek ümidi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde! Küresel taarruz ve tecavüzün asıl hedefi; Müslümanları azınlık statüsü”ne getirmektir. Kemalizm, Laikliğin (dokunulamaz, değiştirilemez yapılarak) seküler bir din katına yükseltilerek bu milletin “ortak paydası” olarak yerleştirilmesine sessiz kalınabilir mi? İslâm’ı sadece bireysel bir inanç meselesi olarak gören ve Kur’ân’ın reddettiği din algısı Kemalizm’in topluma seküler bir din dayatılmasına hiçbir tepki gösterilmeyecek mi? 

Hem de yuvarlak masanın yuvarlak adamlarıyla mücadele edilip devletine, milletine sahip çıkılan lider Türkiye’nin güven veren, güvenilir olan, ihanet şebekelerine rağmen ayakta duran Liderine rağmen bunlar yapılabiliyorsa ikaz görevimizi yapmaya mecburuz.  

Din, dil, tarih şuurunun verilmesini şart olduğunu hatırlatarak. 

Cumhuriyet, bir İslâm devleti olarak kurulmuştu. 1928 yılına kadar Anayasa’nın ikinci maddesinde, “devletin dini, din-i İslâm’dır”, diye yazıyordu. Neden 1928 yılına kadar bu madde anayasaya yerleştirilmişti ve neden 1928 yılından itibaren bu madde anayasadan çıkarılmıştı? Dinini yaşamaya çalışan Müslümanlar olarak Kur’an-ı Kerim’deki “Emri bil maruf nehyi anil münker”i kırmadan, dökmeden usül ve üslubunca yapmaya çalışarak “imtihan dünyası”nı kazanarak öbür âleme Rabbimizin rızasını kazanma fırsatını kaçırmayacağız. Ehli küfür çatlasa da patlasa da bunu yapacağız. Tek güvendiğimiz Allah Tealadır. “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Ancak, Kâfirler hoşlanmasalar da Allah kesinlikle nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.” (9 Tevbe 32) 

Ruhunu koruyamayan bir ülkenin varlığını da koruyamayacağını ne zaman öğreneceğiz? Ruh köklerini kurutanların; insanın iç dünyasının imha edilmesine yol açtığını ne zaman idrak edeceğiz? Her hal ve şartta yaşanan bir dinin mensubu değil miyiz? Vicdanlara hapsedilen, hayata müdahale ettirilmeyen, hayat tarzımız olmasına rağmen hayatın dışında tutulmasına çalışanlara halimizle, tavrımızla mutlaka cevabımız olmalı. İslâm’ı insanlarla buluşturmalıyız. Buna hiç kimse engel olamayacak. Bu dinin protestanlaştırılmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Batı’nın “Ilımlı İslâm projesinin, Peygambersiz İslâm projesi” olduğunu da asla unutmayacağız. Unutturmayacağız. Yetkililere de son çağrımız: Seçmeli ders tercihinden kurtaralım. Kur’an, Siyer ve Temel Dini Bilgiler derslerini, mecburi ders olarak koyalım.  

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.