… İslâm’ı hayattan uzaklaştıracak ve küresel sisteme hizmet edecek “paralel din” icat etme ve böylece “İslâm’a Karşı İslâm Savaşı” stratejiyle İslâm’ın içerden çökertilmesi projesi devreye girdirildi. Bize düşen, 15 Temmuz gecesi tankların önünde dimdik durarak yazdığımız destansı tarihi, ortaya koyduğumuz tarihî direnişi, bir diriliş ruhuna dönüştürerek tarih yapmaktır. 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi başarıya ulaşsaydı, bu ülkenin nasıl paramparça edileceği, bize bel bağlayan, dua eden mazlumların umudunun nasıl söndürüleceği, zalimlerin zulmünün önüne geçilemeyeceğine inanılır hale gelecekti. Şu gerçek hiçbir zaman unutmayıp hep canlı tutacağımız gerçektir. “Allah’tan izinsiz hiçbir şey yapılamaz. En büyük güç; kuvvet, kudret Allah’ın gücüdür. O her şeye kadirdir.” Yeter ki yardımını, inayetini, lütfunu, keremini üzerimize çekecek salih ameller işleyelim. Allah’tan bağımsız hiçbir şeyin olmayacağını hatırımızdan çıkarmayalım. İslâm tarihini, Peygamberler tarihini, Siyer bilgilerini okuyalım, düşünelim. Hususiyle Bedir’i, Uhud’u, Hudeybiye antlaşmasını, Mekke ve Medine dönemlerini, Taif’i günümüze taşıyalım.
15 Temmuz Destanı, şehitlerimizin ruhunu rencide edecek pespaye konserlerle, içi boş, anlamsız nutuklarla, ruhsuz etkinliklerle kutlanırsa 15 Temmuz ruhu katledilir. Bu ruhu diri tutacak, yarınları kuracak bir ruhla anılmalı, hatırlanmalı, canlı tutulmalı. Ve sadece bu toprakların değil, bütün mazlum coğrafyaların direnişinin miladı olan bu destan, uzun soluklu bir diriliş ruhuna, diriliş hamlesine dönüştürülmeli. Şunu asla unutmayalım: İslâm, bu toplumun yegâne omurgası ve tarih-yapıcı ruhudur. İslâm’ı kaybedersek, hiçbir şeyi kazanamayız. Bize ait olmayan kavramlarla 15 Temmuz yazılamaz, ifade edilemez. Dinî kavram olan şehidi, ‘Demokrasi Şehidi, vatan şehidi’ gibi din dışı, seküler bir anlayışla Kemalizm’e götürülemez. 15 Temmuz direnişi, bir milattır: Emperyalistlere ve uşaklarına verilmiş tarihî ve destansı bir cevaptır. 15 Temmuz direnişi, iki asırdır, sürüklendiğimiz cendereden çıkmamız, devleti ele geçirerek bu toplumun ruh köklerini yok etmeye çalışan şebekelerin elinden devleti kurtarmamız ve devletle milletin aynı hedeflerde buluşmasını sağlayarak tarihî bir yürüyüşü başlatmamız demektir.
O yüzden 15 Temmuz direnişini, bir diriliş ruhuna dönüştürmek zorundayız. Bu sahipsiz, çilekeş, asil millet, eşi görülmemiş bir kahramanlık destanı yazdı. Kendileri ‘kontrol altında’ kalarak uşaklık yaptıkları için 15 Temmuz’a ‘kontrollü darbe’ dediler. Kendi değerlerini kaybetmeyen, her türlü dünyevileşme hastalığına rağmen Allah bu milleti, bu ümmeti korudu, hıfzu himaye etti. Bu sayede Türkiye, yüzyılın sonunda umut ve Son Kale olarak görüldü. Dünyanın ruhu, mazlumların umudu ve Batılıların kâbusu oldu. Ülke hızla seküleştiriliyor; ruhunu, ruh köklerini yitirme tehlikesinin eşiğine sürükleniyor. Put ve putlaştırma yerleştiriliyor, Kemalizm ‘ortak değer paydası’ haline getiriliyor. Sistemin yerleşmesindeki kavramlar dahi kutsallaştırılıp konuşulmaz hale getiriliyor. Laiklik, demokrasi, vs. Öylesine bir fırtına, esiyor/estiriliyor ki, toplum, İslâm'ı büsbütün kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Çocuklarımız, akıllarıyla hareket edecek iken rasyonalizme, kendi mukaddeslerini bilmeleri gerekirken yapay kutsalları içeren paganizme, tabiatı onu yaratanı düşünmesi yerine natüralizme, insanı sevme ona iyilik yapıp yardımcı olmanın yerini hümanizme evrildi, çevrildi. İç dünyayı imha ve tahrip eden pozitivizm; ilim teknik adı altında yerleştiriliyor. Kapitalizm, liberalizmin tüketim toplumu inşa ettiriliyor. Bize ideal lazım, gençlerin uğruna öleceği bir ideali yoktu, verilmedi. Hem de bizim eğitim sistemimizde. 15 Temmuz’ların yaşanmaması; eğitim, kültür, sosyal medya, internet, sinema, tiyatro, sanat, vb meselelerin en öne alınması gerekiyor.
Konformizme alışıyor, sekülerleşiyor ve İslâmî duyarlıklarını yavaş yavaş yitiriyor. Gelinen noktada, 21 yıllık Ak Parti iktidarı, maddî bakımdan büyük kalkınma hamleleri gerçekleştiriyor ama bu süreçte manevî (eğitim, fikir, kültür, sanat, gençlik ve medya alanındaki) atılımlar ihmal ediliyor. Bu ihmal, asıl darbeyi zihnen yediklerinin farkında olmadıklarından dolayıdır. Akide ve zihin işgali; dijital işgalle birleşince ‘özgürlük’ isteyenler arzu ve isteklerinin kulu olduklarının farkında değiller. Asıl özgürlüğün “Allah’a kulluk” ile başladığını da bilmezler. 15 Temmuz bizler için dün gibi. Ama gençlik için ders çıkarıp ibret alacak durumdan uzak. İlk defa TBMM’nin bunu yapanlar tarafından bombalandığını da bilmezler. Din, dil, tarih şuuru verilmediği müddetçe de öğrenmezler de. FETÖ ile mücadeleyi ‘örgütle mücadele’ olarak görmek, meselenin hukukî boyutuna odaklanmak doğru değil. Fetullahçılık zihniyetini, düşüncesini, zehirli virüsünü ortadan kaldırmadan olmaz. Ayrıca 15 Temmuz sonucunu bekleyip başarılı olamayanların saf değiştirip tepemize oturttuğumuz içimizdeki ‘ihanet şebekeleri’ni de unutmayalım. Hep maskeli, hep rol modelleri, hep menfaat düşkünleri, hep dışardan emir alan satılmışları de.
15 Temmuz, bu toplumun bu topraklardaki bin yıllık varlığına saldırının son perdesiydi! Sonucu hepimiz yaşıyoruz. 28 Şubat’tan günümüze gelinceye kadar (son 25 yılı değerlendirin) Türkiye, iç savaşın eşiğine sürüklenmeye çalışıldı ama başarılamadı! Türkiye, koalisyon hükümetlerine mahkûm edilmeye çalışıldı. Bu da başarılamadı! Ve sonunda emperyalist batasıca Batı devletlerinin ittifakı ile 15 Temmuz saldırısı yapıldı. 15 Temmuz saldırısını, Türkiye'nin milletin, ümmetin, insanlığın ümidi haline gelen devlet olma temsiliyetinden ürken Batılılar (özellikle ABD, İngiltere, Fransa Almanya, İsrail, onların emrine giren Ortadoğu, vs.) tezgâhladı! 15 Temmuz’un failleri hep maskeli balo oynadılar. Müslümanların oluşturdukları birlikteliklere asla destek vermediler. Hep mağdur edilenleri bu iktidarın yaptığını dile getirip bütün vatan, millet, devlet düşmanlarıyla ittifak ettiler. Asıl mağdur iki yüz elli şehidin aileleri değil miydi? Asıl dağıtılan haneler, bu örgütlerin farkına vararak desteklemedikleri için çocukları tarafından terk edilen, hain olarak görülen gösterilen anneler babalar değil mi? 15 Temmuz şehitleri için bir çift laf etmeyenler, ikide bir de bu darbeyle alakalarının olmadığını söyleyenler kimdi? Bu girişim haince bir hareket olduğuna göre, o halde bir kerecik olsun kalkışanlara lanet okuyup, ölenlere rahmet, kalanlara sabır dilediler mi? Yaptıklarını inkâr edenlere, dikkati başka tarafa çekenlere de bu ülke sizin de ülkeniz idiyse bu hainler size göre de ortak hain olmalı değil miydi? Ama böyle bir beyanda bulunmadılar. Her türlü İslami hareketi düşman bildiler. Mesela İhvanı Müslimin’i terör örgütü ilan etmediler mi, İmam Hatip okullarını, ilahiyatları, sevmediler. Erbakan Hoca’yı indirmeye çalıştılar. Oluşturulan baskı mekanizmalarıyla bütün istediklerini almalarına rağmen, doymadılar. Her yere virüs gibi girdiler. İstihbaratı, Emniyeti, Askeri, bürokrasiyi, eğitim ve hukuk kadrolarını (avukat, savcı, hâkim, vb.) hep ele geçirdiler. ‘Tayyip Düşmanlığı’ ortak paydaları oldu. Erdoğan’ı da indiremeyince, başaramayınca küffarı da arkalarına alarak, Türkiye sancağını düşürmek istediler. Milyonlarca genci mağdur eden soru hırsızlığı başta olmak üzere hırsızlıklar ortaya çıktı. Dünya sermayesinin İslam’ı yok etmek için kurduğu Moon Hareketinin Türkiye temsilcileriyle hep birlikte hareket ettiler. Şeriat düşmanı olan siyasilerin emrinde hareket edip, ömrü şeriata ve başörtüsüne karşı savaşmakla geçen siyasilerin de emir kulu oldular. 15 Temmuz’da havaalanında muhalefetin başındaki adamı yol açarak uğurlayan köle ruhlu askerlerle, Batı’nın uşaklığını yapanları da unutmayalım.
Milletin, ümmetin, insanlığın ‘ümit lideri’ni 15 Temmuz’un yiğit reisini Rabbim muvaffak kılsın. Şehitlerimizle bizleri cennetinde buluştursun.