Ne zaman içinizden “kaçmak” gelse içinizdeki özgürlükçü sese kulak verseniz ayaklarınız sizi “uçurtmacıya” sürükler farkına bile varamazsınız. Önce rengine karar veremezsiniz, yüreğinizde küçük bir sıkıntıdır bu an, sonra elinize alınca küçük bir sevinç gelir yerleşir, hızla çıkıp gitmek kırların, bayırların rüzgarın çağrısına ayak uydurmak gelir içinizden.
Sonra beklenen an gelir, yüzünüzü rüzgara karşı verir ipin diğer ucundaki uçurmaya sanki bir daha hiç görmeyecekmiş gibi bakar kısa bir süre hüzünlenirsiniz, diğer taraftan renkli uçurtma size “artık vedalaşsak iyi olacak” der gibidir. Vedalaşır ipin ucunu salarsınız. Önce tereddütle bir iki yana salınır uçurtma, rüzgarı arkasına alıp yükselir göğe doğru. İçinizde bir sevinç, bir ferahlama ile başarının şavkı vurur yüzünüze. Bir de göklere doğru uzanmanın büyük sevinci. Tarifsiz bir duygudur ayaklarınızın yerden kesilip göğe doğru tırmanması. Bedeninizde bir hafiflik, gökyüzünün çağrısına bir kulak veriştir o an.
Uçurtma siz, siz uçurtma olursunuz. Kimse aranıza girsin istemezsiniz.
Uçurtma gökyüzünde salınırken, bir de bir türkü gelip yerleşir dudaklarınıza, hafiften mırıldanır, özgürlüğü solur, özgürlük olursunuz..
O yukarıda salınırken çocukluğunuza ait tüm yaşanmış veya yaşanamamış sevinç, hüzün ve heyecanlar gelir bulur sizi. Aslında o çocuk hep oradadır, hiçbir yere gitmemiş sizin bir gün bir uçurtmanın peşine takılarak O’nu arayacağınızı bilmektedir. Aslında o çocuk, sizin büyümek adına verdiğiniz sınavlarda hep yanıbaşınızda olmuş, tüm bencil, hırslı ve sabırsız durumlarınız için sabırla beklemeyi bilmiştir.
Uçurtma, çocukluğumuzun kaygısız balonlu günleri gibi bir şeydir.
Uçurtma içimizdeki çocuk için yapabileceğimiz son şeydir.
Uçurtma.. Uçmak...Uçurmak...