ELEKTİRK
Mustafa ERKAR
Köşe Yazarı
Mustafa ERKAR
 

Bu nefret niye..!

Toplum öyle bir hal aldıki artık hiç kimsenin hiç kimseye eyvallahı kalmadı. Yolda yürürken, araç kullanırken, alışveriş yaparken ve yaşantımızın her anında insanlar tartışabiliyor, hatta tartışmakla kalmıyor, çoğu zaman bu tartışmalar en ufak bir kıvılcımla ölümcül kavgalara kadar gidebiliyor. Bizde öyle bir nefret oluştuki artık birbirimizin yüzüne bakmaz olduk. Birbirimize selam veremez olduk. Günlük münasebetlerimizde bile bu durum dahada ileri giderek, birbirimizden her hâlükârda yüz çevirir olduk. Elimizdeki cep telefonumuzla sanki konuşuyormuş gibi türlü bahaneler uydurarak birbirimizi görmezden gelir olduk. Hep ben dedik ve bencilleştik. Bu bencilliğimizle ötekileştirildik. Birbirimizi görmemek için kaldırım değiştirir olduk. Aynı asansörü kullanmamak için büyük efor sarf eder olduk. Selamı sabahı kestik. O kadar ötekileştirildikki birileri beni görmesin diye en kısa mesafeyi bile özel aracımızla gider olduk. Bu yetmiyormuş gibi birilerinin sesini duymamak için arabanın içinde bile kulaklık takar olduk. Sosyalliğimizi sosyal medyada arar olduk. Beşeri hayatta birbirimizden uzaklaşırken, sosyal medya üzerinden yakınlaşmaya çalıştık. İnsanların nezdinde ki sevgimizi  yapılan tıklamalarla değerlendirdik. Değerimizi ve değerlerimizi sosyal medyayı ölçü aracı saydık. Sosyal medya üzerinden en acı ifadelerle taziye mesajları iletirken, arkadaşlarımızın, akrabalarımızın, dostlarımızın bayramlarını ve özel günlerini ise sıla-i rahim yapmadan mesaj yoluyla kutlar olduk. Sosyal medyada varsak, hayatın her alanında varmışız gibi davrandık. Üstünlüğümüzü makama, servete ve konfora adadık. Paranın açamayacağı kapı yoktur düsturunu kendimize şiar edindik. Giyimde kuşamda ve hatta hayatın her alanında birbirimizle yarışır olduk. Her zaman ve her yerde sadece ben dedik. Ben dedikçe bencilleştik. Yaşlıya saygıyı, küçüğe sevgiyi birbirimize olan muhabbeti rafa kaldırdık. Çok katlı binalarda bir arada yaşarken, bir o kadar birbirimizden daha çok uzaklaştırıldık. Yıllarca oturduğumuz binanın bitişiğindeki dairede oturan komşumuzu tanımaz olduk. Bir zamanlar akşamları komşular arasından yemek tabakları trafiği yaşanırken, şimdilerde ise değil yemek tadını yemeğin kokusunu bile birbirimizden esirger olduk. Trafik derken ondan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Sabah arabanın kontağını açar açmaz bugün eve selametle döner miyim niyetiyle değil, bugün kimle tartışırım kimle kavga ederim niyetiyle yola çıkar olduk. Trafikte habersiz yapılan en ufak hataları affetmez ve hatta kırmızı ışıkta beklerken yandaki aracın şoförüne "Ne bakıyorsunlara" bile kızar olduk. Araçta ki değneği trafik setinden bir parça olarak addeder olduk. Arabamızda değnek yoksa kendimizi güvensiz hisseder olduk. Nefretimiz öyle bir hal aldı ki cadde ortasında bir babayı eşi ve çocukları önünde dövebilir olduk. Oysa bu olayın anne ve çocuklarda nasıl bir travma oluşturabileceğini düşünmez olduk. Hep birbirimizi çekiştirdik. Birbirimize olmadık ithamlarda bulunduk. Birbirimizin başarısını kıskandık, fırsat buldukça bu başarıları baltalamaya çalıştık. Afrika'da insanlar bizden su kuyusu beklerken, biz kuyuları birbirimizin arkasına kazar olduk. Kazdığımız bu kuyulara bir gün kendimiz düşebileceğimizi unutur olduk. Günlük hayatta toplu taşımalarda yaşlıya, hamile kadınlara yer veremez olduk. Velhasıl hayatı hem kendimize hem başkalarına zindan ettik. Geçmişimizi unutarak, maddiyata, egoya ve konfora dayalı yeni bir hayat düzeni kurduk. Huzur ve mutluluk bunlarda diye hep kendimizi avuttuk. Eski kavimlerde olduğu gibi şimdi de helak olsaydı sanırım bizde bunlardan helak olurduk. Oysa ne güzeldik eskiden, hayırlı sabahlarımız, hayırlı akşamlarımız, hayırlı işlerimiz, bereketli olsunlarımız, iyilik, güzellik ve beraberlik adına olmazsa olmazlarımız vardı. Yoksulu, fakiri, düşkünü, akrabayı, komşuyu gözetirdik. Günümüzde ise bu işi yardım kuruluşlarına bıraktık. Nasıl olsa yardım alıyor diye bir aileyi zihnimizde zengin kıldık. Bu yardımlar bir aileyi kaç gün götürür hesabını yapamaz olduk. Oysa biz akşamdan kalan ekmeği midemize dokunur diye sokağa attık. Balkonsuz erkek olur mu diye göbeğin alasını bıraktık. İsrafı lüksiyet değil, zaruri ihtiyaç saydık. Neyi paylaşamıyoruz. Saygı, sevgi, hoşgörü varken bu nefret niye? Bu doyumsuzluk, bu kin bu nefret niye? Silkelenelim kendimize gelelim, birilerine haddini bildirmeden haddimizi bilelim. Nifak tohumları değil, sevgi, saygı ve hoşgörü tohumları ekelim. Geç olmadan gaflet uykusundan uyanalım. Uyanmayanları da uyandıralım. Malum; son pişmanlık fayda vermez.
Ekleme Tarihi: 09 Mayıs 2022 - Pazartesi

Bu nefret niye..!

Toplum öyle bir hal aldıki artık hiç kimsenin hiç kimseye eyvallahı kalmadı. Yolda yürürken, araç kullanırken, alışveriş yaparken ve yaşantımızın her anında insanlar tartışabiliyor, hatta tartışmakla kalmıyor, çoğu zaman bu tartışmalar en ufak bir kıvılcımla ölümcül kavgalara kadar gidebiliyor.

Bizde öyle bir nefret oluştuki artık birbirimizin yüzüne bakmaz olduk. Birbirimize selam veremez olduk. Günlük münasebetlerimizde bile bu durum dahada ileri giderek, birbirimizden her hâlükârda yüz çevirir olduk. Elimizdeki cep telefonumuzla sanki konuşuyormuş gibi türlü bahaneler uydurarak birbirimizi görmezden gelir olduk.

Hep ben dedik ve bencilleştik. Bu bencilliğimizle ötekileştirildik. Birbirimizi görmemek için kaldırım değiştirir olduk. Aynı asansörü kullanmamak için büyük efor sarf eder olduk. Selamı sabahı kestik. O kadar ötekileştirildikki birileri beni görmesin diye en kısa mesafeyi bile özel aracımızla gider olduk. Bu yetmiyormuş gibi birilerinin sesini duymamak için arabanın içinde bile kulaklık takar olduk. Sosyalliğimizi sosyal medyada arar olduk. Beşeri hayatta birbirimizden uzaklaşırken, sosyal medya üzerinden yakınlaşmaya çalıştık. İnsanların nezdinde ki sevgimizi  yapılan tıklamalarla değerlendirdik. Değerimizi ve değerlerimizi sosyal medyayı ölçü aracı saydık. Sosyal medya üzerinden en acı ifadelerle taziye mesajları iletirken, arkadaşlarımızın, akrabalarımızın, dostlarımızın bayramlarını ve özel günlerini ise sıla-i rahim yapmadan mesaj yoluyla kutlar olduk. Sosyal medyada varsak, hayatın her alanında varmışız gibi davrandık.

Üstünlüğümüzü makama, servete ve konfora adadık. Paranın açamayacağı kapı yoktur düsturunu kendimize şiar edindik. Giyimde kuşamda ve hatta hayatın her alanında birbirimizle yarışır olduk. Her zaman ve her yerde sadece ben dedik. Ben dedikçe bencilleştik. Yaşlıya saygıyı, küçüğe sevgiyi birbirimize olan muhabbeti rafa kaldırdık. Çok katlı binalarda bir arada yaşarken, bir o kadar birbirimizden daha çok uzaklaştırıldık. Yıllarca oturduğumuz binanın bitişiğindeki dairede oturan komşumuzu tanımaz olduk. Bir zamanlar akşamları komşular arasından yemek tabakları trafiği yaşanırken, şimdilerde ise değil yemek tadını yemeğin kokusunu bile birbirimizden esirger olduk.

Trafik derken ondan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Sabah arabanın kontağını açar açmaz bugün eve selametle döner miyim niyetiyle değil, bugün kimle tartışırım kimle kavga ederim niyetiyle yola çıkar olduk. Trafikte habersiz yapılan en ufak hataları affetmez ve hatta kırmızı ışıkta beklerken yandaki aracın şoförüne "Ne bakıyorsunlara" bile kızar olduk. Araçta ki değneği trafik setinden bir parça olarak addeder olduk. Arabamızda değnek yoksa kendimizi güvensiz hisseder olduk. Nefretimiz öyle bir hal aldı ki cadde ortasında bir babayı eşi ve çocukları önünde dövebilir olduk. Oysa bu olayın anne ve çocuklarda nasıl bir travma oluşturabileceğini düşünmez olduk.

Hep birbirimizi çekiştirdik. Birbirimize olmadık ithamlarda bulunduk. Birbirimizin başarısını kıskandık, fırsat buldukça bu başarıları baltalamaya çalıştık. Afrika'da insanlar bizden su kuyusu beklerken, biz kuyuları birbirimizin arkasına kazar olduk. Kazdığımız bu kuyulara bir gün kendimiz düşebileceğimizi unutur olduk. Günlük hayatta toplu taşımalarda yaşlıya, hamile kadınlara yer veremez olduk. Velhasıl hayatı hem kendimize hem başkalarına zindan ettik. Geçmişimizi unutarak, maddiyata, egoya ve konfora dayalı yeni bir hayat düzeni kurduk. Huzur ve mutluluk bunlarda diye hep kendimizi avuttuk. Eski kavimlerde olduğu gibi şimdi de helak olsaydı sanırım bizde bunlardan helak olurduk.

Oysa ne güzeldik eskiden, hayırlı sabahlarımız, hayırlı akşamlarımız, hayırlı işlerimiz, bereketli olsunlarımız, iyilik, güzellik ve beraberlik adına olmazsa olmazlarımız vardı. Yoksulu, fakiri, düşkünü, akrabayı, komşuyu gözetirdik. Günümüzde ise bu işi yardım kuruluşlarına bıraktık. Nasıl olsa yardım alıyor diye bir aileyi zihnimizde zengin kıldık. Bu yardımlar bir aileyi kaç gün götürür hesabını yapamaz olduk. Oysa biz akşamdan kalan ekmeği midemize dokunur diye sokağa attık. Balkonsuz erkek olur mu diye göbeğin alasını bıraktık. İsrafı lüksiyet değil, zaruri ihtiyaç saydık.

Neyi paylaşamıyoruz. Saygı, sevgi, hoşgörü varken bu nefret niye? Bu doyumsuzluk, bu kin bu nefret niye? Silkelenelim kendimize gelelim, birilerine haddini bildirmeden haddimizi bilelim. Nifak tohumları değil, sevgi, saygı ve hoşgörü tohumları ekelim. Geç olmadan gaflet uykusundan uyanalım. Uyanmayanları da uyandıralım. Malum; son pişmanlık fayda vermez.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.