ELEKTİRK
Prof. Dr. Orhan Arslan
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Orhan Arslan
 

NİMETİN SAHİBİNE İSMEN ÖVGÜ VE TEŞEKKÜR (III)

YA VEHHAB! Sen karşılıksız verensin, hibe eden, bağış yapansın. İsteklerimi Senden başka kimse veremezdi, kendi çabalarımla da asla elde edemezdim. Sen ise bunları karşılıksız veriyorsun. Üstelik çok sık veriyorsun, hadsiz hesapsız veriyorsun. Bana şah damarından daha yakın olduğun için, ben kulunun ihtiyacını istemeden de görüyorsun. Ya Vehhab’ım! Bağış yapma duygusunu bana da lütfunla hibe ettin. İstiyorsun ki ben de hibe edeyim. Ben de hibe etmeyi, karşılıksız vermeyi Senden öğrendim. Çok şükür. Ayrıca bana usulünce istemeyi de öğrettin. İbrahim ve Zekeriya Nebi, Hanne, Meryem ve Davud Nebi de Sana yalvardılar: “Heb (ver, hibe et, bağış yap)” dediler, aşk makamında istediler, baştan ayağa dua kesildiler. Ancak insanın çabası tek başına yetmez ki. İnşallah demeli; “Aklımdasın Allah’ım, seni hiç unutmadım ki” demeli. ‘İnşallah’; “Allah’ın her an hayata aktif ve aktüel müdahalesine iman ediyorum” demektir. Ben de istiyorum, Sen beni kul yerine koyuyorsun ve hep lütfunla veriyorsun. Asla karşılık beklemiyorsun. Senin gibi bir Vehhab’ın kulu olmaktan o kadar mutlu ve gururluyum ki… Ne zaman bir şeye ihtiyacım olsa; “Benim Vehhab’ım var” diyorum. Ne güzel, ne güzel… YA LATİF! Nezaketle lütfedensin, lütfunda latif olansın, lütfunu zarafetle yapansın, gerçek lütuf sahibisin. Bana iyiliğini yaparken, nasıl da hassas oluyorsun, nazik davranıyorsun, incelikle ve zarafetle muamele ediyorsun. Üstelik bunu yaparken ben kulunu lütfun altında ezmiyorsun, nezaket ve zarafetle yapıyorsun. Şu anda dışarıda yağmur yağıyor; gökten suyu, soluduğumuz oksijeni, beslendiğimiz toprağı, hayat kaynağımız güneşi ve oksijen kaynağımız ağaçları bana ve bütün mahlûkata öyle zarafet ve letafetle lütfediyorsun ki Latif Allah’ım. Sana şükrediyoruz, övüyoruz. Ama yine de tam övemeyiz ki… Ayetlerinde aile içi eğitimin sırrını açıklıyorsun bize: Letafet ve nezaket… Evlerimizde okunan gönderdiğin vahyinin ayetlerini ve hikmetini Latif isminle anlayıp kavrama ve anlatıp kavratmamızı istiyorsun. Hikmet ise bu ayetlerden çıkartılan doğru sonuçlardır, isabetli hükümlerdir. Bize ve başta eşlerimiz olmak üzere hane halkına “fırsatı ganimet bilmemizi” öğütlüyorsun. Talebesi eşlerimiz ve çocuklarımız, mektebi ev, hocası Kur’an olan bu eğitimin eksenine, letafet ve hassasiyetin, nezaket ve zarafetin bulunması gerektiğini hatırlatıyorsun. İşte bu, Senin Latif isminin yansımasıdır. Kur’an’daki bütün isimlerin çok güzel… Latif’de bir başka güzellik, bir başka letafet var. YA MUSTEAN! Benim için hep yardım kaynağı oldun. Ben de yalnız Senden istedim. Sen tek yardım istenilensin, yardımın kaynağısın, yardım edicisin. Özellikle benim içten gelen kişisel, psikolojik destek ve yardım isteklerimi duyansın. Ya Mustean! Bu ismi kendine Sen seçip beğendin. Kendi zatını yardım mercii olarak takdim etmen, biz kullarını kendinden istemeye tahrik etmek içindir: “Ben Mustean’ım. Sen iste, hep iste!” diyorsun. Düşündüm ki, Sen kullarını kendinden istemeye neden tahrik edersin? Sonradan öğrendim ki, Sen en çok istenilen olmayı zatına hasretmişsin. Bunu şanına yakıştırmışsın. Bu ismin yansıması için, bizim Senden istememiz, kulluğumuzun edebinden ve müminliğin şanındandır. “Kullar kendisinden istenince kızarlar, Mustean olan Sen ise, kendinden istenmeyince kızıyorsun.” “Ve yalnız senden yardım dileriz.” Senin Mustean isminle aynı kalıptan bir fiili Fatiha Suresi içerisinde müminlere talim ettiriyorsun: “Nestain”: Yardım isteriz… Fatiha, namazların her rekâtında okunan tek suredir. 7 ayetlik bu sure, Seninle bizim aramızdaki sözleşmedir. Fatiha 4’de yer alan tek maddelik sözleşme; “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.” “İyyake nağbudu ve iyyake nestain” cümlesidir. İbadet, Senin razı olduğunu yapmak; Ubudiyet, Senin yaptığından razı olmaktır. “İyyake nağbudu”, ibadette tevhiddir; "İyyake nestain", duada tevhiddir. Başkasından değil, yalnız Senden… “La ilahe illallah” gibi… Seninle yaptığımız iki maddelik sözleşmenin (Fatiha 4) 2. maddesine, sayısız ismi varken, Mustean ismini niçin koyarsın, bu isim niçin bu kadar önemli? Bilirim ki Senin Güzel İsimlerin, Kur’an’daki psikoloji bilimidir. Senin isimlerinin insana yönelik tüm çağrışımları psikoloji ile alakalıdır. Duyguların Biyopsikolojisi: Genelde psikolojik problemlerin imalat merkezi alt beyindeki hayvansal birimdir (Limbik Sistem). Alt beyinden birkaç örnek verecek olursak; Amigdala, korku ve öfke merkezidir. Talamus, duyusal bilgiyi kortekse aktarma görevi yapar. İşte bunların ve diğerlerinin salgıladığı hormonlarla 7/24 haşir neşiriz. Bu hormonlara göre vücut kimyamız değişiyor, buna bağlı olarak da ruh halimiz değişiyor. Derin bir hüzne, kaygıya kapılıyoruz, derin bir korkuya kapılıyoruz. Birçok alanda depresyon yaşıyoruz. Bu sıkıntılardan kurtulmak için elbette öncelikle aklımızı ve bilgimizi kullanacağız. Tıp biliminden destek alacağız. Ancak bilgi üst beyinin işi, korteksin, frontal lobun işidir. Yani insan beyninin işidir, alt beynin işi değildir. Ya Mustean! Hayvan beynimizin bize karşı oynadığı oyunlara karşı, bilgiyle birlikte inanç ve iman silahını da etkili biçimde kullanmak istiyoruz. Şimdi kendimize soruyorum: “Ne zaman kullanacak insanoğlu imanını?” İmanlarımız sıfır km’de yepyeni duruyor. Bu anlamda bir işe yaramıyor. İnsanımız yeşil reçetelik olmuş, ama imanını hiç denememiş. Hâlbuki denemeliydik. Bundan sonra namazlarımın her rekâtında; “İyyake nestain” dediğimde, ayrıca “Psikolojik problemlerime çözüm lütfet, beni sıkıntıdan kurtar, göğsüme genişlik ver, depresyondan ve vesveseden sana sığınırım, bu konuda yardım edecek tek makam Sensin Ya Mustean” diyeceğim. Sana şükredeceğim ve Seni hep öveceğim…. Çok mu istiyorum? Ama Sen; “Hep Benden iste” demiştin ya”… DEVAM EDECEK
Ekleme Tarihi: 13 Haziran 2022 - Pazartesi

NİMETİN SAHİBİNE İSMEN ÖVGÜ VE TEŞEKKÜR (III)

YA VEHHAB! Sen karşılıksız verensin, hibe eden, bağış yapansın. İsteklerimi Senden başka kimse veremezdi, kendi çabalarımla da asla elde edemezdim. Sen ise bunları karşılıksız veriyorsun. Üstelik çok sık veriyorsun, hadsiz hesapsız veriyorsun. Bana şah damarından daha yakın olduğun için, ben kulunun ihtiyacını istemeden de görüyorsun. Ya Vehhab’ım! Bağış yapma duygusunu bana da lütfunla hibe ettin. İstiyorsun ki ben de hibe edeyim. Ben de hibe etmeyi, karşılıksız vermeyi Senden öğrendim. Çok şükür. Ayrıca bana usulünce istemeyi de öğrettin. İbrahim ve Zekeriya Nebi, Hanne, Meryem ve Davud Nebi de Sana yalvardılar: “Heb (ver, hibe et, bağış yap)” dediler, aşk makamında istediler, baştan ayağa dua kesildiler. Ancak insanın çabası tek başına yetmez ki. İnşallah demeli; “Aklımdasın Allah’ım, seni hiç unutmadım ki” demeli. ‘İnşallah’; “Allah’ın her an hayata aktif ve aktüel müdahalesine iman ediyorum” demektir. Ben de istiyorum, Sen beni kul yerine koyuyorsun ve hep lütfunla veriyorsun. Asla karşılık beklemiyorsun. Senin gibi bir Vehhab’ın kulu olmaktan o kadar mutlu ve gururluyum ki… Ne zaman bir şeye ihtiyacım olsa; “Benim Vehhab’ım var” diyorum. Ne güzel, ne güzel… YA LATİF! Nezaketle lütfedensin, lütfunda latif olansın, lütfunu zarafetle yapansın, gerçek lütuf sahibisin. Bana iyiliğini yaparken, nasıl da hassas oluyorsun, nazik davranıyorsun, incelikle ve zarafetle muamele ediyorsun. Üstelik bunu yaparken ben kulunu lütfun altında ezmiyorsun, nezaket ve zarafetle yapıyorsun. Şu anda dışarıda yağmur yağıyor; gökten suyu, soluduğumuz oksijeni, beslendiğimiz toprağı, hayat kaynağımız güneşi ve oksijen kaynağımız ağaçları bana ve bütün mahlûkata öyle zarafet ve letafetle lütfediyorsun ki Latif Allah’ım. Sana şükrediyoruz, övüyoruz. Ama yine de tam övemeyiz ki… Ayetlerinde aile içi eğitimin sırrını açıklıyorsun bize: Letafet ve nezaket… Evlerimizde okunan gönderdiğin vahyinin ayetlerini ve hikmetini Latif isminle anlayıp kavrama ve anlatıp kavratmamızı istiyorsun. Hikmet ise bu ayetlerden çıkartılan doğru sonuçlardır, isabetli hükümlerdir. Bize ve başta eşlerimiz olmak üzere hane halkına “fırsatı ganimet bilmemizi” öğütlüyorsun. Talebesi eşlerimiz ve çocuklarımız, mektebi ev, hocası Kur’an olan bu eğitimin eksenine, letafet ve hassasiyetin, nezaket ve zarafetin bulunması gerektiğini hatırlatıyorsun. İşte bu, Senin Latif isminin yansımasıdır. Kur’an’daki bütün isimlerin çok güzel… Latif’de bir başka güzellik, bir başka letafet var. YA MUSTEAN! Benim için hep yardım kaynağı oldun. Ben de yalnız Senden istedim. Sen tek yardım istenilensin, yardımın kaynağısın, yardım edicisin. Özellikle benim içten gelen kişisel, psikolojik destek ve yardım isteklerimi duyansın. Ya Mustean! Bu ismi kendine Sen seçip beğendin. Kendi zatını yardım mercii olarak takdim etmen, biz kullarını kendinden istemeye tahrik etmek içindir: “Ben Mustean’ım. Sen iste, hep iste!” diyorsun. Düşündüm ki, Sen kullarını kendinden istemeye neden tahrik edersin? Sonradan öğrendim ki, Sen en çok istenilen olmayı zatına hasretmişsin. Bunu şanına yakıştırmışsın. Bu ismin yansıması için, bizim Senden istememiz, kulluğumuzun edebinden ve müminliğin şanındandır. “Kullar kendisinden istenince kızarlar, Mustean olan Sen ise, kendinden istenmeyince kızıyorsun.” “Ve yalnız senden yardım dileriz.” Senin Mustean isminle aynı kalıptan bir fiili Fatiha Suresi içerisinde müminlere talim ettiriyorsun: “Nestain”: Yardım isteriz… Fatiha, namazların her rekâtında okunan tek suredir. 7 ayetlik bu sure, Seninle bizim aramızdaki sözleşmedir. Fatiha 4’de yer alan tek maddelik sözleşme; “Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz.” “İyyake nağbudu ve iyyake nestain” cümlesidir. İbadet, Senin razı olduğunu yapmak; Ubudiyet, Senin yaptığından razı olmaktır. “İyyake nağbudu”, ibadette tevhiddir; "İyyake nestain", duada tevhiddir. Başkasından değil, yalnız Senden… “La ilahe illallah” gibi… Seninle yaptığımız iki maddelik sözleşmenin (Fatiha 4) 2. maddesine, sayısız ismi varken, Mustean ismini niçin koyarsın, bu isim niçin bu kadar önemli? Bilirim ki Senin Güzel İsimlerin, Kur’an’daki psikoloji bilimidir. Senin isimlerinin insana yönelik tüm çağrışımları psikoloji ile alakalıdır. Duyguların Biyopsikolojisi: Genelde psikolojik problemlerin imalat merkezi alt beyindeki hayvansal birimdir (Limbik Sistem). Alt beyinden birkaç örnek verecek olursak; Amigdala, korku ve öfke merkezidir. Talamus, duyusal bilgiyi kortekse aktarma görevi yapar. İşte bunların ve diğerlerinin salgıladığı hormonlarla 7/24 haşir neşiriz. Bu hormonlara göre vücut kimyamız değişiyor, buna bağlı olarak da ruh halimiz değişiyor. Derin bir hüzne, kaygıya kapılıyoruz, derin bir korkuya kapılıyoruz. Birçok alanda depresyon yaşıyoruz. Bu sıkıntılardan kurtulmak için elbette öncelikle aklımızı ve bilgimizi kullanacağız. Tıp biliminden destek alacağız. Ancak bilgi üst beyinin işi, korteksin, frontal lobun işidir. Yani insan beyninin işidir, alt beynin işi değildir. Ya Mustean! Hayvan beynimizin bize karşı oynadığı oyunlara karşı, bilgiyle birlikte inanç ve iman silahını da etkili biçimde kullanmak istiyoruz. Şimdi kendimize soruyorum: “Ne zaman kullanacak insanoğlu imanını?” İmanlarımız sıfır km’de yepyeni duruyor. Bu anlamda bir işe yaramıyor. İnsanımız yeşil reçetelik olmuş, ama imanını hiç denememiş. Hâlbuki denemeliydik. Bundan sonra namazlarımın her rekâtında; “İyyake nestain” dediğimde, ayrıca “Psikolojik problemlerime çözüm lütfet, beni sıkıntıdan kurtar, göğsüme genişlik ver, depresyondan ve vesveseden sana sığınırım, bu konuda yardım edecek tek makam Sensin Ya Mustean” diyeceğim. Sana şükredeceğim ve Seni hep öveceğim…. Çok mu istiyorum? Ama Sen; “Hep Benden iste” demiştin ya”… DEVAM EDECEK
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.