ELEKTİRK
Prof. Dr. Orhan Arslan
Köşe Yazarı
Prof. Dr. Orhan Arslan
 

Anı Mutlaklaştırmak

HALLAK, Allah’ın güzel isimlerinden biridir, her daim yaratan, seri yaratan, yaratmada atıl olmayıp hep aktif olan demektir. Tüm zamanlarda ve mekânlarda yaratan, yaratmaktan asla bıkıp usanmayan, yaratma işini kendisine meslek edinendir. Halık yaratan, Hallak seri ve sürekli yaratan demektir. Yani Hallak ismi bir mübalağa kalıbıdır. Allah bir kez yaratıp bırakan değil, yarattığını her daim yaratan ve her yarattığında aynı titizliği gösterendir. O’nun her daim yaratması sadece yoktan var etmesi değil, aynı zamanda var olan varlıkların varlığını mümkün kılan yaratmadır. Var ettiği eşyanın varlığını sürdürebilmesi için o’nun Hallak ismiyle varlığa tecelli etmesi zorunluğu vardır. Zira bir şeyin var edilmesi bir durum, varlığını sürdürebilesi başka bir durumdur. Bir şey onun Halık ismiyle var olur. Fakat Hallak isminin tecellisine medar olmazsa varlığını sürdüremez. Epidermis, kan, bağırsak hücreleri vb hücrelerin her an yenilenmesi,   ve atomdaki elektronların hareketinin seri yaratılmaya ihtiyacı vardır. Kim bilir, belki de ışığın dalga veya parçacık olarak gelişinin arkasında yatan sır budur (Kuantum Fiziği) Görme ve işitme olayının kesintisiz bir süreç değil, biz fark etmesek de kesintili ve ardı ardına bir süreç oluşu, tekrar tekrar yaratılışın bir yansıması olsa gerektir. Belki sürekli var olarak gördüğümüz ve kabul ettiğimiz katı maddeler de, bizim fark edemeyeceğimiz bir sıklıkta bir tekrar tekrar yaratılışın tecellisine medar olmaktadır. Sinema filmlerini düşünün: Saniyede 25 kare oynadığında canlı gibi seyrediyorsunuz. Allah’ın yaratma hızı saniye de kaç defa olabilir. Işığın hızı, elektronların hızı saniye 300.000 km’dir. Hallak’ın halk edişi öyle seri olmaktadır ki, biz onu kesintisiz bir süreç gibi algılamaktayız. Hallak’ın tekrar tekrar yaratılış sıklığını ve aralığını ölçmek, bizim için belki de muhaldir. İmkânsızdır. İşte şu ayet bu hakikati haykırmaktadır: “Göklerde ve yerde bulunan her varlık O’na muhtaçtır. O hayata ve varlığa dâhil her işe her an müdahildir (Kulle yevmin hüve fi şe’ni) (Rahman 55:29).” Sanki mahlûkat, Rahman’ın nefesi sayesinde nefes alan bir canlı gibidir. Işığın bazen parçacık, bazen dalgacık tezahürleri göstermesinin sebebi de, tecelliler arasındaki değişmedir. Kuantum fiziğinin ortaya çıkışı, Hallak isminin tecellisini fark edişten başka bir şey değildir. Bu ismin tecellisi üzerinden bize verilen ders açıktır: Ey Hallak olan Allah’ın her an aktif yaratışına muhatap olan insan! Kudreti sonsuz olan Allah bir kez yaratıp öylece bırakmaya kadir iken, sen neden bir kez yaptığına bir daha dönüp göz atmıyorsun? Allah’ın sürekli ve biteviye yaratan Hallak isminden senin bilgin neden pay almıyor? Oysa o’nun yaratışı nasıl ki her an tecelli ediyorsa, o tecelliler senin ahlakında da görülmeli. Bu sayede ahlakını sürekli yükseltebilirsin (seyri sülük). Allah’ın Hallak isminden aklın da pay almalı. İki günün bir olmamalı. Zira iki günü bir olan ziyandadır. Allah’ın Hallak isminden iraden de pay almalı. İraden her an yeniden yaratılmaktadır. Bunun şükrünü ödemelisin. İradenin şükrü onu her an tazelemek ve geliştirmektir. HALLAK’A İMAN EDEN UMUTSUZ OLMAZ Halık yaratan, Hallak da sürekli yaratan demektir. Hallak olan Allah’ın her yaratışı, bir önceki yaratışından farklıdır. İki yaratış birbirinin aynı ise, bu iki değil tek yaratış olur. Umut dediğimiz geleceğe dair tüm beklentiler, Hallak isminin tecellisidir. Bunu anlamak için bir sual sormak lazım: Sual : Umudunu kimler kaybederler? Cevap : Anı mutlaklaştıranlar. Sual : Anı kim mutlaklaştırır? Cevap : Her an yeniden yaratan bir Hallak olduğuna kalbi yatmayanlar. O halde Allah’ın Hallak olduğu bilgisi, umutsuzluğa düşmemek için zaruri bir bilgidir. Allah’ın Hallak olduğunu bilen ve buna inanan bir mümin içinde yaşadığı anda ne kadar acı çekiyor olursa olsun, ne kadar kötü durumda bulunursa bulunsun, ne kadar büyük bir mahrumiyet ve mağduriyet yaşarsa yaşasın, asla umut kesmez. Umut kesmez, çünkü o anı mutlaklaştırmaz. Anı mutlaklaştırmak, bir anın tüm anları ve zamanları kuşattığını düşünmektir. Bu ana MUHİT sıfatını vermektir ki, bu sıfat Allah’a aittir, zamana ait değil. MUHİT her şeyi kuşatan demektir.  Kim MUHİT sıfatını Allah’tan başkasına yakıştırırsa, o’ndan rol çalmaya yeltenmiş olur. Bunun cezası ise, kendi kendini, icat ettiği sanal zindana hapsetmektir. Başkalarının mahkûm ettiği kişinin kurtulma şansı vardır da, kendi kendisini mahkûm edenin yoktur. Başkasının kölesi olanın özgür olması mümkündür de, kendi kendisinin kölesi olanın özgür olması mümkün değildir. ANI MUTLAKLAŞTIRMAK, VERİLİ DURUMU DEĞİŞMEZ İLAN ETMEKTİR. Verili durumun değişmezliğini tasavvur eden biri Allah’a inanıyorsa, o kesinlikle Halık olana Allah’a inanıyordur, fakat Hallak olan Allah’a değil. Eğer Allah’ın Hallak sıfatına iman etseydi, o’nun her an hayata aktif müdahil olduğunu bilir ve “dur bakalım bir sonraki anda Hallak ismi nasıl tecelli edecek” diye vahyin uyarısı ile müjdesi arasında mekik dokuyarak derin bir merak içinde beklerdi. KORKU VE UMUT ARASINDA DEĞİL, “BEYNEL HAVF VE RECA” DEĞİL, UYARI VE MÜJDE İLE Bu Kur’an’ın devrimidir. Kurana karşı devrim: Korku ve umut Uyarı bambaşka bir şey, korku bambaşka bir şey... Allah’ın dini anlam üzerinden üst beyne hitap ediyor. Uyarı üst beyne hitap etmektir, kortekse hitap etmektir. Uyarı insana hitap etmektir. Uyarının kurandaki karşılıklarından biri zikir, mevıza, öğüt, asıl kavram inzar: Uyarı İnzar ile Havfı kim takas etti? Kim yaptı ve niye yaptı? Bu bir karşı devrimdir. Mistik paralel din, korku zerinden alt beyine hitap ediyor. Uyarı üst beyine hitap eder, akla. Korku limbik sisteme hitap eder. Korku 3 milyon yıl öncesinden getirdiğimiz bir şey. Hala insanoğlu gök gürlemesinden, şimşekten, yıldırımdan korkar. Limbik sisteminde alt beyninde kaç milyon yıldan beri çok yaşamış olduğu için. Hala da yaşar. Tüylerin diken diken olması, milyonlarca yıl öncesinden üzerinden bir haşarat geçerken haberi olsun diyedir, tâ oradan kalmadır. O böcek, akrep tarantula vb. İnsanı öldürebilir. Korkuya hitabedenler, bizi hayvana evirenlerdir. Allah; “Kalk ve korkut değil, Kalk ve uyar” diyor. Peygamberler havf korkutucu değildir. Nezirdirler, Uyarıcıdırlar. Uyarmak için bilgi gerekir, korkutmak için gerekmez. Uyarmak için kişilik inşa edilir, korkunun amacı kimlik inşa etmektir. Korkutursun bir kimlik verirsin, artık o kimlikle alır satar. Bizdensin, öbüründensin. Kategoriktir, analitik düşünemez. Bizden olsun çamurdan olsun. Bu insanı hayvan sürüsü yerine koymaktır: Sopa ve havuç ANI MUTLAKLAŞTIRMA! Allah’a asi Firavun’un, Firavun’a asi mümin bir karısı vardı: Asiye. Asiye işkence altında inim inlerken ana mahkûm olsaydı kaybederdi. Asiye öyle yapmadı. Anı mutlaklaştırmadı, anı ahirete olan imanıyla küçülttükçe küçülttü. Ve işkence altındaki Asiye anın içinden değil, ahiretin içinden, cennetin içinden şöyle konuştu: “İşte o zaman o şöyle yalvardı: “Rabbim! (Firavun sarayını alsın başına çalsın) sen de katında cennette bana cennette sade bir köşk yap ve beni Firavundan ve amelinden ve şu zalim kavimden kurtar! (Tahrim 66:11)” Eğer Hz. İbrahim anı mutlaklaştırsaydı, Nemrud’un ateşinden çıkamaz yanardı. Zira umudunu kaybederdi. Eğer anı mutlaklaştırsaydı, Yusuf kuyuya atıldığında umudunu kaybederdi. Anı mutlaklaştırmadığı için, bilinci kuyuya hiç düşmedi. Yusuf, kuyuya atıldığı anın nesnesi olmak yerine, öznesi oldu. Allah Resulü, hayatının en zor anlarından biri olan Sevr’deki anını asla mutlaklaştırmadı. O, Allah’ın Hallak olduğuna öyle inanmıştı ki, şu muhteşem sözü söyleyebildi: “Korkma ya Ebu Bekir. Üçüncüsü Allah olan iki kişiye kim ne yapabilir ki?” La tahzen! İnnellahe meana: Hüzünlenme, Allah bizimle. İşte bunun içindir ki, Hallak’a iman edenin umudu tükenmez. HALLAK İSMİNİN TECELLİSİ İÇİN BİZE DÜŞEN HUSUSLAR (KURAN AYETLERİNDEN ALINMIŞTIR): 1. Her şeyi yaratanın Allah olduğuna kesinkes inanmalıyız 2. Bir damlacık sudan yaratıldığımızı hiç unutmamalıyız 3. Yaratılmış her şeyin yaratılış anlam ve amacını bir tek Allah bilir. Bize düşen o’nun yaptığına iman etmektir. O yaratılışlar için ahkâm kesmemeliyiz. 4. Duyularımızla algıladığımız her şey yaratılmıştır, halk edilmiştir. Algıladığımız her şeyi bir ayet gibi okumalıyız, ders çıkartmalıyız 5. Her yarattığında bir mükemmellik olduğunu bilerek hayret ve hayranlıkla bakmalıyız 6. Öldükten ve bedenen tamamen yok olduktan sonra yeniden yaratılacağınıza iman etmeliyiz. 7. Yaratılışımızın gereği olarak rızıklandığımıza iman etmeliyiz. 8. Varlığımızı her tür sapmadan doğru ve Hanif dine çevirip, fıtrata uygun davranmalıyız 9. Rabbimizin bize verdiği üstünlükler hep yaratılışımızın bir gereğidir. Bunun da bir nimet olduğunu kesinkes kabul etmeliyiz 10. Yeryüzünü dolaşarak yaratılışın nasıl başladığına tefekkür etmeliyiz. 11. O’nun yarattığı her şeyi bir anlam ve amaç üzerine yarattığına, biz bu anlam ve amacı bozmaya kalkıştığımızda bizi top yekûn yok edip yerimize yepyeni bir halk yaratacağına iman etmeliyiz 12. Yaşamamız yaratılış sürecinin bir ürünüdür. Yaşadığımız süre içinde salih ameller işlemeye devam etmeliyiz. 13. Allah hayatımızı yoktan var edip onu sürekli yenilemektedir. Bunu hiç unutmadan sadece o’na kulluk etmeliyiz. 14. Yaratılış amacını değiştirmeye kalkmamalıyız. Bize Hallak isminle her an tecelli eden Allah’ım. Seni sınırsızca övüyor ve çok seviyoruz. Hayırlar diliyorum
Ekleme Tarihi: 02 Kasım 2022 - Çarşamba

Anı Mutlaklaştırmak

HALLAK, Allah’ın güzel isimlerinden biridir, her daim yaratan, seri yaratan, yaratmada atıl olmayıp hep aktif olan demektir.

Tüm zamanlarda ve mekânlarda yaratan, yaratmaktan asla bıkıp usanmayan, yaratma işini kendisine meslek edinendir.

Halık yaratan, Hallak seri ve sürekli yaratan demektir. Yani Hallak ismi bir mübalağa kalıbıdır.

Allah bir kez yaratıp bırakan değil, yarattığını her daim yaratan ve her yarattığında aynı titizliği gösterendir.

O’nun her daim yaratması sadece yoktan var etmesi değil, aynı zamanda var olan varlıkların varlığını mümkün kılan yaratmadır.

Var ettiği eşyanın varlığını sürdürebilmesi için o’nun Hallak ismiyle varlığa tecelli etmesi zorunluğu vardır. Zira bir şeyin var edilmesi bir durum, varlığını sürdürebilesi başka bir durumdur. Bir şey onun Halık ismiyle var olur. Fakat Hallak isminin tecellisine medar olmazsa varlığını sürdüremez.

Epidermis, kan, bağırsak hücreleri vb hücrelerin her an yenilenmesi,   ve atomdaki elektronların hareketinin seri yaratılmaya ihtiyacı vardır.

Kim bilir, belki de ışığın dalga veya parçacık olarak gelişinin arkasında yatan sır budur (Kuantum Fiziği)

Görme ve işitme olayının kesintisiz bir süreç değil, biz fark etmesek de kesintili ve ardı ardına bir süreç oluşu, tekrar tekrar yaratılışın bir yansıması olsa gerektir.

Belki sürekli var olarak gördüğümüz ve kabul ettiğimiz katı maddeler de, bizim fark edemeyeceğimiz bir sıklıkta bir tekrar tekrar yaratılışın tecellisine medar olmaktadır.

Sinema filmlerini düşünün: Saniyede 25 kare oynadığında canlı gibi seyrediyorsunuz. Allah’ın yaratma hızı saniye de kaç defa olabilir. Işığın hızı, elektronların hızı saniye 300.000 km’dir.

Hallak’ın halk edişi öyle seri olmaktadır ki, biz onu kesintisiz bir süreç gibi algılamaktayız. Hallak’ın tekrar tekrar yaratılış sıklığını ve aralığını ölçmek, bizim için belki de muhaldir. İmkânsızdır.

İşte şu ayet bu hakikati haykırmaktadır:

“Göklerde ve yerde bulunan her varlık O’na muhtaçtır. O hayata ve varlığa dâhil her işe her an müdahildir (Kulle yevmin hüve fi şe’ni) (Rahman 55:29).”

Sanki mahlûkat, Rahman’ın nefesi sayesinde nefes alan bir canlı gibidir. Işığın bazen parçacık, bazen dalgacık tezahürleri göstermesinin sebebi de, tecelliler arasındaki değişmedir.

Kuantum fiziğinin ortaya çıkışı, Hallak isminin tecellisini fark edişten başka bir şey değildir.

Bu ismin tecellisi üzerinden bize verilen ders açıktır: Ey Hallak olan Allah’ın her an aktif yaratışına muhatap olan insan! Kudreti sonsuz olan Allah bir kez yaratıp öylece bırakmaya kadir iken, sen neden bir kez yaptığına bir daha dönüp göz atmıyorsun? Allah’ın sürekli ve biteviye yaratan Hallak isminden senin bilgin neden pay almıyor? Oysa o’nun yaratışı nasıl ki her an tecelli ediyorsa, o tecelliler senin ahlakında da görülmeli. Bu sayede ahlakını sürekli yükseltebilirsin (seyri sülük).

Allah’ın Hallak isminden aklın da pay almalı. İki günün bir olmamalı. Zira iki günü bir olan ziyandadır.

Allah’ın Hallak isminden iraden de pay almalı. İraden her an yeniden yaratılmaktadır. Bunun şükrünü ödemelisin. İradenin şükrü onu her an tazelemek ve geliştirmektir.

HALLAK’A İMAN EDEN UMUTSUZ OLMAZ

Halık yaratan, Hallak da sürekli yaratan demektir. Hallak olan Allah’ın her yaratışı, bir önceki yaratışından farklıdır. İki yaratış birbirinin aynı ise, bu iki değil tek yaratış olur.

Umut dediğimiz geleceğe dair tüm beklentiler, Hallak isminin tecellisidir.

Bunu anlamak için bir sual sormak lazım:

Sual : Umudunu kimler kaybederler?

Cevap : Anı mutlaklaştıranlar.

Sual : Anı kim mutlaklaştırır?

Cevap : Her an yeniden yaratan bir Hallak olduğuna kalbi yatmayanlar.

O halde Allah’ın Hallak olduğu bilgisi, umutsuzluğa düşmemek için zaruri bir bilgidir.


Allah’ın Hallak olduğunu bilen ve buna inanan bir mümin içinde yaşadığı anda ne kadar acı çekiyor olursa olsun, ne kadar kötü durumda bulunursa bulunsun, ne kadar büyük bir mahrumiyet ve mağduriyet yaşarsa yaşasın, asla umut kesmez. Umut kesmez, çünkü o anı mutlaklaştırmaz.

Anı mutlaklaştırmak, bir anın tüm anları ve zamanları kuşattığını düşünmektir. Bu ana MUHİT sıfatını vermektir ki, bu sıfat Allah’a aittir, zamana ait değil. MUHİT her şeyi kuşatan demektir.  Kim MUHİT sıfatını Allah’tan başkasına yakıştırırsa, o’ndan rol çalmaya yeltenmiş olur.

Bunun cezası ise, kendi kendini, icat ettiği sanal zindana hapsetmektir. Başkalarının mahkûm ettiği kişinin kurtulma şansı vardır da, kendi kendisini mahkûm edenin yoktur.

Başkasının kölesi olanın özgür olması mümkündür de, kendi kendisinin kölesi olanın özgür olması mümkün değildir.

ANI MUTLAKLAŞTIRMAK, VERİLİ DURUMU DEĞİŞMEZ İLAN ETMEKTİR.

Verili durumun değişmezliğini tasavvur eden biri Allah’a inanıyorsa, o kesinlikle Halık olana Allah’a inanıyordur, fakat Hallak olan Allah’a değil. Eğer Allah’ın Hallak sıfatına iman etseydi, o’nun her an hayata aktif müdahil olduğunu bilir ve “dur bakalım bir sonraki anda Hallak ismi nasıl tecelli edecek” diye vahyin uyarısı ile müjdesi arasında mekik dokuyarak derin bir merak içinde beklerdi.

KORKU VE UMUT ARASINDA DEĞİL, “BEYNEL HAVF VE RECA” DEĞİL, UYARI VE MÜJDE İLE

Bu Kur’an’ın devrimidir.

Kurana karşı devrim: Korku ve umut

Uyarı bambaşka bir şey, korku bambaşka bir şey...

Allah’ın dini anlam üzerinden üst beyne hitap ediyor. Uyarı üst beyne hitap etmektir, kortekse hitap etmektir. Uyarı insana hitap etmektir.

Uyarının kurandaki karşılıklarından biri zikir, mevıza, öğüt, asıl kavram inzar: Uyarı

İnzar ile Havfı kim takas etti? Kim yaptı ve niye yaptı?

Bu bir karşı devrimdir.

Mistik paralel din, korku zerinden alt beyine hitap ediyor. Uyarı üst beyine hitap eder, akla. Korku limbik sisteme hitap eder.

Korku 3 milyon yıl öncesinden getirdiğimiz bir şey. Hala insanoğlu gök gürlemesinden, şimşekten, yıldırımdan korkar. Limbik sisteminde alt beyninde kaç milyon yıldan beri çok yaşamış olduğu için. Hala da yaşar.


Tüylerin diken diken olması, milyonlarca yıl öncesinden üzerinden bir haşarat geçerken haberi olsun diyedir, tâ oradan kalmadır.

O böcek, akrep tarantula vb. İnsanı öldürebilir.

Korkuya hitabedenler, bizi hayvana evirenlerdir. Allah; “Kalk ve korkut değil, Kalk ve uyar” diyor.

Peygamberler havf korkutucu değildir. Nezirdirler, Uyarıcıdırlar.

Uyarmak için bilgi gerekir, korkutmak için gerekmez.

Uyarmak için kişilik inşa edilir, korkunun amacı kimlik inşa etmektir.

Korkutursun bir kimlik verirsin, artık o kimlikle alır satar.

Bizdensin, öbüründensin. Kategoriktir, analitik düşünemez.

Bizden olsun çamurdan olsun.

Bu insanı hayvan sürüsü yerine koymaktır: Sopa ve havuç

ANI MUTLAKLAŞTIRMA!

Allah’a asi Firavun’un, Firavun’a asi mümin bir karısı vardı: Asiye. Asiye işkence altında inim inlerken ana mahkûm olsaydı kaybederdi. Asiye öyle yapmadı. Anı mutlaklaştırmadı, anı ahirete olan imanıyla küçülttükçe küçülttü. Ve işkence altındaki Asiye anın içinden değil, ahiretin içinden, cennetin içinden şöyle konuştu:

“İşte o zaman o şöyle yalvardı: “Rabbim! (Firavun sarayını alsın başına çalsın) sen de katında cennette bana cennette sade bir köşk yap ve beni Firavundan ve amelinden ve şu zalim kavimden kurtar! (Tahrim 66:11)”

Eğer Hz. İbrahim anı mutlaklaştırsaydı, Nemrud’un ateşinden çıkamaz yanardı. Zira umudunu kaybederdi.

Eğer anı mutlaklaştırsaydı, Yusuf kuyuya atıldığında umudunu kaybederdi. Anı mutlaklaştırmadığı için, bilinci kuyuya hiç düşmedi. Yusuf, kuyuya atıldığı anın nesnesi olmak yerine, öznesi oldu.

Allah Resulü, hayatının en zor anlarından biri olan Sevr’deki anını asla mutlaklaştırmadı. O, Allah’ın Hallak olduğuna öyle inanmıştı ki, şu muhteşem sözü söyleyebildi: “Korkma ya Ebu Bekir. Üçüncüsü Allah olan iki kişiye kim ne yapabilir ki?”


La tahzen! İnnellahe meana: Hüzünlenme, Allah bizimle.

İşte bunun içindir ki, Hallak’a iman edenin umudu tükenmez.

HALLAK İSMİNİN TECELLİSİ İÇİN BİZE DÜŞEN HUSUSLAR (KURAN AYETLERİNDEN ALINMIŞTIR):

1. Her şeyi yaratanın Allah olduğuna kesinkes inanmalıyız

2. Bir damlacık sudan yaratıldığımızı hiç unutmamalıyız

3. Yaratılmış her şeyin yaratılış anlam ve amacını bir tek Allah bilir. Bize düşen o’nun yaptığına iman etmektir. O yaratılışlar için ahkâm kesmemeliyiz.

4. Duyularımızla algıladığımız her şey yaratılmıştır, halk edilmiştir. Algıladığımız her şeyi bir ayet gibi okumalıyız, ders çıkartmalıyız

5. Her yarattığında bir mükemmellik olduğunu bilerek hayret ve hayranlıkla bakmalıyız

6. Öldükten ve bedenen tamamen yok olduktan sonra yeniden yaratılacağınıza iman etmeliyiz.

7. Yaratılışımızın gereği olarak rızıklandığımıza iman etmeliyiz.

8. Varlığımızı her tür sapmadan doğru ve Hanif dine çevirip, fıtrata uygun davranmalıyız

9. Rabbimizin bize verdiği üstünlükler hep yaratılışımızın bir gereğidir. Bunun da bir nimet olduğunu kesinkes kabul etmeliyiz

10. Yeryüzünü dolaşarak yaratılışın nasıl başladığına tefekkür etmeliyiz.

11. O’nun yarattığı her şeyi bir anlam ve amaç üzerine yarattığına, biz bu anlam ve amacı bozmaya kalkıştığımızda bizi top yekûn yok edip yerimize yepyeni bir halk yaratacağına iman etmeliyiz

12. Yaşamamız yaratılış sürecinin bir ürünüdür. Yaşadığımız süre içinde salih ameller işlemeye devam etmeliyiz.

13. Allah hayatımızı yoktan var edip onu sürekli yenilemektedir. Bunu hiç unutmadan sadece o’na kulluk etmeliyiz.

14. Yaratılış amacını değiştirmeye kalkmamalıyız.

Bize Hallak isminle her an tecelli eden Allah’ım. Seni sınırsızca övüyor ve çok seviyoruz.

Hayırlar diliyorum

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.