On altıncı yüzyılda bir Alman sefaret heyetiyle birlikte İstanbul'a gelen Protestan teolog Stephan Gearlach'in Ruznâme'sinde Kanunî ile veziri Rüstem Paşa arasında geçen bir konuşmadan söz edilir.
İstanbul'da zengin Hıristiyan ve Yahudiler, Türk paşaları ile rekabet edercesine ihtişamlı konaklarda oturup müreffeh bir hayat yaşamaktadırlar. Öyleki ulema ve ümera arasında İstanbul'un hücum yoluyla mı yoksa amanla mi alındığı tartışılmaya başlanmış, hatta Şeyhülislam Ebus suud Efendi bu konudaki fikri sorulduğunda "Şehir bilindiği kadarıyla hücumla düştü, ancak bu kadar kilise ve Hristiyan'ın varlığı amanla ele geçirilmiş olduğunu gösteriyor" demiştir. Bir gün bu meseleyi Kanunî'ye açarak halkın şikâyetlerinden söz eden Rüstem Paşa'nın muhteşem hünkârdan aldığı cevabın güzelliğine bakınız:
"Çiçekler ne kadar çok renkli olursa o kadar güzeldir. İstanbul tabiattaki renk renk çiçekler gibidir. İşte beyaz ve yeşil renkli sarıklarıyla Türkler ve Müslümanlar, beyaz, kırmızı, mavi karışımı serpuşlarıyla Ermeniler, mavi renkleriyle Rumlar, sarı serpuşlarıyla Yahudiler... Hepsi tabiattaki çiçekler gibi binbir renk!"
"Bir toplumda ne kadar israf varsa o kadar fakirlik ve çare sizlik vardır."