ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Bir Sohbet (Söyleşi) Nakli

Sosyal medyada gördüğüm bir söyleşiyi okuyucularımın istifade edeceği düşüncesiyle kısaltarak siz değerli okuyucularıma iletiyorum. Medeniyet alanındaki var olma mücadelemiz konusunda M. Nihat Malkoç, Mustafa Kadir Atasoy ile söyleşti. Kültür ve medeniyetimiz bu değişim çağında bizde gerçekten güçleniyor mu yoksa zayıflıyor mu? Toplumda hızlı değişimler… Böyle denildiğinde şunu düşünmemiz gerek. Büyük değişimlerin arka planlarında neler var? Arkasında birileri var mı? Bütün bu yaşananlar nasıl mümkün oldu? Biz bu yeni kültüre karşı bir refleks geliştirebiliyor muyuz? Küresel kültürü sorguya çekemediğimiz, doğru dürüst bir reaksiyon gösteremediğimiz çok açık. Türkiye’nin en büyük ithalat kalemini sorsanız herkes enerji ithalatı diyecektir. Ekonomik anlamların ötesinde bütün olarak bakıldığında en büyük ve tehditkâr olanının kültür ithalatımız olduğunu söyleyebiliriz. Tüketim kültürüne teslim olmuş, duygu derinliği olmayan, şımarık bir yığının büyümesi söz konusu. Eskiden ayıp görülen bir şeydi. Lüks tüketimin çok iyi bir şey olduğunu, bununla itibar kazanılacağını zanneden bir kesim zuhur etti. Muhafazakâr olarak nitelenenlerin bir bölümü de bu dünyada yerini aldı. Kültür ithalatının büyük olması ciddi bir tehditse neler yapmalıyız? Bir beyin takımına, bir plana, savunma hatlarına ihtiyaç var. Ancak bizde kültür alanında kurmay bulmak kolay değil. Bu kadar önemli bir konunun önemsendiğini söyleyemem. Kültüre gerekli önem vermeyen Muhafazakârlığın ve dahi Milliyetçiliğin ciddi bir sahihlik sorunu var. Muhafazakâr veya Milliyetçi olmak o kadar kolay bir iş değil. Değerlerimiz daha da zayıflayıp Küresel kültür daha da baskın hâle gelebilir mi? Vaziyet bunu gösteriyor. Bizde problemler olduğu için de şiddeti artıyor. Bu dönemde sıkça değerlerin suiistimal edildiğini görüyoruz. Parayla, güçle başı dönen kimseler çoğaldı. Sezai Karakoç “dava için para kazanmaya giden adamların hiçbiri eve dönmüyor” diyordu. Dini kanaat önderleri noktasında sıkıntılar var. Yozlaşma sadece bizde yok, bütün dünya bozuluyor. Eskinin değerleri büyük oranda kayboldu. Dünya, değer kaybetme süreci yaşıyor. Paris ve New York gibi şehirler dev dönüşümler geçirdiler. Hollywood mezbeleliğe dönüştü. Görgü bitirildi. İstanbul’un ne hale dönüştürüldüğüne bakın. Mehmet Şevket Eygi kuşların insanların elinden yem yediği bir İstanbul tasavvur ediyordu. Bunu söylerken kuşların bile ürkmediği nahif insanların yaşadığı bir şehri kastediyordu ama… Nezaket ve insaniyet bizde de kayboldu. Buna karşı bir şeyler yapılabilir mi? Değerlerimizi koruyabilir miyiz? Öz değerlerimizi tekrar kazanabilir miyiz? Siyaset dilinin dışında bir dil, günlük olanın dışında bir medeniyet dili kurarak başlayabiliriz. Bir saygı davamız olmalı. Hakperest olmalıyız. Müslümanlıktan çokça bahsediliyorsa yolsuzlukla, rantla mücadele gibi konular ana gündemimizde olmalı değil mi? Çocuklarımıza Samsun’da Kıranköy mezarlığında yatan Savcı Murat Gök’ü anlatmalıyız. Dürüst olursak Allah yardım eder.  Bu koşullarda medeniyet alanında küresel planlar geliştirmek mümkün mü?  Geliştirebiliriz tabii, geliştirmeliyiz ama üzerinde epey kafa yormak gerekir. Helenizm iki bin küsur yıl önce batı ile doğu kültürünün sentezi olarak önemli bir başarı kazandı. Bugün ne var? Batı’nın enkaza çevirdiği bir Ortadoğu var. Sanıldığının aksine iletişimimiz kuvvetli değil. Hem Anadolu’da hem de ülke sınırlarını aşan geniş bir coğrafyada güçlü bir iletişim kurmalıyız. Bizim de bir terkibe ihtiyacımız var. Ortadoğu’da, Avrasya’da terkip yapabilmek için ülkenin millî yapısının çok kuvvetli, bürokratlarının nitelikli olması gerekir. Bizde kamu yönetimi ihtisas alanı olmaktan çıktı. Bir terkip için bürokrasiye, akademiyaya, burjuvaziye iş düşecektir. Bizdeki burjuvazi istisnalar dışında pek duyarlı değil. Bizde sosyal merak az. Bugün elbet birtakım iş adamları yabancı ülke vatandaşlığı alacak, elbette doktorlar, mühendisler Avrupa’ya, Amerika’ya yerleşecek, oralarda çalışacaklar. Buna itiraz edilmez. Ancak bu kimselerin para kazanmak dışında burası için yaptıkları çok önemli. Avrupa’da ve Amerika’da İslamofobik eylemler yapılıyor. Son olarak İsveç’te menfur bir saldırı yapıldı, Kur’an-ı Kerim yakıldı. Avrupa’da bu tür eylemlerin arttığını görüyoruz.  Anlamı, sonuçları ne olabilir? Bu hadise bize İsveç’teki hızlı İslamlaşmayı gösteriyor. İsveç’te 1930’lardaki bir nüfus sayımında on, on beş Müslümandan bahsedilirken bugün ülke nüfusunun yüzde 8’i Müslümanlardan oluşuyor. Bu oranın 2050’de yüzde 25’leri geçebileceği konuşuluyor. Karikatür krizinin yaşandığı Fransa da İsveç gibiydi. Olayları doğru konumlandırmak lazım. Bugün beş milyonun üzerinde Müslümanın yaşadığı Fransa’da 2300 cami ve mescid var. Sadece Paris Büyük Camii bile İkinci Cumhuriyet devrinde tahayyül edilebilecek bir şey değildi. Bugünün çocukları bir Müslümanın İsveç Başbakanı olduğunu bile görebilir. Medeniyette kalmalıyız. İletişimimiz güçlü değil. Sağlam bir kültürel iletişim kurmalıyız. Avrupa’da yamyamlık yasaklanmalı. Birbirimizi yemeyi bırakmalıyız. Küresel kültürün kuşatmasına karşı lise ve üniversite talebelerine yönelik neler üzerinde durmak gerekir? Bugüne yönelik yapılacak işler neler olabilir? Önce şunu görebilmeliyiz. Herkeste bir teknoloji bağımlılığı var. Bunun panzehiri ne olabilir? Beden terbiyesi olabilir. Gençlerin açık havada idman imkânlarını artırmalıyız. Basit bir mesele değil, Platon’un beden ve ruhun dengeli gelişmesi için idmanı önermesini hatırlayalım. Eskiden beden terbiyesi deniliyordu. Terbiye gitti şimdi spor oldu. Futbolcular penaltı kazanmak için kameralar önünde parende atıyor. Bunu kendine yakıştırabiliyor. Bugün disiplin denilince akla artık disiplin cezaları geliyor, anlamları yitirmişiz. Yapılması gereken bir iş de gençlere tüketim şuurunu anlatabilmektir. Mesela spordan bahsettik, yabancı marka yerine yerli malı eşofman kullanılması teşvik edilmelidir. Yerli eşofmanlar kültüre ehemmiyet veren gençlerimize şuur üniforması olabilir.  Sadece gençler mi kullanmalı? Herkes kullanmalıdır. Milli takımlar, Süper Lig takımları da yerli marka eşofman ve malzeme kullanmalı. Yerli markalar veya kültür şuuru konusunda sporcular, sanatçılar kamuoyu oluşturabilir. Müfredatta neden kültür tüketimine yönelik esaslı bilgiler yer almıyor hayret ediyorum. Bu milletin mensubu olarak neler yapmamız gerekiyor bunu iyi bilmeliyiz. Sadece gençler değil, herkese yönelik temel kitapçıklar hazırlanabilir. Otellere, mağazalara İngilizce, Fransızca isim koymayacağız. Yeni bir kültür dalgası oluşturacağız. Barışı, kardeşliği savunup şiddeti dışlayacağız. Bazı konularda herkesin kolaylıkla okuyabileceği kısa metinler oluşturulmalı. Bu kadar vakıf, dernek, kuruluş var. Milli şuura yönelik faaliyet gösteren çok az. Birçok alanda millî, iktisadi şuur eksikliği had safhada. Önce cemiyetimize bunları hatırlatacak çalışmalar yapılmalı, sonra küresel planlara geçeriz.
Ekleme Tarihi: 20 Şubat 2023 - Pazartesi

Bir Sohbet (Söyleşi) Nakli

Sosyal medyada gördüğüm bir söyleşiyi okuyucularımın istifade edeceği düşüncesiyle kısaltarak siz değerli okuyucularıma iletiyorum.

Medeniyet alanındaki var olma mücadelemiz konusunda M. Nihat Malkoç, Mustafa Kadir Atasoy ile söyleşti.

Kültür ve medeniyetimiz bu değişim çağında bizde gerçekten güçleniyor mu yoksa zayıflıyor mu?

Toplumda hızlı değişimler… Böyle denildiğinde şunu düşünmemiz gerek. Büyük değişimlerin arka planlarında neler var? Arkasında birileri var mı? Bütün bu yaşananlar nasıl mümkün oldu? Biz bu yeni kültüre karşı bir refleks geliştirebiliyor muyuz? Küresel kültürü sorguya çekemediğimiz, doğru dürüst bir reaksiyon gösteremediğimiz çok açık. Türkiye’nin en büyük ithalat kalemini sorsanız herkes enerji ithalatı diyecektir. Ekonomik anlamların ötesinde bütün olarak bakıldığında en büyük ve tehditkâr olanının kültür ithalatımız olduğunu söyleyebiliriz. Tüketim kültürüne teslim olmuş, duygu derinliği olmayan, şımarık bir yığının büyümesi söz konusu. Eskiden ayıp görülen bir şeydi. Lüks tüketimin çok iyi bir şey olduğunu, bununla itibar kazanılacağını zanneden bir kesim zuhur etti. Muhafazakâr olarak nitelenenlerin bir bölümü de bu dünyada yerini aldı.

Kültür ithalatının büyük olması ciddi bir tehditse neler yapmalıyız?

Bir beyin takımına, bir plana, savunma hatlarına ihtiyaç var. Ancak bizde kültür alanında kurmay bulmak kolay değil. Bu kadar önemli bir konunun önemsendiğini söyleyemem. Kültüre gerekli önem vermeyen Muhafazakârlığın ve dahi Milliyetçiliğin ciddi bir sahihlik sorunu var. Muhafazakâr veya Milliyetçi olmak o kadar kolay bir iş değil.

Değerlerimiz daha da zayıflayıp Küresel kültür daha da baskın hâle gelebilir mi?

Vaziyet bunu gösteriyor. Bizde problemler olduğu için de şiddeti artıyor. Bu dönemde sıkça değerlerin suiistimal edildiğini görüyoruz. Parayla, güçle başı dönen kimseler çoğaldı. Sezai Karakoç “dava için para kazanmaya giden adamların hiçbiri eve dönmüyor” diyordu. Dini kanaat önderleri noktasında sıkıntılar var. Yozlaşma sadece bizde yok, bütün dünya bozuluyor. Eskinin değerleri büyük oranda kayboldu. Dünya, değer kaybetme süreci yaşıyor. Paris ve New York gibi şehirler dev dönüşümler geçirdiler. Hollywood mezbeleliğe dönüştü. Görgü bitirildi. İstanbul’un ne hale dönüştürüldüğüne bakın. Mehmet Şevket Eygi kuşların insanların elinden yem yediği bir İstanbul tasavvur ediyordu. Bunu söylerken kuşların bile ürkmediği nahif insanların yaşadığı bir şehri kastediyordu ama…

Nezaket ve insaniyet bizde de kayboldu. Buna karşı bir şeyler yapılabilir mi? Değerlerimizi koruyabilir miyiz? Öz değerlerimizi tekrar kazanabilir miyiz?

Siyaset dilinin dışında bir dil, günlük olanın dışında bir medeniyet dili kurarak başlayabiliriz. Bir saygı davamız olmalı. Hakperest olmalıyız. Müslümanlıktan çokça bahsediliyorsa yolsuzlukla, rantla mücadele gibi konular ana gündemimizde olmalı değil mi? Çocuklarımıza Samsun’da Kıranköy mezarlığında yatan Savcı Murat Gök’ü anlatmalıyız. Dürüst olursak Allah yardım eder. 

Bu koşullarda medeniyet alanında küresel planlar geliştirmek mümkün mü? 

Geliştirebiliriz tabii, geliştirmeliyiz ama üzerinde epey kafa yormak gerekir. Helenizm iki bin küsur yıl önce batı ile doğu kültürünün sentezi olarak önemli bir başarı kazandı. Bugün ne var? Batı’nın enkaza çevirdiği bir Ortadoğu var. Sanıldığının aksine iletişimimiz kuvvetli değil. Hem Anadolu’da hem de ülke sınırlarını aşan geniş bir coğrafyada güçlü bir iletişim kurmalıyız. Bizim de bir terkibe ihtiyacımız var. Ortadoğu’da, Avrasya’da terkip yapabilmek için ülkenin millî yapısının çok kuvvetli, bürokratlarının nitelikli olması gerekir. Bizde kamu yönetimi ihtisas alanı olmaktan çıktı. Bir terkip için bürokrasiye, akademiyaya, burjuvaziye iş düşecektir. Bizdeki burjuvazi istisnalar dışında pek duyarlı değil. Bizde sosyal merak az. Bugün elbet birtakım iş adamları yabancı ülke vatandaşlığı alacak, elbette doktorlar, mühendisler Avrupa’ya, Amerika’ya yerleşecek, oralarda çalışacaklar. Buna itiraz edilmez. Ancak bu kimselerin para kazanmak dışında burası için yaptıkları çok önemli. Avrupa’da ve Amerika’da İslamofobik eylemler yapılıyor. Son olarak İsveç’te menfur bir saldırı yapıldı, Kur’an-ı Kerim yakıldı. Avrupa’da bu tür eylemlerin arttığını görüyoruz. 

Anlamı, sonuçları ne olabilir? Bu hadise bize İsveç’teki hızlı İslamlaşmayı gösteriyor. İsveç’te 1930’lardaki bir nüfus sayımında on, on beş Müslümandan bahsedilirken bugün ülke nüfusunun yüzde 8’i Müslümanlardan oluşuyor. Bu oranın 2050’de yüzde 25’leri geçebileceği konuşuluyor. Karikatür krizinin yaşandığı Fransa da İsveç gibiydi. Olayları doğru konumlandırmak lazım. Bugün beş milyonun üzerinde Müslümanın yaşadığı Fransa’da 2300 cami ve mescid var. Sadece Paris Büyük Camii bile İkinci Cumhuriyet devrinde tahayyül edilebilecek bir şey değildi. Bugünün çocukları bir Müslümanın İsveç Başbakanı olduğunu bile görebilir. Medeniyette kalmalıyız. İletişimimiz güçlü değil. Sağlam bir kültürel iletişim kurmalıyız. Avrupa’da yamyamlık yasaklanmalı. Birbirimizi yemeyi bırakmalıyız. Küresel kültürün kuşatmasına karşı lise ve üniversite talebelerine yönelik neler üzerinde durmak gerekir? Bugüne yönelik yapılacak işler neler olabilir?

Önce şunu görebilmeliyiz. Herkeste bir teknoloji bağımlılığı var. Bunun panzehiri ne olabilir? Beden terbiyesi olabilir. Gençlerin açık havada idman imkânlarını artırmalıyız. Basit bir mesele değil, Platon’un beden ve ruhun dengeli gelişmesi için idmanı önermesini hatırlayalım. Eskiden beden terbiyesi deniliyordu. Terbiye gitti şimdi spor oldu. Futbolcular penaltı kazanmak için kameralar önünde parende atıyor. Bunu kendine yakıştırabiliyor. Bugün disiplin denilince akla artık disiplin cezaları geliyor, anlamları yitirmişiz. Yapılması gereken bir iş de gençlere tüketim şuurunu anlatabilmektir. Mesela spordan bahsettik, yabancı marka yerine yerli malı eşofman kullanılması teşvik edilmelidir. Yerli eşofmanlar kültüre ehemmiyet veren gençlerimize şuur üniforması olabilir. 

Sadece gençler mi kullanmalı? Herkes kullanmalıdır. Milli takımlar, Süper Lig takımları da yerli marka eşofman ve malzeme kullanmalı. Yerli markalar veya kültür şuuru konusunda sporcular, sanatçılar kamuoyu oluşturabilir. Müfredatta neden kültür tüketimine yönelik esaslı bilgiler yer almıyor hayret ediyorum. Bu milletin mensubu olarak neler yapmamız gerekiyor bunu iyi bilmeliyiz. Sadece gençler değil, herkese yönelik temel kitapçıklar hazırlanabilir. Otellere, mağazalara İngilizce, Fransızca isim koymayacağız. Yeni bir kültür dalgası oluşturacağız. Barışı, kardeşliği savunup şiddeti dışlayacağız. Bazı konularda herkesin kolaylıkla okuyabileceği kısa metinler oluşturulmalı. Bu kadar vakıf, dernek, kuruluş var. Milli şuura yönelik faaliyet gösteren çok az. Birçok alanda millî, iktisadi şuur eksikliği had safhada. Önce cemiyetimize bunları hatırlatacak çalışmalar yapılmalı, sonra küresel planlara geçeriz.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.