ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Hayat bir iyilik yarışıdır!

Olumsuz örneklerin içinde yaşarken her sene ‘nafile ibadet’ sınıfına giren ‘umre’ parasını ‘farzı ayın’ gibi hizmetlere ayıramayanlara ne demeli? ‘İçi boşaltılmış bir din’ anlayışına mı giriliyor? Hayat bir iyilik yarışıdır ve sevmektir. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek ilgilenmektir. Zaman ayırmaktır. Paylaşmaktır. İyilik, hayata anlam kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki hem dilsizler konuşabilir onunla hem de sağırlar işitir onu. “Her iyilik sadakadır.” Hadisi şerifiyle amel edemez miyiz? Her şeyin bedeli var da sevmenin bedeli yok mu? Şu âyetleri hiç unutmasak:  “Allah’ın sana iyilikte bulunduğu gibi, sen de başkalarına iyilik yap. Ve sakın ola yeryüzünde haddi aşarak ‘bozgunculuk edeyim’ deme. Çünkü Allah bozguncuları asla sevmez.” (Kasas Sûresi 76. Âyet) “Hiç şüphesiz Allah, insanlara karşı sınırsız lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmez.” (Bakara Sûresi 243. Âyet) İçinde yaşadığımız toplumda âyetlerde zikredilen şu duaları da unutmayalım: “Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver. Ve içinde bulunduğumuz şu durumdan kurtuluşa ve hakikate erişmeyi bize nasip eyle.” (Kehf Sûresi 10. Âyet) Bir nefs muhasebesi yaptığımızda, bildiklerimizle amel ettiğimizde hasıl olacak değişimi düşünemez miyiz? Önce insanlar kararıp kirlendi, sonra çevre. İnsanları düzeltmeden çevreyi temizleyemezsiniz. İnsanlık İslam’a yaklaşmadan, bir başka deyişle İslam’a olan uzaklığını azaltmadan, hiçbir meselesini çözemez. Evrensel gerçek budur. Bu medeniyeti teknoloji kurtaramaz. Böyle giderse teknoloji kendi pisliğini bile temizleyemez. Denge bozulmuşsa, hızın artması sadece felaketli neticeleri çabuklaştırmaya yarar. Sırf şu hadisin yaşanması güzel bir değişimi gerçekleştirmez mi? “Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.” Bugün insanlık ‘korku psikolojisi’ yaşıyor. Korkuyorlar; yaşamaktan ve ölmekten korkuyorlar. Allah’tan korkmayan insanlığın düştüğü durum, her şeyden korkmak! Çare; İnsanlığın kendine, özüne, fıtratına dönmesidir. Fıtratına dönmezse korkulardan kurtulması zor. Psikolojik tedavide ilk adım fıtrat üzere yaşamayla başlar. Peygamberimiz Hz. Ali’yi niçin çok sever? Cevabıyla bizler de amel etsek nasıl olur? Rasulullah Efendimiz Hz. Ali’ye sordu: “Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?” “Yine iyilik ederdim.” “Yine kötülük yapsa?” “Yine iyilik yapardım.” Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da “Yine iyilik ederdim” diye cevap verdi. Ashab-ı Kiram; “Ya Rasulullah, Ali’yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık” dediler. İşte iyilik yapmada ölçümüz bu olmalı. Zaten Cenab-ı Hak da Yüce Kitap’ında şöyle demiyor mu? “Onlar kendilerine kötülükle mukabelede bulunduklarında (boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman) iyilikle karşılık verirler.” (25 Furkan 72) İnsanın, manevi-milli-ailevi bağlarıyla koruyan ve korunan, tekâmül haklarına sahip olanların bulunduğu bir ülke… Hakkaniyet, adalet, hukuk, hürriyet ülkesi… Hak hukuk ilkelerini vicdanlarının kararıyla da cezalandıranların ülkesi… Ferdiyetini şahsiyete dönüştüren, kimliğinin şuurunu şahsiyetiyle yaşatan millettaşların ülkesi… Fikir hayatını, ayrılıklarıyla ve farklılığıyla bile, çeşitli renkteki çiçekler gibi güzelleştirici ‘hakikat severlik’ ortak paydasında bereketlendirmiş bir ülke… Üniversitesiyle, medyasıyla, edebiyatıyla, düşünce adamlarıyla, gençliğiyle, halkının ‘değer ölçülerine bağlı’ ilgileriyle, siyaseti fikir hayatından koparmayan kadrolaşmalarıyla, büyük ve şümullü hamlelerin ülkesi… Tarihiyle büyük, haliyle büyük, istikbaliyle büyük ülke… Barışı, sevgiyi, düşünce derinliğini, idealistliğini, heyecanını pratik zaruretlerin tabii ahengi haline getiren günlük hayat akışlarının ülkesi… Ticaretiyle, bürokrasisiyle, her şeyiyle… Fikir hayatının gücünü zenginliğini ve aydınlığını, sokaktakilerin yürüyüşünde bile hissedebileceğimiz bir güzellikler ülkesi… Komşulukların, dostlukların, arkadaşlıkların vefakâr, samimi zarif tavırlarından oluşmuş bir toplumsal doku içinde coşkulu bir ruhla yaşandığı ülke… İfrat ve tefritten arınmış itidal ve istikamet kahramanlarının ülkesi…  Bir ütopyadan söz ediyor değilim. Bütün anlattıklarım çok yakın, çok gerçek imkanları öngörüyor. Yüreğinizin ışığını yakın, kâfidir! Uzaklara bakmayın. Şahdamarınızdan daha yakın olan inanç nimetinin lütfuna bir hat çekin kâfidir! Sana her şey yakın, sen uzaksın. Güneş’e yolculuk yapılmaz, onun ışığı en uygun mesafeden en uygun kıvamıyla geliyor. Yeter ki sen nefsaniyet zindanına kapatma kendini. Yıkılması gereken gafletimiz var. Bir saniyelik, bir nefeslik nedâmet silkinişiyle yok edebileceğimiz; ama bir koca ömrü, bir yüce ideali, bir büyük sevdayı karartan gafletimiz. Yaşarmayan bir göz, kızarmayan bir yüz, hissetmeyen bir öz, eyleme dönüşmeyen binbir söz ile hedefe ulaşamayız. Öyle Bir Hayat Yaşa ki… Öyle bir hayat yaşa ki, çocukların hakkaniyet, vefa, civanmertlik, dürüstlük, nezaket, cömertlik, mertlik gibi ahlaki değerleri düşündüklerinde akıllarına ilk defa sen gelmelisin. Kendini anlatmayı bırak, davranışların seni anlatsın. ‘İstenmeden veren’ cömertlerden ve ‘intikam almaya gücü yettiği halde’ bağışlayanlardan ol ki, öldükten sonra adın dillerde dolaşan ölümsüzlerden olsun. Unutma! Kibirlenip, kendini büyük görmeye başladığın an küçülmeye başlamışsın demektir. Vicdan defterini temiz tutmaya bak. Herkes çekilip yalnız vicdanınla baş başa kalabildiğinde, ona verecek utandırıcı bir hesabın olmamasına özen göster. Yalnızca vermek için alan iyi insanlardan ol. Vermenin, almaktan daha keyifli olduğunu da sakın unutma. Yaşayarak örnek ol, anlatarak değil. Çünkü hayatınla vereceğin mesaj, sözlerinle vereceğinden her zaman daha tesirlidir. Büyükler ne güzel söylemiş: ‘Yediğin yok olur, yedirdiğin kalır. Giydiğin yok olur. Giydirdiğin kalır’ diye. Vakitler uyanış fırsatlarıyla dopdolu. Seherler, geceler, cumalar, yaklaşan üç aylar… Doğumlar, ölümler, kandiller, bayramlar... Lâyıkıyla değerlendirenlere ne mutlu.  Peygamberimizin dualarıyla bitirelim. Allah’ım! Seni zikretmeğe, Sana şükretmeğe ve Sana güzel ibadet etmeğe karşı bana yardım et. Allah’ım! Senden, bilip bilmediğim bütün hayırları isterim. Bilip bilemediğim bütün şerlerden Sana sığınırım. Senden cenneti ve ona yaklaştıracak sözü ve ameli isterim. Cehennemden ve ona yaklaştıracak söz ve amelden Sana sığınırım.
Ekleme Tarihi: 14 Ekim 2022 - Cuma

Hayat bir iyilik yarışıdır!

Olumsuz örneklerin içinde yaşarken her sene ‘nafile ibadet’ sınıfına giren ‘umre’ parasını ‘farzı ayın’ gibi hizmetlere ayıramayanlara ne demeli? ‘İçi boşaltılmış bir din’ anlayışına mı giriliyor? Hayat bir iyilik yarışıdır ve sevmektir. Sevmek ise boş sözle olmaz. Sevmek ilgilenmektir. Zaman ayırmaktır. Paylaşmaktır. İyilik, hayata anlam kazandırır. İyilik öyle bir dildir ki hem dilsizler konuşabilir onunla hem de sağırlar işitir onu. “Her iyilik sadakadır.” Hadisi şerifiyle amel edemez miyiz? Her şeyin bedeli var da sevmenin bedeli yok mu? Şu âyetleri hiç unutmasak: 
“Allah’ın sana iyilikte bulunduğu gibi, sen de başkalarına iyilik yap. Ve sakın ola yeryüzünde haddi aşarak ‘bozgunculuk edeyim’ deme. Çünkü Allah bozguncuları asla sevmez.” (Kasas Sûresi 76. Âyet)
“Hiç şüphesiz Allah, insanlara karşı sınırsız lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmez.” (Bakara Sûresi 243. Âyet)
İçinde yaşadığımız toplumda âyetlerde zikredilen şu duaları da unutmayalım:
“Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver. Ve içinde bulunduğumuz şu durumdan kurtuluşa ve hakikate erişmeyi bize nasip eyle.” (Kehf Sûresi 10. Âyet)
Bir nefs muhasebesi yaptığımızda, bildiklerimizle amel ettiğimizde hasıl olacak değişimi düşünemez miyiz? Önce insanlar kararıp kirlendi, sonra çevre. İnsanları düzeltmeden çevreyi temizleyemezsiniz. İnsanlık İslam’a yaklaşmadan, bir başka deyişle İslam’a olan uzaklığını azaltmadan, hiçbir meselesini çözemez. Evrensel gerçek budur. Bu medeniyeti teknoloji kurtaramaz. Böyle giderse teknoloji kendi pisliğini bile temizleyemez. Denge bozulmuşsa, hızın artması sadece felaketli neticeleri çabuklaştırmaya yarar. Sırf şu hadisin yaşanması güzel bir değişimi gerçekleştirmez mi?
“Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.”
Bugün insanlık ‘korku psikolojisi’ yaşıyor. Korkuyorlar; yaşamaktan ve ölmekten korkuyorlar. Allah’tan korkmayan insanlığın düştüğü durum, her şeyden korkmak! Çare; İnsanlığın kendine, özüne, fıtratına dönmesidir. Fıtratına dönmezse korkulardan kurtulması zor. Psikolojik tedavide ilk adım fıtrat üzere yaşamayla başlar.
Peygamberimiz Hz. Ali’yi niçin çok sever? Cevabıyla bizler de amel etsek nasıl olur?
Rasulullah Efendimiz Hz. Ali’ye sordu: “Ya Ali, iyilik ettiğin biri sana kötülük etse ne yapardın?” “Yine iyilik ederdim.” “Yine kötülük yapsa?” “Yine iyilik yapardım.” Hz. Peygamber soruyu tam yedi defa tekrarladı. Hz. Ali yedi defasında da “Yine iyilik ederdim” diye cevap verdi. Ashab-ı Kiram; “Ya Rasulullah, Ali’yi çok sevmenizin sebebini şimdi anladık” dediler. İşte iyilik yapmada ölçümüz bu olmalı. Zaten Cenab-ı Hak da Yüce Kitap’ında şöyle demiyor mu? “Onlar kendilerine kötülükle mukabelede bulunduklarında (boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman) iyilikle karşılık verirler.” (25 Furkan 72)
İnsanın, manevi-milli-ailevi bağlarıyla koruyan ve korunan, tekâmül haklarına sahip olanların bulunduğu bir ülke… Hakkaniyet, adalet, hukuk, hürriyet ülkesi… Hak hukuk ilkelerini vicdanlarının kararıyla da cezalandıranların ülkesi… Ferdiyetini şahsiyete dönüştüren, kimliğinin şuurunu şahsiyetiyle yaşatan millettaşların ülkesi… Fikir hayatını, ayrılıklarıyla ve farklılığıyla bile, çeşitli renkteki çiçekler gibi güzelleştirici ‘hakikat severlik’ ortak paydasında bereketlendirmiş bir ülke… Üniversitesiyle, medyasıyla, edebiyatıyla, düşünce adamlarıyla, gençliğiyle, halkının ‘değer ölçülerine bağlı’ ilgileriyle, siyaseti fikir hayatından koparmayan kadrolaşmalarıyla, büyük ve şümullü hamlelerin ülkesi… Tarihiyle büyük, haliyle büyük, istikbaliyle büyük ülke… Barışı, sevgiyi, düşünce derinliğini, idealistliğini, heyecanını pratik zaruretlerin tabii ahengi haline getiren günlük hayat akışlarının ülkesi… Ticaretiyle, bürokrasisiyle, her şeyiyle… Fikir hayatının gücünü zenginliğini ve aydınlığını, sokaktakilerin yürüyüşünde bile hissedebileceğimiz bir güzellikler ülkesi… Komşulukların, dostlukların, arkadaşlıkların vefakâr, samimi zarif tavırlarından oluşmuş bir toplumsal doku içinde coşkulu bir ruhla yaşandığı ülke… İfrat ve tefritten arınmış itidal ve istikamet kahramanlarının ülkesi… 
Bir ütopyadan söz ediyor değilim. Bütün anlattıklarım çok yakın, çok gerçek imkanları öngörüyor. Yüreğinizin ışığını yakın, kâfidir! Uzaklara bakmayın. Şahdamarınızdan daha yakın olan inanç nimetinin lütfuna bir hat çekin kâfidir! Sana her şey yakın, sen uzaksın. Güneş’e yolculuk yapılmaz, onun ışığı en uygun mesafeden en uygun kıvamıyla geliyor. Yeter ki sen nefsaniyet zindanına kapatma kendini. Yıkılması gereken gafletimiz var. Bir saniyelik, bir nefeslik nedâmet silkinişiyle yok edebileceğimiz; ama bir koca ömrü, bir yüce ideali, bir büyük sevdayı karartan gafletimiz. Yaşarmayan bir göz, kızarmayan bir yüz, hissetmeyen bir öz, eyleme dönüşmeyen binbir söz ile hedefe ulaşamayız.
Öyle Bir Hayat Yaşa ki…
Öyle bir hayat yaşa ki, çocukların hakkaniyet, vefa, civanmertlik, dürüstlük, nezaket, cömertlik, mertlik gibi ahlaki değerleri düşündüklerinde akıllarına ilk defa sen gelmelisin. Kendini anlatmayı bırak, davranışların seni anlatsın. ‘İstenmeden veren’ cömertlerden ve ‘intikam almaya gücü yettiği halde’ bağışlayanlardan ol ki, öldükten sonra adın dillerde dolaşan ölümsüzlerden olsun. Unutma! Kibirlenip, kendini büyük görmeye başladığın an küçülmeye başlamışsın demektir. Vicdan defterini temiz tutmaya bak. Herkes çekilip yalnız vicdanınla baş başa kalabildiğinde, ona verecek utandırıcı bir hesabın olmamasına özen göster. Yalnızca vermek için alan iyi insanlardan ol. Vermenin, almaktan daha keyifli olduğunu da sakın unutma. Yaşayarak örnek ol, anlatarak değil. Çünkü hayatınla vereceğin mesaj, sözlerinle vereceğinden her zaman daha tesirlidir. Büyükler ne güzel söylemiş: ‘Yediğin yok olur, yedirdiğin kalır. Giydiğin yok olur. Giydirdiğin kalır’ diye. Vakitler uyanış fırsatlarıyla dopdolu. Seherler, geceler, cumalar, yaklaşan üç aylar… Doğumlar, ölümler, kandiller, bayramlar... Lâyıkıyla değerlendirenlere ne mutlu. 
Peygamberimizin dualarıyla bitirelim.
Allah’ım! Seni zikretmeğe, Sana şükretmeğe ve Sana güzel ibadet etmeğe karşı bana yardım et. Allah’ım! Senden, bilip bilmediğim bütün hayırları isterim. Bilip bilemediğim bütün şerlerden Sana sığınırım. Senden cenneti ve ona yaklaştıracak sözü ve ameli isterim. Cehennemden ve ona yaklaştıracak söz ve amelden Sana sığınırım.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.