ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Laiklik ve dinsizlik!

Türkiye’de yaşayan bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen, her türlü imkanını kullanan entel, dantelinden tutun iş güç sahibi olanına varıncaya kadar çeşitli kelimeler veya kavramlar yahut ezberletilen dokunulmayan/dokundurtulmayan ‘laiklik’ ile din düşmanlığı yapıyorlar.    Eğer Allah’ın emri laiklikle bağdaşmıyorsa, laiklik bir tür İslam karşıtı bir başka din haline gelmiş oluyor. Bizde devletin laik olması demek, İslam’a karşıt olması anlamını taşıyor.    Yani laikliğin, ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ biçiminde tanımlanması fasarya olmuş oluyor. Aslında İslâm dininin yerini laiklik dini almış oluyor.    Adı ‘laiklik’ olan bir ‘din devleti’nde yaşadığımız ortaya çıkıyor. Zaten ‘değiştirilemez’ bırakın onu ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelere sahip olmak ne demek?    Basbayağı ‘dogma’ demektir, laiklik adı verilen siyasal bir metodu ilahi kitaplarda yazan dini kurallara benzetmek, kutsal hale getirmek demektir. Buna Kemalizm de ilave edilebilir. Şunca yıldır bütün devlet imkânlarına ve kafa yıkamalara, Batı’nın uşağı haline getirilme, eğitim sisteminden kendi değerlerini kovma, ‘irtica’ adı altında İslâm düşmanlığı yapma ile nasıl normalleşeceğiz? ‘Laik olmadan insan olmaz’ diyecek kadar alçalan entelektüel geçinenler, ihtilalleri bu milletin başına bela edenler, TV’lerde arzı endam edenler, muhatap bile alınamaz! Hele bu güruha ‘düşüncenize saygı gösteriyorum’ diyenlere şunu öğretmek ihtiyacındayım: Saygı göstermeyecek, haddini uygun üslûp ve usulle bildireceksin. Sadece saygısızlık etmeyeceksin! İslam böylesi durumlarda çok özgürlükçü. Devlet zoruyla din dayatmaz insana. Çünkü din özgür seçim işidir. Kur’an-ı Kerim, Müslümana şöyle emir verir: “De ki: Ey inkârcılar! Tapmam sizin taptıklarınıza, siz de benim taptığıma tapmazsınız. Asla tapmayacağım sizin taptıklarınıza, siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana!”    Kemalizm ile de Müslüman insanımızı dinden, imandan çıkarıyorlar. Şu yazdıklarına bakın:    “1921 ve 1924 anayasalarında şeriat hükümleri vardı. Devletin dini İslam’dır da yazıyordu. Atatürk bunlardan hoşnut değildi ama şartlar bunu gerektiriyordu.  İlk müsait zamanda bu fazlalıkları kaldırdı.” (Sözcü) “Laiklik layık olmakmış ama biz ona layık olamadık. Oysa laiklik, bugün de tam gereksinimimiz olan temel ilke. Bir ülkeyi, bir toplumu inanç kökenli ayrımların çatışmasından koruyan uygarlık ilkesi. LAİKLİK, Cumhuriyetin de demokrasinin de çağdaş uygarlığın da temel taşıdır.” (Cumhuriyet gazetesinin dinsiz yazarlarının yazılarındaki cümlelerden) Şehirlerarası yolculuk yapan bir vatandaşın öğle ve akşam namazları için mola süresi talebine sosyal medyada gündem olan tepkilere firma (Öz Erciş Seyahat) adına şirketin avukatı “laiklik”e dayanarak talebi uygun bulmadı ve olumsuz cevap verdi. Hangi birinin rezilliklerini yazalım. Bu güruha cevap vermeye değmez. Sekülerizmin, Kemalizmin, putlaştırmanın, cehalet döneminde olanların farklı maske ve makyajlarla kendi aidiyetimizden uzaklaşmanın/uzaklaştırmanın yansımalarını görüyoruz. “Laiklik zihinlerimize vurulan prangadır” diyen entelektüelimiz haksız mı? Bütün bunlara dertli insanlarımızın derdini dile getiren ve üstad Sezai KARAKOÇ’un şiirinin başlığını değiştirerek yazan şuurlu kardeşlerimizin yazdıklarıyla bitiriyorum.    Kemalizm bu milletin içinden büyük bir kesimi başkalaştırmış ve dini, dili, hayat tarzı ile başka bir kavim haline getirebilmiştir. Bugün çektiğimiz en büyük sıkıntı budur. Kemalizm’in bu şiddeti bitmiş de değildir. Eğitim çarkı milletimizi dönüştürmeye devam etmektedir. Sezai Karakoç merhum aşağıdaki şiiri bu şiddeti hissederek yazmış olmalıdır:     BENİ DEĞİŞTİRMEYİN!    ...    Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara      Baharın yazın güzün kışın sırrına ermişti ağaçlarda    Bir alınyazısı gibiydi kuruyan yapraklar onda    Bir de o talihini denemek istedi    Bir şafak vakti Batı’ya erdi    En büyük Batı kentinin en büyük meydanında    Durdu ve Tanrı’ya yakardı önce    Kendisini değiştiremesinler diye    Sonra ansızın ona bir ilham geldi    Ve başladı oymaya olduğu yeri    Başına toplandı ve baktılar Batılılar    O aldırmadı bakışlara    Kazdı durmadan kazdı    Sonra yarı beline kadar girdi çukura    Kalabalık büyümüş çok büyümüştü    O zaman dönüp konuştu:    Batılılar!    Bilmeden    Altı oğlunu yuttuğunuz    Bir babanın yedinci oğluyum ben    Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden    Babam öldü acılarından kardeşlerimin    Ruhunu üzmek istemem babamın    Gömün beni değiştirmeden    Doğulu olarak ölmek istiyorum ben    Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var:    Karşınızdakini değiştirmek    Beni öldürseniz de çıkmam buradan    Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki    Fakat değişmeyecek ruhum    Onu kandırmak için boşuna çok dil döktüler    Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler    O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı    Bu acıdan yer yarıldı gök yandı    O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı    Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan âciz kaldı    Hâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlar    En onulmaz yarası olanlar    Ta kalblerinden vurulmuş olanlar    Yüreğinde insanlıktan bir iz taşıyanlar    (1969 Gün Doğmadan, Gül Muştusu, Masal, s. 409)
Ekleme Tarihi: 09 Kasım 2022 - Çarşamba

Laiklik ve dinsizlik!

Türkiye’de yaşayan bu ülkenin ekmeğini yiyen, suyunu içen, her türlü imkanını kullanan entel, dantelinden tutun iş güç sahibi olanına varıncaya kadar çeşitli kelimeler veya kavramlar yahut ezberletilen dokunulmayan/dokundurtulmayan ‘laiklik’ ile din düşmanlığı yapıyorlar. 
 
Eğer Allah’ın emri laiklikle bağdaşmıyorsa, laiklik bir tür İslam karşıtı bir başka din haline gelmiş oluyor. Bizde devletin laik olması demek, İslam’a karşıt olması anlamını taşıyor. 
 
Yani laikliğin, ‘din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması’ biçiminde tanımlanması fasarya olmuş oluyor. Aslında İslâm dininin yerini laiklik dini almış oluyor. 
 
Adı ‘laiklik’ olan bir ‘din devleti’nde yaşadığımız ortaya çıkıyor. Zaten ‘değiştirilemez’ bırakın onu ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ maddelere sahip olmak ne demek? 
 
Basbayağı ‘dogma’ demektir, laiklik adı verilen siyasal bir metodu ilahi kitaplarda yazan dini kurallara benzetmek, kutsal hale getirmek demektir. Buna Kemalizm de ilave edilebilir. Şunca yıldır bütün devlet imkânlarına ve kafa yıkamalara, Batı’nın uşağı haline getirilme, eğitim sisteminden kendi değerlerini kovma, ‘irtica’ adı altında İslâm düşmanlığı yapma ile nasıl normalleşeceğiz? ‘Laik olmadan insan olmaz’ diyecek kadar alçalan entelektüel geçinenler, ihtilalleri bu milletin başına bela edenler, TV’lerde arzı endam edenler, muhatap bile alınamaz! Hele bu güruha ‘düşüncenize saygı gösteriyorum’ diyenlere şunu öğretmek ihtiyacındayım: Saygı göstermeyecek, haddini uygun üslûp ve usulle bildireceksin. Sadece saygısızlık etmeyeceksin! İslam böylesi durumlarda çok özgürlükçü. Devlet zoruyla din dayatmaz insana. Çünkü din özgür seçim işidir. Kur’an-ı Kerim, Müslümana şöyle emir verir: “De ki: Ey inkârcılar! Tapmam sizin taptıklarınıza, siz de benim taptığıma tapmazsınız. Asla tapmayacağım sizin taptıklarınıza, siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana!” 
 
Kemalizm ile de Müslüman insanımızı dinden, imandan çıkarıyorlar. Şu yazdıklarına bakın: 
 
“1921 ve 1924 anayasalarında şeriat hükümleri vardı. Devletin dini İslam’dır da yazıyordu. Atatürk bunlardan hoşnut değildi ama şartlar bunu gerektiriyordu.  İlk müsait zamanda bu fazlalıkları kaldırdı.” (Sözcü) “Laiklik layık olmakmış ama biz ona layık olamadık. Oysa laiklik, bugün de tam gereksinimimiz olan temel ilke. Bir ülkeyi, bir toplumu inanç kökenli ayrımların çatışmasından koruyan uygarlık ilkesi. LAİKLİK, Cumhuriyetin de demokrasinin de çağdaş uygarlığın da temel taşıdır.” (Cumhuriyet gazetesinin dinsiz yazarlarının yazılarındaki cümlelerden) Şehirlerarası yolculuk yapan bir vatandaşın öğle ve akşam namazları için mola süresi talebine sosyal medyada gündem olan tepkilere firma (Öz Erciş Seyahat) adına şirketin avukatı “laiklik”e dayanarak talebi uygun bulmadı ve olumsuz cevap verdi. Hangi birinin rezilliklerini yazalım. Bu güruha cevap vermeye değmez. Sekülerizmin, Kemalizmin, putlaştırmanın, cehalet döneminde olanların farklı maske ve makyajlarla kendi aidiyetimizden uzaklaşmanın/uzaklaştırmanın yansımalarını görüyoruz. “Laiklik zihinlerimize vurulan prangadır” diyen entelektüelimiz haksız mı? Bütün bunlara dertli insanlarımızın derdini dile getiren ve üstad Sezai KARAKOÇ’un şiirinin başlığını değiştirerek yazan şuurlu kardeşlerimizin yazdıklarıyla bitiriyorum. 
 
Kemalizm bu milletin içinden büyük bir kesimi başkalaştırmış ve dini, dili, hayat tarzı ile başka bir kavim haline getirebilmiştir. Bugün çektiğimiz en büyük sıkıntı budur. Kemalizm’in bu şiddeti bitmiş de değildir. Eğitim çarkı milletimizi dönüştürmeye devam etmektedir. Sezai Karakoç merhum aşağıdaki şiiri bu şiddeti hissederek yazmış olmalıdır:  
 
BENİ DEĞİŞTİRMEYİN! 
 
... 
 
Yedinci oğul büyümüştü baka baka ağaçlara 
 
 
Baharın yazın güzün kışın sırrına ermişti ağaçlarda 
 
Bir alınyazısı gibiydi kuruyan yapraklar onda 
 
Bir de o talihini denemek istedi 
 
Bir şafak vakti Batı’ya erdi 
 
En büyük Batı kentinin en büyük meydanında 
 
Durdu ve Tanrı’ya yakardı önce 
 
Kendisini değiştiremesinler diye 
 
Sonra ansızın ona bir ilham geldi 
 
Ve başladı oymaya olduğu yeri 
 
Başına toplandı ve baktılar Batılılar 
 
O aldırmadı bakışlara 
 
Kazdı durmadan kazdı 
 
Sonra yarı beline kadar girdi çukura 
 
Kalabalık büyümüş çok büyümüştü 
 
O zaman dönüp konuştu: 
 
Batılılar! 
 
Bilmeden 
 
Altı oğlunu yuttuğunuz 
 
Bir babanın yedinci oğluyum ben 
 
Gömülmek istiyorum buraya hiç değişmeden 
 
Babam öldü acılarından kardeşlerimin 
 
Ruhunu üzmek istemem babamın 
 
Gömün beni değiştirmeden 
 
Doğulu olarak ölmek istiyorum ben 
 
Sizin bir tek ama büyük bir gücünüz var: 
 
Karşınızdakini değiştirmek 
 
Beni öldürseniz de çıkmam buradan 
 
Kemiklerim değişecek toz ve toprak olacak belki 
 
Fakat değişmeyecek ruhum 
 
Onu kandırmak için boşuna çok dil döktüler 
 
Açlıktan dolayı çıkar diye günlerce beklediler 
 
O gün gün eridi ama çıkmadı dayandı 
 
Bu acıdan yer yarıldı gök yandı 
 
O nurdan bir sütuna döndü göğe uzandı 
 
Batı bu sütunu ortadan kaldırmaktan âciz kaldı 
 
Hâlâ onu ziyaret ederler şifa bulurlar 
 
En onulmaz yarası olanlar 
 
Ta kalblerinden vurulmuş olanlar 
 
Yüreğinde insanlıktan bir iz taşıyanlar 
 
(1969 Gün Doğmadan, Gül Muştusu, Masal, s. 409)
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.