Millet İttifakı adıyla 2018’de kurulan “millet” ile bağları kopuk, milletiyle iç içe olan Recep Tayyip ERDOĞAN düşmanlığı ve seçimle elde edemeyecekleri iktidardaki AK Parti’nin indirilmesi için ‘hedefe ulaşmakta her yol mübah’ görenlere ders. Dış güçlerin emrinde olup “kendi kimliğimize ait ne varsa onları yok etmek için çalışan örgüt! Aldıkları talimatlara bir de eşkıya, terör örgütü PKK’nın elebaşısı ile FETÖ de eklendi. Bunlara; Üstat Sezai Karakoç’un bazı cümleleriyle ders vermemiz gerekiyor. Herkes nefs muhasebesi yaparak okusun. “…Biz son bir fetret dönemini yaşıyoruz.
Son büyük İslam devleti olan Osmanlı Devleti'nin bitişinin 100. yılını geçen yıl yaşadık. En umutsuz zamanda yine umut vardır. Bunun misali de çok. I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni batırdılar ve İslam alemini işgal etti Batılılar. Hiçbir ümit yok gibi oldu. Bu yüzden de maalesef Müslümanlar umutsuzluğa kapıldıkları için uyum sağlamaya çalıştılar. Kim işgal etmişse onlarla güya anlaşacak da onunla uyum sağlayacak. Halbuki ki umut var. En ummadığımız zaman Allah size yardım gönderir. Yeter ki siz şuurunuzu kaybetmeyin. Bilincinizi kaybetmeyin. Kimseyle savaşmaktan bahsetmiyorum. Herkesle biz iyi geçiniriz. Bütün insanlığın iyiliğini istiyoruz. Kimseye düşman değiliz. Hiçbir halka düşman değiliz. Zaten o halklar değil, onları yönetenler yanlışlık yapıyor. Biz isteriz ki insanlık huzur içinde olsun, barış içinde olsun.
Ancak bunu; bizim esaretimiz pahasına, inancımıza, dinimize, medeniyetimize hakaret, ülkemizi işgal pahasına kabul edemeyiz. Herkesin iyiliğini istiyoruz, savaş da istemiyoruz fakat biz de kendi İslam alemimizi kendimiz dirilip kendi birliğimizi kuracağız. Bunu kurduğumuz zaman insanlık huzura kavuşacak.
… Maksat parti değil, günlük siyaset değil. Amacımız İslam aleminin dirilişidir. Harekettir. Bu harekete sahip çıkın, büyütün geliştirin. Bu, belki de İslâm'ın doğuşundan sonraki en büyük var olma savaşımız olacaktır. Haçlı Seferlerine, Moğol İstilâsına uğradığımızdan daha beter bir saldırı ile karşı karşıyayız. Bu yüzden, bu savaşı kazanırsak, yeniden doğmuş ve dirilmiş olacağız. Bu, ikinci Doğuş olacaktır.” “…Millet kavramını, yüzyılımızın düşünürleri ve bilginleri, 19. yüzyılda Avrupa’da oluşan kavramla sınırlandırdılar. Oysa Kur’an-ı Kerim’de (millet) kelimesi aynen geçmektedir. Hristiyanlıkta dini cemaat vardır. Bu yüzden Avrupa’da millet mefhumu, çok sonraları doğmuştur. İslâm’ın terimleri ve müesseseleri kendine mahsustur. İslâm, cemaati değil, milleti tanır. Ancak bu millet; Avrupa’da oluşan milletle içerik bakımından aynı değildir. (İngiliz bursuyla okuyan tepedeki adamların; zalime Thatcher’in cenazesine ilgilerini unutmayın!) Avrupa’nın tanıdığı millet, temelde ırka ve dile bağlı, biraz da pratik olarak, şu bu siyasi, tarihi sebeplerle oluşmuş devlet ve ülke içindeki halk için kullanılan bir deyimdir. Oysa İslâm’ın millet kavramında, ırk, dil unsurları etkin değildir. Millet, İslâm anlayışında, aynı inancı paylaşan insanların şuurlu topluluğudur.
Millet, İslâm anlayışında, bir medeniyetin halkına verilen addır. Ve İslâm’ın milleti, teoride kalmamış, Peygamberimizin gününden başlayarak var olmuş, giderek genişlemiş ve gelişmiş. Dünyanın en büyük, en köklü, en ömürlü, en yüce, en ulu milleti olmuştur. Abbasi döneminde de bu millet vardı, Osmanlı döneminde de. Aslında şimdi de bu millet var ve yaşıyor. Ancak, bölünmüş, parçalanmış olarak. Giderek, millet şuuru da ne yazık ki kayboluyor. Oysa Avrupa’nın millet kavramı, insancılığa aykırı, zıt bir kavramdır. İslâm’ın millet kavramı ise insanlığı içerir, onu oluşturur, insanlık medeniyeti topluluğu anlamına gelir. 20. yüzyılda İslâm ülkelerinde de Batı tipi “millet” üretilmek istendi. O yüzden sun’î devletler ve devletçikler doğdu. Bugün İslâm dünyasını kıvrandıran buhranın temelinde, kendi büyük millet ve medeniyetimize bağlı millet anlayışını kaybedip yerine bu irili ufaklı sun’î ve taklit işi millet denemelerinin konması yatar. Aydınlar, gerçek millet kavramı bilincine varmadıkça bir çıkış yolu da bulunamayacaktır İslâm ülkeleri için.” Sezai Karakoç’un demokrasinin işlerlik kazanmasını sağlayan toplumsal adaletin sevgi temeli üzerinde tesis edilmesi için okullarda kazandırılmasını tavsiye ettiği temel değerler ise şunlardır: “İnançlı, yurt ve millet sevgisiyle dolu.
Merhametli, insanlık sevgisi taşıyan, hayvanlara eziyet etmeyen, onları koruyan, yaratıkların tümüne insanî bir gözle bakan, çalışkan, bilgili, çok cepheli, yeteneğinin kapasitesini sonuna kadar kullanan, tek tip ve tek boyutlu bir zihin ve ruh sahibi olmaktan uzak. Eleştiri, diyalog, insanca tartışma gibi aydın olmanın özelliklerini kullanmasını bilen, karşısındakinin hakkını teslim eden bir ahlâk yapısına kavuşmuş.” (İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, iktidara gelmeleri halinde, Mustafa Kemal'e ait olan ve içerisinde dinimize küfreden 'Medeni Bilgiler' kitabını okullarda okutacağını söylüyor.) Yuvarlak masanın yuvarlak adamlarının içinde “Gelecek Partisi” nin başında olup ilim adamı pâyesiyle oturanın Üstadın şu cümlelerini anlayabiliyor mu acaba? “Yaşanılan zamanı, geçmişten aldıkları ve geleceğe sunacaklarıyla birlikte düşünmek gereklidir. Bu şartlar yerine getirilmediğinde içinde yaşanan zamanın yitik ve âdeta yaşanmamış kabul edilebileceğini” söyleyen Karakoç, gelecek idealinin şekillenmesinde geçmişin bir takım zaferlerinin ve mücadelelerinin yeni nesil tarafından bilinmesinin gerekliliğine vurgu yapar ve şu ifadeleri kullanır: “Eğer, Birinci Cihan Savaşı’nda Çanakkale’de, Kafkaslar’da, Sarıkamış’ta Kanal’da, Gazze’de, Kudüs’te, Selman-ı Pak muharebelerinde ölenleri yeni nesillerimiz bilmiyorlar, unutmuşlar ya da hatırlamıyorlarsa, hatırlasalar da neden öldüklerini, hangi amaçla can verdiklerini bilmiyor ve anlamıyorlarsa, hangi medeniyet ve idealin, hangi yüce manevi değerlerin aşk ve heyecanı, fedakarlığıyla göz kırpmadan şehit olduklarını düşünemiyorlarsa…bugünü de anlamıyorlar demektir.” Tarih boyunca din, devleti insan mutluluğu yönünden kontrol altında tutmuştur.
Devlet ile dini tam yabancılaştırmak, ya da onları birbirinden tam koparıp ayırmak, ya da onları özdeşleştirmek, iki aşırı ucun ifadesidir. Kültürün, toplumun ve devletin ilkesini din oluşturmaktadır. Bu noktada İslam; sadece bir inanç sistemi değildir. İnsan toplumlarını yaşamının tamamını kuşatan bir yapıdır. Bir medeniyet olarak, İslam’ın tarihi, kültürel, sosyolojik yapısı toplumun ruhuna işlemiştir. Toplumlarında batı etkisi ile ortaya çıkan sekülerleşme, dinin hayatlarındaki her şey olan Ortadoğu toplumları üzerinde büyük bir yıkım getirmiştir. İslam geniş bir medeniyet çerçevesi olduğu için devleti çok dar şekillerle ve hükümet biçimleri ile sınırlamamış, tarihi sosyolojik şartlara göre ve her insan toplumunun bulunduğu dönemdeki anlayışa göre, İslami prensipleri dahilinde olmak şartı ile kendi özgün buluşlarını ve yorumlarını katarak yeni formlar meydana getirmelerine imkân tanımıştır. ‘Devlet’ ile ilgili yazılarına bakabilirsiniz. Tabii “Tayyip indirilecek!” söylemlerinizden vakit kalırsa…