Güncel olanın rüzgârıyla savrulduğumuz günler yaşıyoruz. Sahte gündemler bizi hep meşgul ediyor farkında olarak yahut olmayarak… Esasa taalluk eden, özü olan, hazza değil, hayra yönelik kalıcı gündemlere ihtiyacımız var. Sıkıştığımız, nefes almakta zorlandığımız, fıtratımızdan uzaklaştırıldığımız şu katı hayatın ötesine geçebileceğimiz “bir başka dünya” arıyoruz zaman zaman.
Hac mevsimi gidelim gitmeyelim bizi soluklandırıp, bize nefes aldırıyor. Fıtratımızı hatırlatıp, yaradılış gaye ve hikmetimize çağırıyor. Ölmeden de, “bir başka hayatın” ikliminde soluklanma, bir başka dünyanın daha mümkün olduğunu, yaşarken hissetmemizin adıdır Hacc! Sahte gündemlerden kalıcı gündeme davettir. Tahrip ettiğimiz hayatı, tamir fırsatı belki. Dünyevîleşen hayatımıza uhrevî nefes üfleyen, ölü hayatımızı dirilten, fanilikler içinde ebedîliğe yol açan mevsimdeyiz. Hac mevsimi yahut Hac gündemi. Gideniyle gidemeyeni ile, Müslüman toplumları derinden kuşatan, saran, sarmalayan bizi kendimize döndüren günlerdeyiz. Evrensel diriliş günleri ya da evrensel gündem! Hac Gündemi. Sembollerle bize dopdolu mesajlar veren gündem. Kur’an’ın sırf hac için kullandığı bir kavram Şeair. “Semboller” demek. Kur’an bu kavramı haccı ifade eden bir terkip olarak “Allah’ın sembolleri” (min şe’âirillah) şeklinde kullanır. Sembollerden söz edilen yerde dikkat kesilmek gerek. Çünkü her sembolün sembolize ettiği bir değer vardır. Haccı anlamak isteyen, ‘hac Allah’ın sembollerindense, bu semboller neyi sembolize eder? Allah bu sembollerle neyi anlatmıştır?’ sorusunu sormalı. Hac yolu, “hayat yolunu” sembolize eder. Bu yola çıkan kişi, hayatın bir yol (sırat), insanın bir yolcu, ibadetin yol azığı olduğunu fark eden kişidir. Yol yolcu için, yolcu hem yolun hem yolcunun sahibi olan Allah için yaratılmıştır. Haccın amacı, yolcuya yolun sonunu unutturmamaktır. Yolun sonunda yolculuğun hesabını vermek vardır. Hayatını avuçlarına alıp mahşere çıkmış, Hesap Günü huzurda durup ömrünün muhasebesini yapmış gibi. İşte bu yüzden hacca ‘mahşerin provası’ denmiştir. Sırtında kefeni temsil eden iki parça bezden müteşekkil ihramla hacı, bize çok şeyi hatırlatmalı. İhram, tıpkı ölüm gibi herkesi eşitler. Sırtına ihramını geçiren hacı, ‘toplumsal statü’nün geride kaldığının göstergesidir âdeta… Tıpkı, namazda başlama tekbirini alırken nasıl bütün dünyasını ellerinin üzerine koyup arkasına atıyorsa, hac yolculuğuna çıkan biri de ihramını giymekle elbiseleriyle birlikte geçici dünyasının geçici nimetlerinden soyunur. İhramını kuşanan hacı, Allah’a ahdini yerine getirirse, İslam ona hicret eder, sözünde durmaz ve kendini kirletirse, İslam ondan hicret edecektir.
Hac, terk ederek başlar. Haccın ilk öğrettiği şey budur. Çünkü hiç kimse terk etmeden bulamaz. Ayrılmadan kavuşamaz. Mahrum olmadan nail olamaz. Değere kavuşmak için fiyat terk edilir. Büyüğe kavuşmak için küçük terk edilir. Sevaba kavuşmak için günah terk edilir. Yüceye kavuşmak için alçak terk edilir. Kâbe’ye kavuşmak için sıla terk edilir. İçe kavuşmak için dışa veda edilir. Kefeni temsil eden ihram ile bütün üniformalar terk edilir.
Hac daveti, “insanlığa” yönelik bir davettir. Hacca giden her şuurlu müminin içinde hissettiği en derin kaygı: ‘Acaba haccım kabul oldu mu?’ Allah’tan başka hiç kimse, hiçbir ibadet için “kabul” garantisi veremez. Zaten Allah Resulü de hacca ait müjde taşıyan hadislerinde, “mebrur olmuş bir hac” şartını koşar. Peki, bir hac nasıl mebrur olur?
Hac bir avantaj değil sorumluluktur. Tıpkı zekât verecek servete sahip olup da zekât vermek gibidir. Üzerine hac farzı terettüp edenin hacca gitmesi bir mükellefiyettir. Nice gidenlerden Kâbe kaçtığı gibi, nice gidemeyen âşıklarının yüreğini Kâbe bir hacı gibi gider tavaf eder.
Allah Resulünün veda haccı, hayatının ümmete vasiyetidir. Bu yolla, yaşadığı örnek/model hayatı kodlar ve semboller üzerinden aktarmıştır. “Haccınızı benden alın” derken, aslında “Razı olunmuş bir hayatın kodlarını benden alın” demiş oluyordu aynı zamanda.
Sözün özü şudur: Hacca gitmek başlamaktır, bitirmek değil; “Allah’a söz vermek”tir, “Allah’tan söz almak” değil; sorumluluktur, avantaj değil! Teşrifat hiç değil. Gidebilen öyleleri var ki, Kâbe’nin yanı başında bulunduğu halde Kâbe ondan kaçar. Ama gidemeyen öyle Kâbe âşıkları da var ki, Kâbe onu ziyarete gelir. Hac için yola çıkan Abdullah b. Mübarek, aç biilaç hallerine muttali olduğu yetimlere Hac için ayırdığı bütün yol parasını verdiği için, yarı yoldan geriye dönmüştü. Gidemeyenlerin haccına muhteşem bir misal.
Müminlerin annesi Ümmü Seleme’nin bir sorusu üzerine, Rasulullah haccı cihad olarak niteler. Cihad, insanın Allah ve O’nun davası için sergilediği üstün gayret. Yani haccı hayata taşıma cehdinden başka bir şey değil. Haccı zayi etmek, hayatı zayi etmekle eş değer görülmüş. Haccı kazanmak da, hayatı kazanmaya bedel kabul edilmiş. Sebebini anlamak için, haccı özetlemek lazım. Deneyelim: İhram, varlığa hürmeti ve hududa riayeti temsil eder. Telbiye, ilahi davete icabeti temsil eder. Arafat, marifeti temsil eder. Meş’ar, şuuru temsil eder. Cemerat, şeytanla ve onun emrine giren güdülerle, kötülükle ve zulümle mücahede ve cihadı sembolize eder. Kurban kurbiyyeti ve kayıtsız şartsız teslimiyeti temsil eder. Tavaf, Allah-insan sözleşmesinin altına atılmış fiili bir imzadır. Evrensel koronun ilahisine gönüllü katılımı temsil eder. Sa’y, hayatı ebedi bir hicret ve kendini müebbet muhacir bilip, var oluş amacını gerçekleştirmek için ömürlük sa’y u gayreti temsil eder.
Özetin özetini yapacak olursak; Kısaca hac; varlığa hürmet ve hududa riayet, şuur ve marifet, mücahede ve cihat, kurbiyet ve teslimiyet, ilahi sözleşmeye sadakat, kâinata aidiyet, hakka hicret ve sa’y u gayretten ibarettir. Hac ve Kurban gündemimiz.