… Muhafazakârların hatta şekli dindarların, Kemalistlerle aynı çizgiye gelmeleri hem çok üzücü hem de çok vahimdir, fecaattır. Daha üzücü olan da hiç kimsenin böyle bir birlikteliğin yanlış olduğunu söylememesi, yazmaması. Tarihi şahsiyetler tarihe mal olmuşlardır. Yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla, günahlarıyla, sevaplarıyla. Hakaret etmeden, itham etmeden, samimiyet içinde konuşulması ‘ikaz görevi’nin yapılması gerekmez mi? Biz esaslı, kaliteli, seviyeli sorular ve cevaplarla yanlışları, hataları, ifratları düzeltmemiz gerekirken, bunu yapmayıp sadece Atatürk kutsaması ve putlaştırması yapıyoruz. İyi de Atatürk bir put muydu, din kurmuş kutsal biri miydi, kendini bir put olarak mı ilan etmişti? Dünyanın hiçbir yerinde böylesine ‘putlaştırma’ uygulaması yoktur. ‘Atatürk Türk milletinin ortak değeridir’ denilerek kutsanan kişi kutsal bir kişi midir, kusuru, hatası, vebali yok mudur, masum mudur? Masum ve mahfuz olanlar sadece Peygamber’lerdir.
Vatanını, milletini seven istiklal ve istikbalimizin sembolü ay yıldızlı bayrağımızın dalgalanması altında İstiklâl Marşımızı okuyarak gurur duyan gençlerimize ‘din-dil-tarih şuuru’ vermeyelim mi? Ne zaman kafanızdaki şablonun dışına çıkacaksınız? (Demokrasi, laiklik, inkılap, vs.) Kendi değerlerinizi yaşamasanız bile ne zaman öğrenip, sloganlardan kurtulacaksınız? Algı operasyonu yapmaktan, bu milletin değerlerine, mukaddeslerine yapılan imha ve tahribatları savunmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?
“Yalan söyleyen tarih utansın!” diyen tarihçilerimizin yazdıklarına bir göz atmayacak mısınız? Yazılan tarihi değil, doğruları/hakkı/hakikati öğrenmeyecek misiniz? Din/dil/tarih sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Meselâ Abdülaziz Han’ın şahadeti, Abdülhamid Han’ın Yahudi’ye İsrail Devleti kurmalarına izin vermeyişi, bütün emperyalist devletlerin uğraştığı, en zor dönemde 33 sene Osmanlı’yı yıkılmaktan koruyan bu padişaha atılan iftiraları, hakkında uydurulan yalanları, takılan ‘kızıl sultan’ yaftalarını, bunların etkisiyle yaptığınız hatalardan ne zaman döneceksiniz? Vahdeddin’i devreden çıkarmadan Samsun’a gidişin gizli olmadığını, vatan hainliğinin bulunmadığını, devletin malına gösterdiği hassasiyetten dolayı hiçbir şey götürmediğini, borçlu yaşamaktan tabutuna haciz konduğunu; ne zaman bileceksiniz?
M. Kemal’i de tarihi seyir içinde sağlam/sahih kaynaklardan tarihi bir tahlil yapmayacak mısınız? İstiklal Harbi öncesini, sonrasını, son dönemi (yapılan/yaptırılan inkılapları) ilmi, objektif, peşin hükümsüz öğrenmeyi hiç mi düşünmeyecek misiniz? Ya ümmeti başsız bırakan hilafetin kaldırılması meselesi. Erzurum Kongresini, Kâzım Karabekir Paşanın emrine girmeye gelen M. Kemal’in K. Karabekir Paşanın kendisine selam çakmasıyla komutan olduğunu, en büyük kahramanlardan olan, K. Karabekir Paşanın İstiklal Mahkemeleri’nde idamla yargılanmasını, yazdığı ‘İstiklal Harbimiz’ kitabının nasıl toplattırılıp yaktırıldığını, Ali Şükrü Bey’in nasıl öldürtüldüğünü, öldüren Topal Osman’ın konuşmaması için vurdurtulduğunu, vs. Hiç mi araştırmayacaksınız?
Hiçbir önemli harbin (hele İstiklal Harbi gibi) tek adamla kazanılmadığı/kazanılmayacağı, Tek Parti/Tek Şef dönemlerini tahkir ve tahrik etmeden, hakaret ifadesi bulundurmadan, seviyeli, kaliteli adamlara yakışır şekilde konuşup tartışılıp; hak ve hakikatte, doğrularda, güzelliklerde, buluşulacağını ne zaman göstereceğiz?
Meşhur ilim adamları, siyasiler, vs. ‘Atatürk tartışılmaz, laiklik tartışılmaz’ diyorlar.
Ne kadar yanlış! Kafa karıştırılırken ses çıkarmayanların, yalan yanlış yazılan/yazdırılan tarih kitaplarına giren uydurmalar ‘tartışılmaz’ öyle mi? Yazıklar olsun! İdeali, kutsalı, kendi değerleri verilmeyen veya gölgede kalan bir topluma M. Kemal’i ‘ortak değer’ olarak söylemekle nelere çanak tuttuğunuzu hiç mi düşünmeyeceksiniz?
23 Nisan 1920’de Kur’an-ı Kerim’lerle, dualarla Cuma günü açılan meclisi, bu birinci meclisin kapatılıp, kendi kadrosundan müteşekkil, ‘emir kulları’dan ibaret ikinci meclisin açılmasını, sonrasında başlayan inkılaplar konuşulmayacak mı?
Türkçe Ezan! Cenaze namazı kıldıracak adam bırakmayan, İstanbul’un fethinin sembolü Ayasofya’yı camilikten çıkartıp müzeye çeviren, asli ezanı yasaklayan, hafıza kaybına sebep olan harf inkılabını yapan/yaptıran, kadınımızın hürriyete kavuşturulması adı altında iffet ve hâyâ perdesinden sıyrılıp teşhir metaı haline getirilmesine varıncaya kadar yapılanlar, yaptıranlar (saklansa bile) bilinmeyecek mi? Batı’nın rezilliklerinin ‘uygarlık’ adına getirilmesini, İslâm’ın hayattan çıkarılıp tamamen dışlanmasını, tehlikeli görülüp gösterilmesini, vs. Bunlar, yapanlar hiç bilinmesin mi?
Cemaatler: Türkiye’de, yasal olarak tanınmasa da geleneksel tasavvufi-dini yapılar genelde ‘cemaat’ olarak adlandırılır. Cemaat tanımı çok daha kapsayıcı olmasına rağmen pratikte bu şekilde tanımlanan, örgütlenen ve toplumu etkileyen bu yapılarla siyaset ilişkisi hep sıkıntılı, çelişkili ve yer yer sancılı olmuştur. Bu durum büyük ölçüde devletin, ülkenin, memleketin toplumsal realitesi ile barışmaması ve kültürel kodlarını tanımamasının bir sonucu ortaya çıkar. Buna rağmen cemaatler gündelik siyasetten, politik ilişkilerden uzak durma prensibiyle yapılandıkları için Anadolu’da rağbet görür, halk tarafından benimsenir.
Bu sessiz potansiyel, ya bizzat siyasiler tarafından keşfedilip sahaya sürülürler ya da bu yapılar siyasetin cezbedici yanlarını kendileri keşfedip politik aktör haline gelirler. Yakın siyasi tarih şunu göstermiştir ki, üst siyaset adına tebliğ, eğitim, irşad, insan yetiştirme misyonunu terk eden, cemaat olarak tanımlanan her yapı kaybetmiştir. Kendi varlık alanında zemin kaymış, ağırlıkları, misyonları, inandırıcılıkları kaybolmuştur. (Merhum Akif Emre’den notum.) Hani demokrasi tahammül rejimiydi? Atatürk put hâline getirilmedi mi? Dünyanın hiçbir yerinde böylesine bir uygulama yoktur. Bu milletin kimliğini tepeden topyekûn ve zorla değiştirmeye, paganizmi dayatmaya, yeni kutsallar ihdas etmeye tahammülümüz yok beyler! Devir kendi kutsalımıza, kendi değerlerimize, kendi kaybettiğimiz medeniyetimize dönme devri. İdeolojik olarak bakmıyor, sadece insanımızın sürü muamelesi görmesine, en küçük bir tepkinin bile rejim meselesi haline getirilmesine üzülüyorum. (Devam edeceğim İnşallah.)