15 Temmuz belli günlerde hatırlanan gün ve gece yapılan günlerden değildir. Bugün ile ilgili yapılan/yapılacak olan bütün programlar; olaylar, hatıralar, çekilen sıkıntılar, verilen şehitler, gaziler ile süslenir, ibret almaya vesile olur, dersler çıkarmamızı sağlar.
15 Temmuz; mâzi/hal/istikbal çizgisinde değerlendirip, darbe ve darbe teşebbüslerinin sebeplerini mutlaka fikir, ilim, yetişen yetiştirilen kadro açısından da tahlil edilmesi, değerlendirilmesi, sebep sonuç irtibatının da unutulmaması gerekir.
15 Temmuz, dünya tarihinde gerçekleştirilmesi imkânsız gibi görünen inanılmaz bir destanın yazıldığı gündür. O gece insanlar düğüne bayrama gider gibi gitti. Vatanı, milleti, ümmeti için canını vermeye/şehit olmaya. Meydanlarda haftalarca sabahlanarak tutulan nöbetler, uykusuz geceler, yaşanan teyakkuz hali tam bir uygulamalı yaygın eğitimin nasıl yapılacağının da göstergesidir. “Allah’ın bir kuldan azıcık rızası her şeyden büyüktür” âyetinin de tecellisidir. Bu diriliş, bu direniş, 21. yüzyıla maya olacak bir duruştur.
60 ihtilali sonrasında evine kapanıp Menderes için ağlayan, sokağa bile çıkıp tavır koymayan bu millet, içine akıttığı göz yaşlarını, tavır koyamama pişmanlığını 15 Temmuz’da göstermiştir. Bu millet; 15 Temmuz’da direnişi, darbecilere koyduğu tavrı, Cumhurbaşkanı ve Başbakanına sahip çıkmasıyla da tarihten ders alıp, tarihe de ders vermiştir. Milletinin günahlarının da ‘keffareti’ni ödemiştir.
15 Temmuz’u darbenin yapılacağı gün olarak tesbit edip, 250 şehit ve yüzlerce gaziye sebebiyet verenler ‘mutlak itaat’ adı altında kendi yapılarını, o yapı içinde yetişme tarz ve ilkelerini “Din” haline getirdiler. yetlerle, hadislerle, Allah Resulünün sünnetiyle yaşayıp, hayat tarzına ölçü olarak bunu koymaları gerekirken ‘hedefe ulaşmakta her yol mübahtır’la hareket ettiler. İdrak mahrumiyeti, algı yanılması, yaşanmamalıydı/yaşatılmamalıydı. Şeklî ve dindışı emirlerle yetiştirilen kitle; oturarak besmeleyle su içerken kendilerine savunmasız karşı gelenleri, ellerindeki silahlarla öldürmekten, bindikleri tankın önüne çıkan silahsız, savunmasız insanlarımızı ezmekten öldürmekten geri durmadılar. FETÖ meselesinde meydana gelen ifratlar, sapıklıklıklar, yanlışlar, gayrı meşrûlukları doğru ve meşrû kabullenmelerin temeli; “Allah ve Resulü” ölçüsüne uyulmayıştır.
Kendilerine emanet olarak verilen bu milletin evlatlarını, kendi düşünce ve yetiştikleri yetiştirildikleri yerin ölçüleriyle zehirlediler. Bu asil millet; “Allah’a isyanda kula itaat edilmez” hadisinin gereğini yaptı. Hayatın her kesiminde, sevgi ve nefrette de ölçüyü kaçırmadı. “Allah için sevmek, Allah için buğz etmek” düsturu da unutuldu, unutturuldu. 15 Temmuz’da şehitlik ve gazilikle bedel ödeyenlere bile karşı olanlar; cezayı sadece katillikten, mütecavizlikten ibaret görenler, FETÖ çetesiyle irtibatlı olmanın da suç olduğunu kabullenemez hale getirildiler. Soruları çalmanın, hak etmediği yerlere ve görevlere getirilmenin, getirildiği makamlarda millet ve devlet düşmanlarının emrine girmenin suç ve ihanet olduğunu hiçbir zaman düşünmediler. Çünkü tamamen robottular. Meyyiti müteharrik’tiler. PKK’yla CHP ile Türk Devletinin düşmanlarıyla beraber hareket eder hale gelmişlerdir, getirilmişlerdir. ABD’nin, Almanya’nın, Fransa’nın ve diğer Türkiye Devletinin düşmanı olan devletlerin uşaklığını yaptılar. Dindarlık kılıfıyla hareket edenlere ‘mutlak itaatın Allah’a ve Resulüne yapılacağı’ dini eğitimin temelinde öğretilmesi gerekmez mi?
Hâlâ âyet ve hadis gölgede kalırken darbe teşebbüslerini dini, ilmi, evrensel değerlere dayandıramayıp algı, beyin, kendi değerlerinden uzaklaşma uzaklaştırma operasyonlarına teslim oldular. 15 Temmuzlar sadece yaşanan olayların konuşulduğu üzüntülü/hüzünlü gün olarak mı hatırlanacak? Siyer ve hadis kitaplarımızda zikredilen şu husus; amel ettiğimiz takdirde birçok yanlışın, hatanın, vebalin önüne geçmez mi? Peygamberimiz seriye olarak gönderdiği askerler (sahabeler) arasındaki şu konuşma ve Peygamber tavrı bizler için de ölçü olmalı. O da şudur: Peygamber Efendimiz bir gruba (seriyye) askerî görev vermiş, başlarına da Abdullah b. Huzâfe’yi geçirmişti. Abdullah bir sebeple öfkelenmiş, emri altındakilere odun toplayıp yakmalarını, ateş olunca da içine girmelerini emretmiş. Emri alanlar tereddüt içinde kaldılar. Bir kısmı “Komutana (ülü’l-emre) itaat edilir” diye ateşe girmeye teşebbüs ediyorlar, bir kısmı ise “bu itaatin, buyruğun meşrû olmasına bağlı bulunduğunu” düşünerek onları engelliyorlar, “Biz ateşten kaçarak Peygamber’e katıldık” diyorlar. Huzeyfe’nin de siniri geçtiği için sakinleşmiş, ateşe gir emrini söylememiş. Bu çekişme devam ederken ateş sönmüş. Seferden dönünce durumu Resulullah’a arz ettiler. Peygamberimiz: “Ateşe girseydiler kıyamete kadar ondan kurtulup çıkamazlardı. İtaat ancak meşrû emre olur” buyurdu.
15 Temmuz; Devletin, milletin, ümmetin menfaatini şahsi menfaatten üstün görme, değerlerimizi kaybetmeme, aidiyetimizi unutmama, milli kimlik ve kişiliğimizi kaybetmeme özelliklerimizi ihya hareketidir. Bu milletin Allah’ın lütfuna mazhar olduğu tarihtir 15 Temmuz! “Allah için sevme, Allah için buğz etme” hassasiyetimizi de kaybetmediğimizi gösterir 15 Temmuz! Milletin devletine sahip çıkıp bütün oyunları bedel ödeyerek (canıyla, malıyla, vs.) bozan, darbe teşebbüsünde bulunan içimizdeki ihanet şebekelerinin, dışımızdaki devletimizi yıkmak isteyen ‘şer odakları’nın tam bir fiili derslerini aldıkları harekettir. Gerek Türk tarihine gerekse dünya tarihine geçen bir olaydır. Ayrıca ‘liderlik dersi’ de vermiştir. Bu millet yüz senedir öncü lider beklemektedir. Recep Tayyip Erdoğan’ın tarihi davetine icabet ederek millet oy’una sahip çıkmış, getirdiği iktidarı yıktırtmamış, milletine rağmen hiçbir ihtilal gücünün hâkim olamayacağını da göstermiştir. Dikkat edilmesi gereken mesele; 15 Temmuz’un festivale, merasime çevrilmemesidir.
Türkiye üzerinde oynanan oyunu/oyunları bozma günüdür 15 Temmuz! Dersler/ibretler/tarihe geçme günleridir. 15 Temmuz’da Devlet; şebeke ve emperyalist devletlerin uşakları tarafından ele geçirildiği için ‘Milletin Devleti’ olamamıştı. Darbe ve işgal girişimini, Türkiye’nin istiklal ve istikbaline yapılmış çok yönlü saldırıyı bu millet tarihte pek benzeri olmayan destansı bir direnişle püskürttü. 15 Temmuz; darbecilere büyük darbe indiren bu milletin tarihe bastığı mührün günüdür. 15 Temmuz; üzerine sürülen tanklara, atılan bombalara, göğsünü siper ederek tarihe geçtiği gündür. Bütün askerî darbeler, dış güçlerden habersiz yapılmadı. 27 Mayıs’tan, 12 Eylül’e, 28 Şubat’tan 15 Temmuz’a varıncaya kadar. Aradaki ihtilal teşebbüsleri dahil. Lider Türkiye’nin ve emperyalist devletlere ilk defa meydan okuyan liderinin durdurulması için bütün batasıca Batı birleşti. Türkiye; darbe üstüne darbe yedi ama 15 Temmuz’da asla pes etmedi, devletine ve liderine sahip çıktı. 28 Şubat; ‘irtica’ maskesini kullanarak İslâmî omurgaya büyük darbe vurdu. 15 Temmuz ise; daha sinsi ve son derece tehlikeli bir yol izledi, bir “cemaat” kiralandı ve ülkenin darbe ile işgal edilmesinde kullanıldı.