İnsanoğlu meraklı ve öğrenmeye meyilli bir fıtratla yaratılmıştır. Söz konusu duygusunu besleyecek her türlü kaynağı kullanmak için çaba sarf eder. Bu merak duygusu aşırıya kaçınca her işte olduğu gibi nazik bir şekilde ifade edersek başı belaya girer.
Merakla ilgili anlatılan yüzlerce fıkra, menkıbe ve hikâyeler edebiyat literatürümüzün içinde hatırı sayılı bir yekûn tutar. İşte merak duygularımızı beslediğimiz iletişim araçlarının her türlüsü görsel, işitsel, sosyal medya televizyon vb. kaynakların topluma karşı olan sorum(suz)lulukları konu edineceğiz.
Herhangi bir insandan bahsederken kişinin ahlaki vasıflarını zikrederiz. İyi veya kötü sıfatları ile hafızamızda yer alır ve ona göre bir davranış tutumu sergileriz muhataplarımıza ya över ya da yereriz.
Aynı davranış ilkesini kurumlar, şirketler içinde uygularız. Muhataplarımızdan asgari ahlaki seviyeyi bekleriz. İşte bu kurumlardan basın ve basının içinde yer alan mensupları da bu ilkenin ölçülerinde değerlendirilir. Basın için hazırlanmış büyük bir mevzuat, sayfalarca “Basın etik Kuralları” hazırlanmış olmasına rağmen kimse kendini bunlardan sorumlu tutmuyor kendi kafasına, meşrebine, siyasi tercihine, çıkar ilişkilerine göre insanların merak duygularını bu şekilde istismar ediyor.
İster yerel ister ulusal olsun şu anda bir basın ahlakından bahsetmek neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Kamu adına hizmet vermeye çalıştığını iddia eden basın ve mensupları kendi kişisel çıkar ve gayeleri için ellerindeki bu medya gücünü pervasızca kullanmaktan çekinmiyorlar. Örnek görmek isteyen şöyle bir gazetelerin arşivlerine bir bakıversinler ne dediğimiz daha net anlaşılır. Mesela Mardinimizi örnek alalım artık sayısını bilemediğimiz internet sayfaları bir o kadar sosyal medya hesapları varken şimdiye kadar Mardin’in sorunlarını açıktan ve ahlaki zeminden kopmadan dile getiren bir yazı bir manşet göremezsiniz. Mardin’in hiç mi sorunu yok her şey güllük gülistanlık mı?
Uzak doğunun bir deyimidir “ tuhaf zamanlarda yaşamak” gerçekten tuhaf zamanlarda yaşıyoruz. Aldığı borcu ödemeyen adamdan borç ahlakı, devletin imkânlarını kullanarak devlete karşı iş tutan adamdan kamu ahlakı, yalancıdan dürüstlük dersi alıyoruz. Bu örnekleri çoğaltmak o kadar mümkün ki onu da sizlere bırakıyorum…
Aslında haberciliğin temel kurallarından en önemlisini Kur’an-ı Kerim bize Hucûrat Süresinde şöyle tarif ediyor; “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın”
Bugün bize haber diye getirilen, köşe yazısı diye sunulan her şeye maalesef bu gözle bakmak zorundayız. Çünkü daha sonraları gerçekten söz konusu haberin içeriğindeki kişi, kurum tamamen masum hakkında yazılanın yalan ortaya olduğu çıkıyor ama bir kere insanların kafalarına bu şekilde imaj oluşturup linç yedikten sonra iş işten geçiyor ahlaksızlık o seviyeye gelmiş ki doğrusu çıktığı halde doğrusu yazılmıyor.
Hele bazı tipler türemiş “Maazallah” şimdi muhatap alacaksın adam sancaklar, almasan bu sefer yediği halt yanına kâr kalacak. Kendisi üç kelimeyi bir araya getirmekten aciz kalmış sağa sola ders vermeye çalışıyor. Zamanı gelince bunları ve benzerlerini yedikleri haltlarla birlikte yazacağımızdan emin olsunlar.
Haddini bilmek ne kadar güzel bir erdemse, haddini aşana haddini bildirmek de o kadar güzel bir erdemdir.Haddini bilmeyene haddini bildirmek, kırk yetimi giydirmek gibidir.
Haddini bilenlere selam olsun!
KIR'ATIM