‘Müslümanım’ demek kolay, fakat tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi Müslüman etmek zordur. Kendi değerleri verilmeyen, sun’i kutsallarla uyuşturulan insanımız ‘cinnet toplumu’ haline getiriliyor. Makul, mutedil, insaf ve anlayış içerisinde normalleşmeye, meselelerimizi objektif, ilmî ölçülerle tartışmaya, konuşmaya, samimiyetle dertleşmeye o kadar ihtiyacımız var ki… Kırmadan dökmeden, itham, iftira, yalan ve suizandan uzak birbirimize tahammül göstererek konuşabilsek. Ama ne mümkün…
İslâm’a göre asıl ve muteber olan; kişinin kendisini ne olarak tanımladığı değil, İslâm’ın onu ne olarak tanımladığıdır. İslâm’la Kemalizm’in birbiriyle bağdaşmasını imkânsız kılan temel mesele; hayata bakış ve onu algılayış farklılığıdır. İslâm, “Allah’a karşı kayıtsız şartsız teslimiyet” demektir. Allah’a rağmen Müslüman olunamayacağı, mutluluk, güvenlik, özgürlük ve adaletin gerçekleşmeyeceğine inanan insandır Müslüman. Bir Müslüman hayatını; Allah’ın arzusu istikametinde düzenleyen, O’nu razı etmeyi hayatının hedefi olarak ortaya koyar. Peki, Kemalizm’in teklifi nedir? Bilhassa şu günlerde yaşadıklarımız... Hayatı parçalamak, din-devlet bağlarını koparmak, hayatı kutsaldan arındırmak, ayırmak ve insanla kutsalı birleştirmemek. Hafıza kaybına uğramış/uğratılmış insanlar gibiyiz. Bu millete kavramları unutturmakla kalmadılar, ‘algı operasyonu’ yaptılar. Ölülerimizi kutsal hale getirmeyelim. Ölümsüz canlı/cansız hiçbir varlık yoktur. Kutsalından habersiz olanlar; bilerek veya bilmeyerek paganizm, panteizm, deizm ve nihilizm ile direkt veya dolaylı buluşurlar.
Türkiye yüzyılı unutuldu. Atatürk yüzyılına dönüştü. İçimiz dışımız Atatürk oldu.
AK Partinin hedeflediği yüzyıl kutlamaları bu muydu? Bu mu olmalıydı.
Milliyetçi Atatürkçüleri kazanmak için aradaki engel unsurları kaldırmayı sizin siyasetiniz icabı hoş karşılayalım. Ama bugün sizin yaptığınız tam bir Kemalizm yağcılığı hâline getirildi. Etrafınızı fanatik, şovmen, riyakâr, eyyamcılar sarmış. 15 Temmuz gibi bu milletin ilk defa “millî bir duruş ve direniş” gösterdiği yapan ve yaptıranlara tarihi bir ders verdiği günü bile istismar ettiler. Hiç ilgisi olmadığı halde asılan posterlerden tutun, bayrağımızı bile kullandılar. Mustafa Kemal portresi yerleştirerek bayrağımızdaki Ayyıldız gölgede kaldı kapatıldı âdeta.
Siyaseti çok iyi bilen Erbakan hocamızın düşünüp, konuştuğu ama uygulamaya koyamadığı (Ayasofya’nın camiliği, Taksim’e camı yapılması, başörtünün serbest bırakılması, İmam Hatiplilere yapılan zulmün kaldırılması, vs.) bunları gerçekleştiren lider Türkiye’nin lideri, Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 yıllık iktidarında Kemalizm’in zirveye oturmasını bu millet kolay kolay affetmez.
Halkın imanlarının zedelenir hâle gelmesinin vebali çok büyüktür, gayretullaha dokunur. Kuşatılan, yanına doğruları, hakikatleri söyleyerek ‘ikaz görevi’ni yapabilecek, halkın nabzını tutan, yanlışları söyleyebilecek insanların, Allah rızası’nı her şeyin üstünde tutanlardan müteşekkil kaliteli dâvâ adamlarının yerini menfaatçiler almış, merkeze oturmuşlar, oturtulmuşlardır.
İfrat ve tefrite düşmeyen daha mûtedil olarak bildiğiniz birilerini görevlendirin de bugüne kadar yapılanları size değerlendirsin ve size bir ayna tutsun bakalım önünüze ne çıkacak?
9.05’de hastahanelerde bile sirenin emrine girerek hastasını bırakıp saygı duruşu için kendini gösteren, yaptıklarının dine-imana-örf ve âdetlerimize uyan tarafı var mı yok mu sorusunu bile kendisine soramaz duruma getirilen insanımıza neyi ne kadar, nasıl anlatabilirsiniz.
Okullarda yapılan törenlere bakın ‘tek adam, tek lider, tek önder’ dedirtilerek zihin dünyaları kirletilmektedir. Dijital işgalin ağından toplumu kurtarmayı bırakın, ağa takılıp kalmış durumdasınız. Ya kendinize, Dâvâ’nıza döneceksiniz ya da yaptıklarınız unutulup gidecek “müflis” durumuna düşeceksiniz.
Türkiye’de bu yapıyı yerleştirenler; hiçbir zaman sizi kendileri gibi kabul etmeyecekler. Cumhuriyet’in 100. yılını kutlayalım derken son yüz yıldır Atatürkçülük sopasıyla ezilmiş Müslüman kesimi rencide ediyorsunuz. Bunun size kârı(!) “dostlarınızı kaybetmek, karşıtlarınıza yaranamamak” olacaktır. Bundan daha ileri firasetle gördüğünüz bir öngörü varsa açıklayın da biz de sizinle beraber gittiğiniz yere sürüklenelim. Sizden kopmayalım. Böylece bizim gibi düşünen seçmen tabanını kaybetmeyin!
Unutmayın ki: Menderes koruma kanunu çıkardı yine yaranamadı. Lütfen size sadece oy değil, gönül vermiş Müslüman kesimin kalbî ümitleriyle oynamayın.
Muhafazakârların hatta şekli dindarların, Kemalistlerle aynı çizgiye gelmeleri hem çok üzücü, hem de çok vahimdir, fecaattır. Daha üzücü olan da hiç kimsenin böyle bir birlikteliğin yanlış olduğunu söylememesi, yazmaması.
Tarihi şahsiyetler tarihe mal olmuşlardır. Yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla, günahlarıyla, sevaplarıyla…
Hakaret etmeden, itham etmeden, samimiyet içinde konuşulması ‘ikaz görevi’nin yapılması gerekmez mi?
Deizmin yaygınlaştığı bir yerde, dinin bütün temelleri aşınır ve varlık sebebi sorgulanır. Din, zamanla anlamını yitirir, hayattan uzaklaşır, silinir gider. Toplumu ayakta tutan, dinamizmini, tarihî derinliğini ve kültürel zenginliğini sunan en önemli kaynak olan İslâm’ı yitiren bir ülkenin çocukları kendilerini de ülkenin bağımsızlığını da varlığını da koruyamazlar.
Filistinlilerin onca akan kana, onca katliama ve yıkıma karşı gösterdikleri direniş, verdikleri haysiyetlerini koruma savaşı, bunu da güçlü, sarsılmaz bir imanla yapmaları, Batı’da kitlelerin, özellikle de gençlerin hem Filistinlilere sempatiyle yaklaşmalarını hem de bütün Batılı başkentlerin, ülkelerindeki yasağa rağmen yasakları delerek sokakları hınca hınç doldurmaları, insanlığın vicdanının patlamasına ve ortaya küresel intifada diyebileceğimiz büyük bir protestonun, küresel öfkenin patlak vermesine yol açtı.
Biz son iki (29 Ekim ve 10 Kasım) günlerinde yaşadıklarımız/yaşattıklarımıza bakarsak bırakın mazlumları kurtarmayı, kendimizi kurtaramayız.
Dünyanın hiçbir yerinde böylesine ‘topluca tabulaştırma’ uygulaması yoktur. M. Kemal’in portresi bayrak muamelesi görüyor. O portredeki zat, ay yıldızdan daha mı önemli?
O mu ortak değer, ay yıldızlı bayrağımız mı? Bayrakta hiç kimsenin portresi, silüet olmaz/olamaz.
Tabulaştırmanın sınırı olmadığı için yansıması her yerde görülebilir. Milletin, ümmetin, insanlığın umudu biziz. Aidiyetimizle uzaktan yakından ilgisi, irtibatı olmayan bir yapının meddahlığı bizi putperestliğe götürür. Bizi var kılan değerlerimiz dinamitlenirken bizim sürüleşmemiz, “Mümin Kimliği”ğimizi yaşatmaz öldürür.