ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Eğitim-Öğretim Dertleşmemiz

Bugün akıllı tahtaların, tabletlerin, cep telefonlarının, müzikçalar aletlerin ekranlarına dokunarak hemen her şeye ışık hızıyla ulaşabilen çocukların bir 'hız delisi' olduklarından/olacaklarından şüphe yok. Okullarımızda teknik donanım fazlasıyla var. Fakat 'insan ve ruh’ yok. Çocukları, gençleri iyi bir örnek insana temas etmeden hayata nasıl hazırlayacağız, hangi teknoloji harikasıyla? Eğitim; bir nevi kendi ruh köklerinden gelen kültür mirasının gelecek nesillere intikalini sağlayan süreç değil mi? Eğitim; toplumdaki sosyal veraseti (medeniyet, ahlak vs.) iletmesi gereken bir vasıta değil mi? İnsanlığın hayrına olacak ve hayatını daha anlamlı kılacak bir eğitim sisteminin, nicelik eksenli değil, nitelik eksenli olması şarttır.  “Gömlek yanlış düğmelenmeye başladı mı, bütün ilikler yanlış gider.” Her eğitim meselesini dile getirdiğimizde hep bu söz hatırıma gelir. Baştan insan fıtratını kaale almadan bir yapılanmaya gidilirse çözüme ulaşılamaz. Hayatımızda yer vermediğimiz ‘ölçü ve denge’ çocuklarımızın eğitimine de yansıyor.  Bilmiyoruz ki, ders çalışmaktan baş kaldıramayan bir öğrenci iyi yetişemez.  Ona düşünce, karakter eğitimi vermeye vakit kalmaz. Sonunda o hale gelecek ki, mecburiyetler kalktıktan sonra kitabı eline almayacak Ömrü uzmanlık çalımlarıyla geçecek. Düzenin altında kalacak. Düşünce boşluğunu sloganlarla doldurmaya çalışan sömürü modalarının peşinden gidecek. Böyle bir eğitim olmaz. Şartlandırma, kalıplaştırma, eskisinden daha çoktur. Ruhu ve zekayı mahsur kılma, daha şiddetlenmiştir. Gelişme hürriyetini yok eden baskılar daha da artmıştır. Çok yönlülüğü engelleyen sınırlamalar daha da keskinleşmiştir.  En önemli meselemiz öğretmen meselemiz. Başarılı bir öğretmen, çocuğun eğilimini ve kabiliyetlerini daha anaokulunda fark eder. İlköğretimde aşağı yukarı çocuğun durumu netleşir. Matematik midir, sözel dersleri midir, her ikisi vardır da birine daha mı yatkındır? vs. Kaliteli bir öğretmen tavsiyesi: “Çocuğu yarıştırmayın. Eziklik hissetmesin diye notlarını düşürmedim. Çünkü, kendine güvenini şimdiden kaybederse; yapabileceğini de yapamaz. Çocuğu mesleki alana yönlendirin.” Mahalle kavramının kaybolmadığı, komşuluk münasebetinin kesilmediği, insani ilişkilerin bitirilmediği, insanımızın yalnızlığa mahkûm edilmediği günleri hatırlayın. ‘Kast sistemi’ yoktu.  Asıl baskı ve özgürlüğe müdahale şimdi var. Çünkü “koruma” ve “sahiplenme” sorumluluğu yok. Çocuğun başarısı veya başarısızlığı, başkalarına ait tatminlerin veya tatminsizliklerin vasıtası. “Al sana bilgi, al sana para; ver bana diploma.” Peki, başka verilecek-alınacak paylaşılacak şeyler yok mu? Şimdiye kadar teslim olduğumuz Batılı eğitim sistemi, niteliğe değil, niceliğe; anlayabilmeye değil, yalnızca bilmeye dayalı. İnsanın ruhunu önce yok sayan, sonra da yok eden; varlığa ve hakikate saldırı üreten şiddet yüklü bir eğitim sistemidir. Bu eğitim sistemi, yalnızca “nasıl” sorusunun izini sürer: Nasıl daha fazla üretebiliriz? Nasıl daha fazla tüketebiliriz? Nasıl daha fazla güç elde edebiliriz? Bu eğitim sistemi, anlamsız bilgi yığınları/ çöplükleri oluşmasına yol açar. Bu veri ve enformasyon yığınlarıyla; anlam’a, vicdana, erdeme, hikmete değil; anlamsızlığa, vicdansızlığa, erdemsizliğe, en hafif ifadeyle, birbiriyle irtibatsız verilere ve bilgi kırıntılarına ya da kaosuna ulaşılabilir ancak. Bu gerçeği, Batı’nın cins adamları “hayatın inkârı”, “yeryüzünün yağmalanması” ve “insanın insanlığının açıkça imhası” olarak özetlemiştir. Kurdukları sömürgeci, pozitivist, sığ eğitim sistemiyle çocuklarımızı savaşmadan elimizden aldılar, fiilen köleleştiremedikleri bu ülkenin çocuklarını zihnen köleleştirmeyi başardılar. Eğitim; bilgi, düşünce, ahlak, irade eğitimidir. Eğitimsiz bilgi, ezber yükünden ibarettir, anlamsız bir tortu bırakarak uçup gider. Öğretmenlik ifadesiyle: Ben o çocuğu tarih üzerinde düşündürmek istiyorum. Bilginin değerlendirmesi hakkında eğitmek istiyorum. Matematiğin mücerret/soyut konularda bir düşünce metodu olarak özel bir fayda sağlayacağını kendisine öğretmek istiyorum. Kelimelerin sadece bir anlatım malzemesi değil, aynı zamanda “düşünce üretme” zenginliği olduğunu göstermek istiyorum. Şahsiyetliliği, kişilik ve kimliği inşa zaruretini, üslup ve metot meselelerini anlatmak istiyorum. Dertleşmenin devamı, bir başka önemli derdimiz: Okuldaki eğitim çöktü, aydınların derdi değil. Ailedeki eğitim çatırdıyor, bazı modacı ve de Batıcı beylerin aldırış ettiği yok. “Söylem”leri şu: “Siz özgürlük verin ötesine karışmayın. Düşünürmüş düşünmezmiş, inanırmış inanmazmış, hayat onun zevk onun, irade onun. Siz bilgi verin, diploma verin, salın meydana!” Halbuki dünyada “serbestlik”ten başka kavramlar da var. “Sorumluluk” gibi, “görev” gibi, “şahsiyetlilik” gibi, “şuur” gibi, “ideal” gibi, yardımlaşma gibi, Bunlar olmazsa o serbestliğin gerçek adı hürriyet olmaz; “nefsani esaret” olur. “içgüdüsel kölelik” olur.  En ağrıma giden husus şu: Tanzimat’tan beri, bizim aydınlarımızın, daima bir ana meselesi: “Bu Türkiye ne olacak?!” Bu meseleyi aydınlar bir araya gelerek konuşmalı, kararlaştırmalı! Aynı soru sorulmaya devam ediyor: “Bu Türkiye ne olacak?” Türkiye’nin İslâm’ın bayraktarlığını yaptığı için Türkiye olduğunu, bu toprakları bize İslâm’ın vatan yaptığını, İslâm’ı yitirdiğimiz zaman bu toprakları da bu topraklarda yaşayan insanları da kaybedeceğimizi de bilmiyoruz bile. İslâm bizim varlık sebebimiz ve tarih yapma irademiz. Milletimiz Türkler, İslâm’ın bayraktarıdır. İslâm’ın bayraktarı olmak Türklerin kaderidir ve insanlığın insanlığını koruyabilmesinin temeli burada gizlidir. Eğitimin de girişidir, önsözüdür. Millî Eğitimi Sistemini kurmanın ilk adımı, ilk açılışı bugünkü 2024-2025 Eğitim Öğretim yılının ilk haftasının ilk dersi "Çanakkale'den Gazze'ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi" dersiyle yapıldı. Emperyalizme ve uşaklarına karşı verdiğimiz direniş, diriliş ve varoluş Hilâl-Haç, Hak-Bâtıl mücadelesi hep devam edecek. Rabbimiz İnşallah bizleri muvaffak kılacaktır.
Ekleme Tarihi: 10 Eylül 2024 - Salı

Eğitim-Öğretim Dertleşmemiz

Bugün akıllı tahtaların, tabletlerin, cep telefonlarının, müzikçalar aletlerin ekranlarına dokunarak hemen her şeye ışık hızıyla ulaşabilen çocukların bir 'hız delisi' olduklarından/olacaklarından şüphe yok. Okullarımızda teknik donanım fazlasıyla var. Fakat 'insan ve ruh’ yok. Çocukları, gençleri iyi bir örnek insana temas etmeden hayata nasıl hazırlayacağız, hangi teknoloji harikasıyla? Eğitim; bir nevi kendi ruh köklerinden gelen kültür mirasının gelecek nesillere intikalini sağlayan süreç değil mi? Eğitim; toplumdaki sosyal veraseti (medeniyet, ahlak vs.) iletmesi gereken bir vasıta değil mi? İnsanlığın hayrına olacak ve hayatını daha anlamlı kılacak bir eğitim sisteminin, nicelik eksenli değil, nitelik eksenli olması şarttır.  “Gömlek yanlış düğmelenmeye başladı mı, bütün ilikler yanlış gider.” Her eğitim meselesini dile getirdiğimizde hep bu söz hatırıma gelir. Baştan insan fıtratını kaale almadan bir yapılanmaya gidilirse çözüme ulaşılamaz. Hayatımızda yer vermediğimiz ‘ölçü ve denge’ çocuklarımızın eğitimine de yansıyor. 
Bilmiyoruz ki, ders çalışmaktan baş kaldıramayan bir öğrenci iyi yetişemez.  Ona düşünce, karakter eğitimi vermeye vakit kalmaz. Sonunda o hale gelecek ki, mecburiyetler kalktıktan sonra kitabı eline almayacak Ömrü uzmanlık çalımlarıyla geçecek. Düzenin altında kalacak. Düşünce boşluğunu sloganlarla doldurmaya çalışan sömürü modalarının peşinden gidecek. Böyle bir eğitim olmaz. Şartlandırma, kalıplaştırma, eskisinden daha çoktur. Ruhu ve zekayı mahsur kılma, daha şiddetlenmiştir. Gelişme hürriyetini yok eden baskılar daha da artmıştır. Çok yönlülüğü engelleyen sınırlamalar daha da keskinleşmiştir. 
En önemli meselemiz öğretmen meselemiz. Başarılı bir öğretmen, çocuğun eğilimini ve kabiliyetlerini daha anaokulunda fark eder. İlköğretimde aşağı yukarı çocuğun durumu netleşir. Matematik midir, sözel dersleri midir, her ikisi vardır da birine daha mı yatkındır? vs. Kaliteli bir öğretmen tavsiyesi: “Çocuğu yarıştırmayın. Eziklik hissetmesin diye notlarını düşürmedim. Çünkü, kendine güvenini şimdiden kaybederse; yapabileceğini de yapamaz. Çocuğu mesleki alana yönlendirin.” Mahalle kavramının kaybolmadığı, komşuluk münasebetinin kesilmediği, insani ilişkilerin bitirilmediği, insanımızın yalnızlığa mahkûm edilmediği günleri hatırlayın. ‘Kast sistemi’ yoktu. 
Asıl baskı ve özgürlüğe müdahale şimdi var. Çünkü “koruma” ve “sahiplenme” sorumluluğu yok. Çocuğun başarısı veya başarısızlığı, başkalarına ait tatminlerin veya tatminsizliklerin vasıtası. “Al sana bilgi, al sana para; ver bana diploma.” Peki, başka verilecek-alınacak paylaşılacak şeyler yok mu? Şimdiye kadar teslim olduğumuz Batılı eğitim sistemi, niteliğe değil, niceliğe; anlayabilmeye değil, yalnızca bilmeye dayalı. İnsanın ruhunu önce yok sayan, sonra da yok eden; varlığa ve hakikate saldırı üreten şiddet yüklü bir eğitim sistemidir. Bu eğitim sistemi, yalnızca “nasıl” sorusunun izini sürer: Nasıl daha fazla üretebiliriz? Nasıl daha fazla tüketebiliriz? Nasıl daha fazla güç elde edebiliriz?
Bu eğitim sistemi, anlamsız bilgi yığınları/ çöplükleri oluşmasına yol açar. Bu veri ve enformasyon yığınlarıyla; anlam’a, vicdana, erdeme, hikmete değil; anlamsızlığa, vicdansızlığa, erdemsizliğe, en hafif ifadeyle, birbiriyle irtibatsız verilere ve bilgi kırıntılarına ya da kaosuna ulaşılabilir ancak. Bu gerçeği, Batı’nın cins adamları “hayatın inkârı”, “yeryüzünün yağmalanması” ve “insanın insanlığının açıkça imhası” olarak özetlemiştir. Kurdukları sömürgeci, pozitivist, sığ eğitim sistemiyle çocuklarımızı savaşmadan elimizden aldılar, fiilen köleleştiremedikleri bu ülkenin çocuklarını zihnen köleleştirmeyi başardılar. Eğitim; bilgi, düşünce, ahlak, irade eğitimidir. Eğitimsiz bilgi, ezber yükünden ibarettir, anlamsız bir tortu bırakarak uçup gider. Öğretmenlik ifadesiyle: Ben o çocuğu tarih üzerinde düşündürmek istiyorum. Bilginin değerlendirmesi hakkında eğitmek istiyorum. Matematiğin mücerret/soyut konularda bir düşünce metodu olarak özel bir fayda sağlayacağını kendisine öğretmek istiyorum. Kelimelerin sadece bir anlatım malzemesi değil, aynı zamanda “düşünce üretme” zenginliği olduğunu göstermek istiyorum. Şahsiyetliliği, kişilik ve kimliği inşa zaruretini, üslup ve metot meselelerini anlatmak istiyorum. Dertleşmenin devamı, bir başka önemli derdimiz:
Okuldaki eğitim çöktü, aydınların derdi değil. Ailedeki eğitim çatırdıyor, bazı modacı ve de Batıcı beylerin aldırış ettiği yok. “Söylem”leri şu: “Siz özgürlük verin ötesine karışmayın. Düşünürmüş düşünmezmiş, inanırmış inanmazmış, hayat onun zevk onun, irade onun. Siz bilgi verin, diploma verin, salın meydana!” Halbuki dünyada “serbestlik”ten başka kavramlar da var. “Sorumluluk” gibi, “görev” gibi, “şahsiyetlilik” gibi, “şuur” gibi, “ideal” gibi, yardımlaşma gibi, Bunlar olmazsa o serbestliğin gerçek adı hürriyet olmaz; “nefsani esaret” olur. “içgüdüsel kölelik” olur. 
En ağrıma giden husus şu: Tanzimat’tan beri, bizim aydınlarımızın, daima bir ana meselesi: “Bu Türkiye ne olacak?!” Bu meseleyi aydınlar bir araya gelerek konuşmalı, kararlaştırmalı! Aynı soru sorulmaya devam ediyor: “Bu Türkiye ne olacak?” Türkiye’nin İslâm’ın bayraktarlığını yaptığı için Türkiye olduğunu, bu toprakları bize İslâm’ın vatan yaptığını, İslâm’ı yitirdiğimiz zaman bu toprakları da bu topraklarda yaşayan insanları da kaybedeceğimizi de bilmiyoruz bile. İslâm bizim varlık sebebimiz ve tarih yapma irademiz. Milletimiz Türkler, İslâm’ın bayraktarıdır. İslâm’ın bayraktarı olmak Türklerin kaderidir ve insanlığın insanlığını koruyabilmesinin temeli burada gizlidir. Eğitimin de girişidir, önsözüdür. Millî Eğitimi Sistemini kurmanın ilk adımı, ilk açılışı bugünkü 2024-2025 Eğitim Öğretim yılının ilk haftasının ilk dersi "Çanakkale'den Gazze'ye Bağımsızlık Ruhu ve Vatan Sevgisi" dersiyle yapıldı. Emperyalizme ve uşaklarına karşı verdiğimiz direniş, diriliş ve varoluş Hilâl-Haç, Hak-Bâtıl mücadelesi hep devam edecek. Rabbimiz İnşallah bizleri muvaffak kılacaktır.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.