Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcı, 1897'de İsviçre'nin kuzeybatısındaki bir sınır şehri olan Basel’de toplanan Birinci Dünya Siyonizm Kongresi'nde ortaya çıktı ve dünya Yahudi liderlerinin İsviçre'nin Bal kentinde toplanmasıyla sonuçlandı.
Kongreden BEŞ yıl sonra da Filistin’e ilk GÖÇLER gerçekleşti.
Dünya Siyonist Örgütü'nün ilk başkan ve lideri Theodore Herzl, toplantıya katılanlara net bir şekilde hitap ederek;
“Eğer dünya Yahudilerini Filistin'e yerleştirmeyi ve önceden hazırlanmış siyâsî ve kültürel düzenleme ve planlara göre bir Yahudi devleti kurmayı başaramazsak, HEDEFLERİMİZE ULAŞMAK İÇİN DÜNYAYI ATEŞE VERMELİYİZ.” diyordu. Bunu gizlemeye dahi hacet hissetmeksizin açıkça vurguluyordu.
Böylece 1914'te Avusturyalı bir prensin bir Sırp genci tarafından öldürülmesi kisve ve bahanesi altında BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN ateşi yakıldı. Savaşın ana öncüsü ve bayraktarı İngiliz sömürgeciliğiydi. O dönemde hükûmetin üyelerinin çoğu Yahudi Siyonistler veya Hıristiyan Siyonistler, Protestanlar ve PÜRİTENLERdi.
Başbakan David Lloyd George'dan Savaş Bakanı Churchill'e ve Dışişleri Bakanı Lord Balfour'dan İçişleri Bakanı Sir Herbert Samuel'e ve diğerleri..
Mesela Herbert Samuel, Kabine bakanı olarak görev yapan ve büyük bir İngiliz siyâsî partisinin lideri olan dindar bir Yahudiydi.
Gelin Azıcık Şu Püriten Kavramı Üzerinde Duralım:
Püriten, 16. ve 17. yüzyıllarda I. Elizabeth'in İngiliz Kilisesi'nde başlattığı reformist harekete karşı çıkan, kendisini "saflığı" aramak olarak tanımlayan bir Protestan doktrin ve ibadet şeklidir.
PÜRİTEN veya PÜRİTENİZM terimi net bir tanıma sahip değildir. İngiltere’de ilk kullanımından itibaren bu terimin tanımı hakkında çok fazla tartışma yapılmış ve kafa karışıklığı yaşanmıştır. Bundan dolayı PÜRİTEN kavramı, tarihsel açıdan, çok sık biçimde ve kesinlik arz etmeyen bir tarzda tartışılmıştır.
J. I. Packer’e göre Püritenizm, “Kilise reformu, pastoral canlanma, evanjelizm ve ruhsal canlanma adına oluşan bir harekettir.”
Dr. DM Lloyd-Jones ise Püritenizmin ne olduğunu değil ne olmadığını açıklama yolunu tercih ederek Püritenizmin dar bir etik ve davranış görüşü, zevklere karşı çıkma anlayışı olmadığını belirtmekte ve şöyle demektedir:
“Püritenizmin özü, İngiliz Kilisesindeki reformu tamamlama arzusudur.”
M. Eliade’ye göre, “Püritenler, kilise doktrinlerini ve yapısını yeterince değiştiremediği için İngiliz Reformunu yetersiz bulan ve kiliselerinin tümüyle Katolik etkiden kurtulmasını isteyen reformculardır. Bundan dolayı, “arı” anlamına gelen “pure” sıfatı ve “arıtmak” anlamına gelen “purify” fiili hem Püritenizm kelimesinin oluşumunu hem de bu hareketin amacını açıkça ortaya koymaktadır.”
Püritenler İngiliz kilisesi ile uyum sağlayamadıklarından, Amerika'ya ilk göç hareketinde yer alırlar ve Amerika'da New England yerleşim yerini kurarlar.
Protestan teolojide, özellikle de Kalvinist kollarında, daha “püriten” bir ahlak vardır. Püriten ahlak; mükâfat ve cezanın bu dünyada, kişinin çalışması karşılığı verileceğine yaslanır.
PÜRİTENLER 'Çocuk Sahibi Olmak İsteniyorsa İnsanların Birbiri ile Cinsel İlişkiye Kuralsız Girmesi Gerektiğine İnanan' Aykırı Bir Ahlâk Anlayışına Sahiptirler.
Bir şey daha:
Ayrıca Harvard Üniversitesi'ni Püritenler kurmuşlardır.
Konuya Dönüyoruz:
Theodore Herzl’in dediği olmuştu.
Bu komplo ve savaşın ürünü; Rusya'da Çarlık İmparatorluğu'nun yıkılması ve Yahudi Bolşeviklerin bu topraklarda sahte ve aldatıcı "1917 Ekim Devrimi" sloganıyla iktidara gelmesiydi.
Çağdaş dünya tarihine Ekim Devrimi olarak kaydedilen ve meşhur olan bu olay, aslında çoğunluğu Ortodoks Hıristiyanlardan oluşan Rus halkının gerçekleştirdiği bir halk devrimi değil, para ve sermayeyle yapılan bir Yahudi-Bolşevik darbesidir.
Açıkçası bu, Zengin ve ünlü Amerikalı/Avrupalı finansörler tarafından uygulanmıştı.
Rockefeller'lardan, Rothschild'lerden, Morgan'lardan, Schiff'lerden, Warner'lardan, Lazar'lardan, Warburg'lardan ve...
Örneğin Rockefeller âilesi veya Rockefeller hanedanlığı, dünyada finansal olarak en büyük servete sahip âilelerinden biri olan Amerikalı bir âiledir. Âilenin servet kaynağı petrol endüstrisi olup, politika ve bankacılık alanlarında aktif olarak faaliyet göstermektedir.
Biliyorsunuz, Sovyetler Birliği'nin üst düzey yetkililerinin büyük çoğunluğu da aslen Yahudiydi.
Lenin'den Troçki'ye, Lazar Moiseyeviç Kaganoviç'ten Joseph Stalin'e kadar hepsi Yahudiydi.
Temelde Marksizm-Komünizmin kurucusu yani Karl Marx’ın baba tarafından büyükbabası, Trier'in BAŞ HAHAMI Mordechai Levi, resmi Fransız belgelerinde önce "Marcus Lewy" sonra "Marx Lewy" olarak anılır. Babası, né Herschel Lewy, sonunda Heinrich Marx adını aldı. Böylece Karl, ‘Marx’ âilesinde doğdu.
Birinci Dünya Savaşı'nın bir diğer sonucu ise Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasıydı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla bu topraklar Irâk, Lübnân, Filistin, Ürdün'ün de aralarında bulunduğu küçük ülkelere bölündü. Filistin toprakları hariç, Suûdî Arabistan dâhil hepsine birer EMÎR, KRAL veya otoriteye bağlı LİDER atadılar.
Temel olarak Birinci Dünya Savaşı'nın ana hedeflerinden biri buydu zaten.
- DEVAM EDECEK -