Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Gönül dünyamızın kandillerini yakalım!

Ramazan ayına yaklaşırken geçirdiğimiz kandilleri uğurlarken iç dünyamıza dönüp gönül dünyamızın durumunu gözden geçirip kandillerimizi yakmalıyız.  Kandil sonrası öncelikle yapmamız gereken şey, nefis muhasebesidir. Yani kendimizi hesaba çekmektir. Her şeyin para ile ölçüldüğü, insanlar ve toplumlar arası ilişkilerin bozulduğu, huzurun yerine kargaşanın hâkim olduğu bir dünyada; insanın ruhunu derin acılardan koruyabilmek için, nefis muhasebesine her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Dinimizin ısrarla bize tavsiye ettiği bu “nefis muhasebesi” ihmal edilirse, insanın varlığı anlamını kaybeder. Bunun toplumdaki yansıması da arsızlık, hayâsızlık, ahlaksızlık, haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, kin ve intikam duygularının yaygınlaşması, merhametsizlik ve sevgisizlik biçiminde ortaya çıkar. Nefsiyle muhasebesini hakkıyla yapanlarda ve iç dünyasına yönelenlerde görülen ilk değişim ise; bütün kötülükleri terk edip insanlığın sıkıntı ve ıstıraplarını yüreklerinde hissetmeleridir. Dinimizin hayat tarzımız olduğunu gösterelim. İbadetleri belli günlere tahsis etmeyelim. Her günümüz dinimizin yaşandığı yaşatıldığı günler olsun. Sadece bir ayet veya bir hadisle amel edilse toplumun huzur bulacağını unutmayalım. Bazı hadis-i şeriflerin ışığında düşünelim. “Kim bir Müslüman’ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve âhirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun ayıplarını örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.” Sistematik bir dejenerasyonla karşı karşıya olunca Peygamberimizin yaşadığı şu olayı günümüzle irtibat kurarak düşünelim. Medine yılları… Şiddetli kıtlık ve pahalılığın Müslümanları etkilediği günler. Sıkıntıların insanları sarstığı o süreçte günler geçmesine rağmen ticaret kervanlarının da hâlâ Medine’ye gelmediği bir dönem. İşte bu zor günlerden bir gün Peygamber Efendimiz, Mescidi Nebevi’de Cuma namazı için ashabı ile birlikte ayakta hutbe okumak ile meşgul. Tam o sırada bir ticaret kervanı Medine’ye ulaşıyor. Kervanın Medine’ye girişi develerin boynundaki çıngırak sesinden ve karşılayanların def ve çalgı sesinden anlaşılıyor. Günlerdir yoklukla sarsılan bu insanlar kervana doğru harekete geçiyorlar. Öyle ki, Cuma namazı için mescidde bulunanlar da kervanın geldiği tarafa yönelip, sıkıntılarını sonlandırmak istiyorlar. Hutbe okumakta olan Rasulullah’ın yanında sadece on iki kişiden başka kimse kalmıyor. Ve şu ayet nazil oluyor: “Onlar ticaret kervanı, büyük ticarî kazançlar ve eğlence gördükleri zaman, hemen dağılıp koşarak kervanın konakladığı yere gittiler. Seni kıyamda, ayakta bıraktılar. Onlara: ‘Allah katındaki göz alıcı ve iç açıcı mükâfatlar, eğlence ve toptan alım-satımların, ithalatın, ihracatın kazançlarından daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır’ de.” (62 Cuma,11) Bu âyete dayanarak insan eylemlerinin tamamı üç amaca nisbet edilebilir: Hayır, yarar/çıkar, haz. Âyette birincisini eğitim, ikincisini ticaret, üçüncüsünü eğlence temsil eder. Âyet zımnen, “hayrı terk ederek yarar ve hazza koşarsanız, yarar ve haz hayırsızlaşır” mesajını vermektedir. Bunun üzerine Resulullah buyurdu: “Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, sizden bir kişi kalmayacak derecede hepiniz terk edip gitmiş olsaydınız, vadide üzerinize ateş akardı.” İşte insanoğlunun dünya sıkıntıları ile sınavı. Resulullah’ın dizinin dibindeki ashabı nasıl etkilemiş? Peygamberimizi ayakta bırakıp kervana doğru gidenler, geçim kaygısı ile çözülenler. Allah’ın kitabına konu olan bu durum acaba bugün bize nasıl bir mesaj veriyor? Uhud savaşında da okçular tepesine yerleştirilen askerlerini Peygamberimiz tembihlememiş miydi? “Yırtıcı kuşların cesetlerimizi parçaladığını görseniz bile benden ikinci bir emir gelmeden bu tepeyi terk etmeyeceksiniz.” Bu nebevi uyarıya rağmen savaşın başında gelen galibiyet ve ganimet görüntüsü nöbetteki okçuların ayaklarını kaydırdı. Mevziiyi terk edip ganimete meylettiler. Savaşın seyri değiştiği için fatura ağır oldu. Ganimeti göreve tercih edenler, sorumluluk alanını terk edenleri düşünerek bugüne bakalım.  Peygamberimizin şu uyarısını unutmayalım. “Sizin için bundan böyle yoksulluktan korkmuyorum, fakat asıl sizin tıpkı sizden öncekiler gibi dünyaya yönelmenizden, onların mal yarıştırdığı gibi sizin de mal yarıştırmanızdan, onların düşkün olduğu gibi sizin de dünyaya düşkün olmanızdan korkuyorum.”  Bu terk edişler sadece son ümmetin sınavı değil, insanlık tarihine baktığımızda bütün sınavların en çetin sınavı. Bugün de benzer imtihanlarla baş başa değil miyiz? Her kandil günleri bize bunları hatırlatıp kendimize çekidüzen verdirtmeli, İmtihan Dünyası’nda olduğumuzu unutturmamalı. Dünya metaına, hayatın hız ve hazlarına meylettikçe zihnen, ruhen, kalben birbirimizden koptuk, değerlerimize uzak düştük. Yalnızlaşıp yabancılaştık. İyiliği gereğince emredip kötülüğü yeterince engelleyemeyip (emir bil maruf nehyi anil münker) yapmayınca dualarımız da kabul olmaz hale geldi. Egoizm, nemelazımcılık hayatımıza hâkim oldu. Fedakârlık, cömertlik, digergâmlık sözlükten bakılan kelimeler oldu. Kur’an’la temasımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz.  Peygamber Efendimiz, Kur’an’ın tamamını muhataplarına ileterek ve Kur’an değerlerine uygun yaşayarak, İslam’ın evrensel ve ebedi mesajının nebevî rolünü sadakatle yerine getirdi. İslam’ın bütününden yola çıkan Peygamberimiz, daha sonra zamanın şartlarına göre en uygulanabilir modeli inşa etti. İnsanlığın vahyin inşasına ihtiyacı var. Şu salgın döneminin sıkıntılı, zor günlerini sevaplı, salih ameller işlediğimiz günlere çevirelim. Ayetleri, hadisleri bilmek okumakla yetinmeyip amel edelim. Dinimizin bir “haya tarzı” olduğunu unutmayalım. Yaşayalım yaşatalım, o izi süren örnek müminler olalım. Allah’ın içimize bıraktığı ahlak ve iyilik iradesini canlı ve güçlü tutar, bu iradeyi canlı ve güçlü tutanların sayısının yeterince artmasına vesile olursak, insanlık olarak bu olumsuzlukları aşarız İnşallah…
Ekleme Tarihi: 14 Şubat 2025 - Cuma

Gönül dünyamızın kandillerini yakalım!

Ramazan ayına yaklaşırken geçirdiğimiz kandilleri uğurlarken iç dünyamıza dönüp gönül dünyamızın durumunu gözden geçirip kandillerimizi yakmalıyız. 

Kandil sonrası öncelikle yapmamız gereken şey, nefis muhasebesidir. Yani kendimizi hesaba çekmektir. Her şeyin para ile ölçüldüğü, insanlar ve toplumlar arası ilişkilerin bozulduğu, huzurun yerine kargaşanın hâkim olduğu bir dünyada; insanın ruhunu derin acılardan koruyabilmek için, nefis muhasebesine her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Dinimizin ısrarla bize tavsiye ettiği bu “nefis muhasebesi” ihmal edilirse, insanın varlığı anlamını kaybeder. Bunun toplumdaki yansıması da arsızlık, hayâsızlık, ahlaksızlık, haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, kin ve intikam duygularının yaygınlaşması, merhametsizlik ve sevgisizlik biçiminde ortaya çıkar. Nefsiyle muhasebesini hakkıyla yapanlarda ve iç dünyasına yönelenlerde görülen ilk değişim ise; bütün kötülükleri terk edip insanlığın sıkıntı ve ıstıraplarını yüreklerinde hissetmeleridir. Dinimizin hayat tarzımız olduğunu gösterelim.

İbadetleri belli günlere tahsis etmeyelim. Her günümüz dinimizin yaşandığı yaşatıldığı günler olsun. Sadece bir ayet veya bir hadisle amel edilse toplumun huzur bulacağını unutmayalım. Bazı hadis-i şeriflerin ışığında düşünelim.

“Kim bir Müslüman’ın dünya sıkıntılarından bir sıkıntıyı giderirse, Allah da onun kıyamet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim darda kalan bir kimsenin işini kolaylaştırırsa, Allah da dünya ve âhirette onun işlerini kolaylaştırır. Kim bir Müslüman’ın ayıbını örterse, Allah da dünya ve âhirette onun ayıplarını örter. Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da onun yardımcısı olur.” Sistematik bir dejenerasyonla karşı karşıya olunca Peygamberimizin yaşadığı şu olayı günümüzle irtibat kurarak düşünelim. Medine yılları…

Şiddetli kıtlık ve pahalılığın Müslümanları etkilediği günler. Sıkıntıların insanları sarstığı o süreçte günler geçmesine rağmen ticaret kervanlarının da hâlâ Medine’ye gelmediği bir dönem. İşte bu zor günlerden bir gün Peygamber Efendimiz, Mescidi Nebevi’de Cuma namazı için ashabı ile birlikte ayakta hutbe okumak ile meşgul. Tam o sırada bir ticaret kervanı Medine’ye ulaşıyor. Kervanın Medine’ye girişi develerin boynundaki çıngırak sesinden ve karşılayanların def ve çalgı sesinden anlaşılıyor. Günlerdir yoklukla sarsılan bu insanlar kervana doğru harekete geçiyorlar. Öyle ki, Cuma namazı için mescidde bulunanlar da kervanın geldiği tarafa yönelip, sıkıntılarını sonlandırmak istiyorlar. Hutbe okumakta olan Rasulullah’ın yanında sadece on iki kişiden başka kimse kalmıyor. Ve şu ayet nazil oluyor: “Onlar ticaret kervanı, büyük ticarî kazançlar ve eğlence gördükleri zaman, hemen dağılıp koşarak kervanın konakladığı yere gittiler. Seni kıyamda, ayakta bıraktılar. Onlara:
‘Allah katındaki göz alıcı ve iç açıcı mükâfatlar, eğlence ve toptan alım-satımların, ithalatın, ihracatın kazançlarından daha hayırlıdır. Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır’ de.” (62 Cuma,11) Bu âyete dayanarak insan eylemlerinin tamamı üç amaca nisbet edilebilir: Hayır, yarar/çıkar, haz. Âyette birincisini eğitim, ikincisini ticaret, üçüncüsünü eğlence temsil eder. Âyet zımnen, “hayrı terk ederek yarar ve hazza koşarsanız, yarar ve haz hayırsızlaşır” mesajını vermektedir. Bunun üzerine Resulullah buyurdu:

“Nefsim kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, sizden bir kişi kalmayacak derecede hepiniz terk edip gitmiş olsaydınız, vadide üzerinize ateş akardı.”

İşte insanoğlunun dünya sıkıntıları ile sınavı. Resulullah’ın dizinin dibindeki ashabı nasıl etkilemiş? Peygamberimizi ayakta bırakıp kervana doğru gidenler, geçim kaygısı ile çözülenler. Allah’ın kitabına konu olan bu durum acaba bugün bize nasıl bir mesaj veriyor? Uhud savaşında da okçular tepesine yerleştirilen askerlerini Peygamberimiz tembihlememiş miydi? “Yırtıcı kuşların cesetlerimizi parçaladığını görseniz bile benden ikinci bir emir gelmeden bu tepeyi terk etmeyeceksiniz.” Bu nebevi uyarıya rağmen savaşın başında gelen galibiyet ve ganimet görüntüsü nöbetteki okçuların ayaklarını kaydırdı. Mevziiyi terk edip ganimete meylettiler. Savaşın seyri değiştiği için fatura ağır oldu. Ganimeti göreve tercih edenler, sorumluluk alanını terk edenleri düşünerek bugüne bakalım. 

Peygamberimizin şu uyarısını unutmayalım.

“Sizin için bundan böyle yoksulluktan korkmuyorum, fakat asıl sizin tıpkı sizden öncekiler gibi dünyaya yönelmenizden, onların mal yarıştırdığı gibi sizin de mal yarıştırmanızdan, onların düşkün olduğu gibi sizin de dünyaya düşkün olmanızdan korkuyorum.” 

Bu terk edişler sadece son ümmetin sınavı değil, insanlık tarihine baktığımızda bütün sınavların en çetin sınavı. Bugün de benzer imtihanlarla baş başa değil miyiz?

Her kandil günleri bize bunları hatırlatıp kendimize çekidüzen verdirtmeli, İmtihan Dünyası’nda olduğumuzu unutturmamalı. Dünya metaına, hayatın hız ve hazlarına meylettikçe zihnen, ruhen, kalben birbirimizden koptuk, değerlerimize uzak düştük. Yalnızlaşıp yabancılaştık. İyiliği gereğince emredip kötülüğü yeterince engelleyemeyip (emir bil maruf nehyi anil münker) yapmayınca dualarımız da kabul olmaz hale geldi. Egoizm, nemelazımcılık hayatımıza hâkim oldu. Fedakârlık, cömertlik, digergâmlık sözlükten bakılan kelimeler oldu. Kur’an’la temasımızı gözden geçirmek mecburiyetindeyiz. 

Peygamber Efendimiz, Kur’an’ın tamamını muhataplarına ileterek ve Kur’an değerlerine uygun yaşayarak, İslam’ın evrensel ve ebedi mesajının nebevî rolünü sadakatle yerine getirdi. İslam’ın bütününden yola çıkan Peygamberimiz, daha sonra zamanın şartlarına göre en uygulanabilir modeli inşa etti. İnsanlığın vahyin inşasına ihtiyacı var. Şu salgın döneminin sıkıntılı, zor günlerini sevaplı, salih ameller işlediğimiz günlere çevirelim. Ayetleri, hadisleri bilmek okumakla yetinmeyip amel edelim. Dinimizin bir “haya tarzı” olduğunu unutmayalım. Yaşayalım yaşatalım, o izi süren örnek müminler olalım. Allah’ın içimize bıraktığı ahlak ve iyilik iradesini canlı ve güçlü tutar, bu iradeyi canlı ve güçlü tutanların sayısının yeterince artmasına vesile olursak, insanlık olarak bu olumsuzlukları aşarız İnşallah…

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.