En tutarlı ilkeleri hatırlarsak insanı unuttuğumuzu görürüz. İslâm; meşverete, reye rızaya, hür iradeye, akla, ilme, insan sevgisine, tesânüde, birliğe, beraberliğe, hoşgörüye, inceliğe, itidale büyük değer veren bir dindir. Çağımızda İslâm adına sergilenen bazı zulüm ve tedhiş hareketlerinin hiçbiri İslâm’a mal edilebilme özelliğini asla taşımaz.
Demokrasi ve Cumhuriyet adlarını kullanarak bir sürü zulüm idareleri kurulmuştur. En kolayı, Doğu Avrupa ülkelerini hatırlayınız. Hürriyet adına, demokrasi adına, sosyal adalet adına, cumhuriyet adına nice istismarlar yapılmış, ne felaketler getirilmiştir. Kabahat ebetteki “hürriyet”, “adalet”, “demokrasi” kavramlarında değildir. Çeşitli zaman ve mekânlarda İslâm’ı istismar eden zulüm ve zulmet eylemleri de yapılmış olabilir. Kusur, İslâm’da değildir. İslâm; fitneye, fesada, anarşiye, zulme, zulmete, zorbalığa kesinlikle karşıdır.
İlme, akla, medeniyete, huzura, hürriyete, sevgiye kesinlikle taraftardır. Batı’nın cins adamları: “İnsanın problemlerini hoşgörü ve barışla çözebilmek için uygulanabilecek en tutarlı ilkeler İslâm’dadır” diye söylemişlerdir. Ekonomi her şey değildir. Her şeyi ekonomiden ibaret görmek, materyalizmdir. Bu yanlış ne adına yapılırsa yapılsın, hangi ideolojinin hangi terminolojinin kavramlarıyla maskelenirse maskelensin, materyalizmdir. Son dönem en fazla tekrar edilen mesele ekonomi! Tabi ki dünyada yaşadığımıza göre.
Geçimimizi düşünmemiz, maiyetimizdeki insanlara sahip çıkmamız şarttır. Peygamberimizin de “Sizin en hayırlınız; dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir” buyurması bizlere “ölçü ve dengeyi hatırlıyor. Bunları konuşurken ihmal ettiğimiz problem; lüks ve israf içinde miyiz? Modernizmin getirdiği, hayat tarzımız olarak gösterilen kapitalizme esareti düşünüyor muyuz? Helal-haram, günah- sevap hassasiyeti taşıyor muyuz? İhtiyaçlarımızı biz mi belirliyoruz yoksa… Sade hayatı tercih ediyor muyuz?
Unutulan şudur: “Bir hatamız oldu; İnsan’ı unuttuk. Ekonominin insan için olduğunu unuttuk.” İnsanı bile ekonomi için kullandılar. Ne zaman anladılar insanın unutulduğunu? Başımıza gelen musibetlerin unutulanları, hatırlattığı zaman! Çağdaş ilim nefes alamıyor. Çünkü, ilim adamları Hakikat’in yerine teknik başarıyı koydular. Ekonomi her şey değildir. Ekonomiyi insana tâbi kılmak lazım. İnsan ekonomi için değil, ekonomi insan içindir. İnsanı önceleyen, insana yatırım yapanlar, davası olanlardır. Zaman ve Zemin şartları yüzünden, telâfi edici tedbirleri almak zorlaştı. Şümullü değerlendirmelere muhtacız. Bu açıdan sıkıntılarımız hakikaten büyüktür. Müslümanın paraya ve mala (maddi değere) bakışı şu olmalıdır:
İhtiyacı olduğu kadarını kendisi için harcamak, kalanını usulüne ve icaplarına göre o yönde sosyal meselelerin çözümünde kullanmak. “Önemli olan nedir?” sorusunu, kendimize sık sık sormalıyız. Alın terinin, göz nurunun önemi azalırken, birdenbire gayrimeşru yolardan başarıya ulaşma özendirildi. Alın teri ve çalışma enayilik sayılmaya başladı. Bu bir yozlaşmadır; ekonomi politikalarının, faizin bunda büyük bir etkisi var. Bir taraftan tüketim güdüsü yükseltiliyor, öte yandan bazılarının imkânları daralıyor ve stres meydana geliyor. Toplumu ayakta tutan manevî ve kültürel değerle, orta sınıfla beraber etkisizleşiyor. Öğrenmek için okumak kalktı, yerini etiket ve diploma aldı.
Çabuk tarafından köşeyi dönme ideal haline geldi. Enflasyon ahlâk dokularını çürütüyor. Bulanıklık meydana getirip, insanları ufuksuz bırakıyor, ileriye bakamaz duruma düşürüyor. Onları maddileştiriyor. Sevgileri dostlukları bozuyor, katlı-yatlı arayışlara yol açıyor. İnsanın, kendisini satılık bir metâ haline getirmesine sebebiyet veriyor. Lüks tüketim artıyor. Hâkimiyet rantını ellerinde tutanlar bunu ezici, imrendirici, güdücü bir kuvvet olarak kullanıyor. Aynı durumda olmayanlar, eğiliyor küçülüyor. İnsan kendine, dostlarına, öz değerlerine yabancılaşıyor. Ekonomiyi bir para hadisesi olarak görmek yanlıştır. Ekonomik tahakkümde para, drajenin üstündeki boyalı şeker gibidir.
Yuttun mu ağzın tatlanır ama, organların da sancılı çalışmaya başlar! Vasıtalarla gayeler arasındaki bağı, (ölçülere göre) İNSAN kurar-işletir-yaşatır. İnsanı atlarsanız, izahlar konusuz kalır. Sevgi de neticedir; hürmet de huzur da refah da saadet de. Bunları istiyorsunuz, ama bu neticeleri doğuracak olan sebeplere karşısınız! Sevgisizlik de netice’dir; huzursuzluk da mutsuzluk da…Bunları istemiyorsunuz ama bu neticeleri doğurmakta olan sebeplere (temelde) taraftarsınız! Belki de hayatımızın gayesini unutmanın cezasını çekiyoruz. Gayeyi unutmanın cezası, vasıtaya mahkûm edilmektir. Vasıta mesabesinde olması gereken ekonomiye mahkûmiyetin cezası da bu olsa gerek. Şöyle buyuruluyor: “....
Kendilerinde fakr-u ihtiyaç olsa bile (Onları) öz canlarından daha üstün tutarlar” (Haşr /9) Kimler tutuyor? Ensar. Kimleri tutuyor? Muhacirun’u ... Hadis'te de var: “.. Fakir iken yoksul olanlara nafaka vermek,” (iman'ın tamamiyet şartlarından bir tanesi) .. Kurtuluşumuzun sırrı buradadır. Bir tarih dönemi gösterilemez ki “İslam’ız” izah edilebilsin. Bir değişim gösterilemeyecektir ki “İslâm’sız” izah olunabilsin. Hadisin sonunda geçen, “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olandır.” cümlesi ise, İslam’ın evrenselliğini hem de bütün insanlara bir rahmet olduğunu çok açık bir biçimde gösterir. İnsan, Allah’ın en şerefli varlığı. İnsanların önüne böylesine güzel bir hedefin konması; herkesi hayra kilitleyecek ve hayrın, iyinin, güzelin salih amellerle kuşatılmamıza vesile olacaktır.