ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

İslami Camiada Atatürk Dalgası -1-

70’li yıllar, lise çağlarım. Üstad Necip Fazıl’ın tartışmalı yazılarını çok severek okurdum. Çile’nin dışındaki şiirleri Öfke ve Hiciv çok farklı gelmişti bana. Son zamanlarda çok yaygın bir putlaştırmanın, ‘ortak değer’ ‘ortak payda’ yerini alması, kendi kutsal değerlerinin yerini sun’î (yapay) değerlerin alması, alıştırılarak kabullenilmesi, tam bir akıl tutulması yaşanması, tepkisizlik, bana: ‘üstad olsaydı ne yapardı’ dedirtti. Üstad olsaydı dindarların, cemaatlerin, STK’ların Kemalizm’in yaygınlaştırılmasına hiçbir tepki göstermemesine “Siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek!” diye hitap ederdi herhalde.      Filmler, diziler, sosyal medya, televizyon, bilgisayar, internet, futbol endüstrisi, din-dışı kutsallıklar üretiyor. Hız ve hazza dayalı, ayartıcı, büyüleyici, baştan çıkarıcı din-dışı kutsallıklar yeni bir din, yeni bir kutsallık biçimi ile karşı karşıya bırakıyor bizi: Yeni-paganizm bu. Bu yeni-paganizm, çağımızda tekno-paganizm biçimine dönüşüyor. Çağın dini: Tekno-paganizm. İnsanı, aileyi, toplumu yerle bir edecek bu felâketin önünde İslâm’la durabiliriz yalnızca! İslâm’ın hedef tahtasına yatırılmasının sebebi bu. İnsanlığın eşiğine sürüklendiği tekno-paganizm felâketinden çıkış yollarını biz gösterebiliriz ancak. Bu memleketin varoluş şartları Müslümanlık göz ardı edilerek inşa edilemez. Batı’nın cins adamlarının söylediği ‘modern hurafeler’ sadece siyasal, toplumsal sistemlerde söz konusu değil. Gündelik hayatın ayrıntılarında bizi teslim alarak dünyayı kavrayış biçimimizi çepeçevre kuşattı.   Modern hurafelerle boğuşmayı göze alamıyoruz. İslâm’î ilim sahipleri, cemaatlere yön verme mevkiinde olanlar da Kemalizm’in seküler bir dine dönüştürüldüğünün, bir Batılılaşma projesi olduğunun farkında değiller. Kemalizm, bir redd-i mirastır; bu toplumun İslâmî iddialarının tasfiyesi, medeniyet iddiasının reddi, topluma tepeden, jakoben yöntemlerle bir kimlik dayatma projesidir. Hayat tarzı olan İslâm; vicdanlara hapsedilen, hayata sokulmayan, belli gün ve gecelerde cami, TV programları ile kutlanan bir din algısı olarak yerleştirildi. Kemalistlerin İslâm’ı sadece bireysel bir inanç meselesi olarak gören ve Kur’ân’ın reddettiği bu yapı; son günlerde “Kemalizm’in din karşıtı olmadığı” düşüncesiyle muhafazakâr çevreye, cemaatlere de yedirilmeye çalışılıyor. Tam bir facia! Bilinse bile kaale alınmayan, alıştırıla alıştırıla hassasiyeti kaybettirilen hususa bir iki örnek vereyim. Son iki tercih yapma durumuna getirilen seçimde yaşadıklarımızı ‘Millet ittifakı’nda görebilirsiniz.   Abdülhamid düşmanlığı ile başlayan, Mustafa Kemal’in içi tamamen din düşmanlığı ile dolu ‘Medeni Bilgiler’ kitapçığını ‘bunu ders olarak okutacağım’ diyen, Anıtkabir’e giderek ‘iman tazelemeye geldim’ diye bağıran partiye oy verdirilen bir yapı cemaat özelliği taşıyabilir mi? Bir diğeri: Okullara Kur’an-ı Kerim dersi konmasını, çocukların Kuran kursuna gitmesini orta çağ zihniyeti olarak gösteren, iktidara gelirlerse Ayasofya’yı tekrar müzeye dönüştüreceklerini söyleyen, başörtüsü yasağını kaldıran her düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne götürerek iptal ettiren partiye oy verdirten yapı İslâm’i olabilir mi? Fıtratın bozulma projesini (LGBT’yi) yerleştireceği sözünü veren, millet ittifakı için koşuşturanlar, uşak haline getirilen robotlardır. Kemalistlerin öncelikle bu toplumu birbirine kenetleyen İslâm konusunda, İslâmî kimlik ve değerlerimiz meselesinde, milleti millet yapan değerlere karşı daha özenli, saygılı davranmaları gerekmez mi?   Mustafa Kemal’i ilahlaştırarak merkeze alan, bu kısır döngünün içinde muhafazakârı, milliyetçisi, diğer Müslümanları da tek potada eriten, maneviyatlarını ve amentülerini iğdiş eden, sistemin çarklarında öğüten jakoben Kemalist yapı, dün olduğu gibi bugün de putlaştırma ve putperestliklerini sürdürmeye devam ediyorlar. Peygamber Efendimiz: “Hristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah’ın kuluyum. Bana ‘Allah’ın kulu ve Resulü’ deyin!” önce kul, sonra resul olduğunu beyan etmişlerdir. Masum ve mahfuz olan yalnız Peygamberlerdir. Bu toplumu birbirine kenetleyen İslâm konusunda, İslâmî kimlik ve değerlerimiz hususunda kendi kutsalımıza/değerlerimize, kaybettiğimiz medeniyetimize dönmemiz şarttır. Muhafazakâr iktidar dönemlerinde de (sebepleri ne olursa olsun) laisizmin, sekülerizmin hâkim olduğu dönemler hep yaşandı, yaşatıldı. Her kesime alıştırıla alıştırıla sirayet etti. Atatürk kutsaması ve tabulaştırması yerleştirildi. Kemalizm, seküler bir dine dönüştürüldü. İslâm’sız bir Türkiye hayal ettikleri için önemli günleri, hayallerini gerçekleştirmede çok iyi kullanıyorlar. Kullandıkları insanlar; kullanıldıklarının farkında değiller. Zihni işgalden, başına ne geldiğini bilememe felaketini yaşatıyorlar. Öyle ki dindar, muhafazakâr kitle bile dönen dolapların farkına varamayacak kadar uyuşturuldu. Şahısların putlaştırılıp ortak payda olarak görülmelerinden kurtarılması gerekiyor.    ‘Müslümanım’ demek kolay, fakat tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi Müslüman etmek zordur. Kendi değerleri verilmeyen, sun’i kutsallarla uyuşturulan insanımız ‘cinnet toplumu’ haline getiriliyor. Makul, mutedil, insaf ve anlayış içerisinde normalleşmeye, meselelerimizi objektif, ilmî ölçülerle tartışmaya, konuşmaya, samimiyetle dertleşmeye o kadar ihtiyacımız var ki?  Kırmadan dökmeden, itham, iftira ve suizandan uzak birbirimize tahammül göstererek konuşabilsek. Birbirimizi sevmemiz, saymamız gerekirken, bunu yapmasak bile ‘saygısızlık etmeme’ gibi bir hâl vicdanımızda mâkes bulamaz mı? Her sorunumuzu dile getirebiliriz medeni insanlar gibi. Görüşüp konuşabilir, bir orta yol bulabiliriz. Sizi vicdana, insafa, adalete, her türlü zulme karşı olmaya dâvet ederken çok mu şey istiyorum? Ezberlediğiniz ve ezberlettiğiniz sloganları bırakmadan da bunları (belki) yapabilirsiniz! Denemeye değmez mi? Herkes dilediği kutsala ibadet edebilir, bir ölüyü diri yerine koyup ona derdini, problemlerini anlatabilir. Ancak bunu kabul etmeyenlere bu dayatma, bu psikolojik baskı, bu tecrit etme, bu aşağılama da neyin nesi? Yıllardan beri Müslümanlara hitap eden, sıkı ehli sünnet bildiğimiz nice şahsiyetler, meşhur alim, hoca, cemaatlerin önünde olanların hiç yeri yokken Mustafa Kemal güzelleme yapmaları, hafızlığından, dindarlığından, ibadet tarafından bahisle, lüzumsuz meddahlığı, ders halkasında kullanmalarını nereye koyacaksınız. Cemaatlerin perişan halleri içler acısı. CHP’li belediyelerin putperestliğin sembolü Mustafa Kemal heykellerinin açılışlarına koşmalarına sessiz kalamayız. Siyasi ve ticari çıkar ilişkisine giren STK’lar zaten bu sivil olma özelliklerini baştan kaybetti. (Devam edeceğim İnşallah…)
Ekleme Tarihi: 06 Temmuz 2023 - Perşembe

İslami Camiada Atatürk Dalgası -1-

70’li yıllar, lise çağlarım. Üstad Necip Fazıl’ın tartışmalı yazılarını çok severek okurdum. Çile’nin dışındaki şiirleri Öfke ve Hiciv çok farklı gelmişti bana. Son zamanlarda çok yaygın bir putlaştırmanın, ‘ortak değer’ ‘ortak payda’ yerini alması, kendi kutsal değerlerinin yerini sun’î (yapay) değerlerin alması, alıştırılarak kabullenilmesi, tam bir akıl tutulması yaşanması, tepkisizlik, bana: ‘üstad olsaydı ne yapardı’ dedirtti. Üstad olsaydı dindarların, cemaatlerin, STK’ların Kemalizm’in yaygınlaştırılmasına hiçbir tepki göstermemesine “Siz hayat süren leşler, sizi kim diriltecek!” diye hitap ederdi herhalde.   
 
Filmler, diziler, sosyal medya, televizyon, bilgisayar, internet, futbol endüstrisi, din-dışı kutsallıklar üretiyor. Hız ve hazza dayalı, ayartıcı, büyüleyici, baştan çıkarıcı din-dışı kutsallıklar yeni bir din, yeni bir kutsallık biçimi ile karşı karşıya bırakıyor bizi: Yeni-paganizm bu. Bu yeni-paganizm, çağımızda tekno-paganizm biçimine dönüşüyor. Çağın dini: Tekno-paganizm. İnsanı, aileyi, toplumu yerle bir edecek bu felâketin önünde İslâm’la durabiliriz yalnızca! İslâm’ın hedef tahtasına yatırılmasının sebebi bu. İnsanlığın eşiğine sürüklendiği tekno-paganizm felâketinden çıkış yollarını biz gösterebiliriz ancak. Bu memleketin varoluş şartları Müslümanlık göz ardı edilerek inşa edilemez. Batı’nın cins adamlarının söylediği ‘modern hurafeler’ sadece siyasal, toplumsal sistemlerde söz konusu değil. Gündelik hayatın ayrıntılarında bizi teslim alarak dünyayı kavrayış biçimimizi çepeçevre kuşattı.
 
Modern hurafelerle boğuşmayı göze alamıyoruz. İslâm’î ilim sahipleri, cemaatlere yön verme mevkiinde olanlar da Kemalizm’in seküler bir dine dönüştürüldüğünün, bir Batılılaşma projesi olduğunun farkında değiller. Kemalizm, bir redd-i mirastır; bu toplumun İslâmî iddialarının tasfiyesi, medeniyet iddiasının reddi, topluma tepeden, jakoben yöntemlerle bir kimlik dayatma projesidir. Hayat tarzı olan İslâm; vicdanlara hapsedilen, hayata sokulmayan, belli gün ve gecelerde cami, TV programları ile kutlanan bir din algısı olarak yerleştirildi. Kemalistlerin İslâm’ı sadece bireysel bir inanç meselesi olarak gören ve Kur’ân’ın reddettiği bu yapı; son günlerde “Kemalizm’in din karşıtı olmadığı” düşüncesiyle muhafazakâr çevreye, cemaatlere de yedirilmeye çalışılıyor. Tam bir facia! Bilinse bile kaale alınmayan, alıştırıla alıştırıla hassasiyeti kaybettirilen hususa bir iki örnek vereyim. Son iki tercih yapma durumuna getirilen seçimde yaşadıklarımızı ‘Millet ittifakı’nda görebilirsiniz.
 
Abdülhamid düşmanlığı ile başlayan, Mustafa Kemal’in içi tamamen din düşmanlığı ile dolu ‘Medeni Bilgiler’ kitapçığını ‘bunu ders olarak okutacağım’ diyen, Anıtkabir’e giderek ‘iman tazelemeye geldim’ diye bağıran partiye oy verdirilen bir yapı cemaat özelliği taşıyabilir mi? Bir diğeri: Okullara Kur’an-ı Kerim dersi konmasını, çocukların Kuran kursuna gitmesini orta çağ zihniyeti olarak gösteren, iktidara gelirlerse Ayasofya’yı tekrar müzeye dönüştüreceklerini söyleyen, başörtüsü yasağını kaldıran her düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne götürerek iptal ettiren partiye oy verdirten yapı İslâm’i olabilir mi? Fıtratın bozulma projesini (LGBT’yi) yerleştireceği sözünü veren, millet ittifakı için koşuşturanlar, uşak haline getirilen robotlardır. Kemalistlerin öncelikle bu toplumu birbirine kenetleyen İslâm konusunda, İslâmî kimlik ve değerlerimiz meselesinde, milleti millet yapan değerlere karşı daha özenli, saygılı davranmaları gerekmez mi?
 
Mustafa Kemal’i ilahlaştırarak merkeze alan, bu kısır döngünün içinde muhafazakârı, milliyetçisi, diğer Müslümanları da tek potada eriten, maneviyatlarını ve amentülerini iğdiş eden, sistemin çarklarında öğüten jakoben Kemalist yapı, dün olduğu gibi bugün de putlaştırma ve putperestliklerini sürdürmeye devam ediyorlar. Peygamber Efendimiz: “Hristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah’ın kuluyum. Bana ‘Allah’ın kulu ve Resulü’ deyin!” önce kul, sonra resul olduğunu beyan etmişlerdir. Masum ve mahfuz olan yalnız Peygamberlerdir. Bu toplumu birbirine kenetleyen İslâm konusunda, İslâmî kimlik ve değerlerimiz hususunda kendi kutsalımıza/değerlerimize, kaybettiğimiz medeniyetimize dönmemiz şarttır. Muhafazakâr iktidar dönemlerinde de (sebepleri ne olursa olsun) laisizmin, sekülerizmin hâkim olduğu dönemler hep yaşandı, yaşatıldı. Her kesime alıştırıla alıştırıla sirayet etti. Atatürk kutsaması ve tabulaştırması yerleştirildi. Kemalizm, seküler bir dine dönüştürüldü. İslâm’sız bir Türkiye hayal ettikleri için önemli günleri, hayallerini gerçekleştirmede çok iyi kullanıyorlar. Kullandıkları insanlar; kullanıldıklarının farkında değiller. Zihni işgalden, başına ne geldiğini bilememe felaketini yaşatıyorlar. Öyle ki dindar, muhafazakâr kitle bile dönen dolapların farkına varamayacak kadar uyuşturuldu. Şahısların putlaştırılıp ortak payda olarak görülmelerinden kurtarılması gerekiyor. 
 
‘Müslümanım’ demek kolay, fakat tasavvurumuzu, aklımızı, şahsiyetimizi Müslüman etmek zordur. Kendi değerleri verilmeyen, sun’i kutsallarla uyuşturulan insanımız ‘cinnet toplumu’ haline getiriliyor. Makul, mutedil, insaf ve anlayış içerisinde normalleşmeye, meselelerimizi objektif, ilmî ölçülerle tartışmaya, konuşmaya, samimiyetle dertleşmeye o kadar ihtiyacımız var ki?  Kırmadan dökmeden, itham, iftira ve suizandan uzak birbirimize tahammül göstererek konuşabilsek. Birbirimizi sevmemiz, saymamız gerekirken, bunu yapmasak bile ‘saygısızlık etmeme’ gibi bir hâl vicdanımızda mâkes bulamaz mı? Her sorunumuzu dile getirebiliriz medeni insanlar gibi. Görüşüp konuşabilir, bir orta yol bulabiliriz. Sizi vicdana, insafa, adalete, her türlü zulme karşı olmaya dâvet ederken çok mu şey istiyorum? Ezberlediğiniz ve ezberlettiğiniz sloganları bırakmadan da bunları (belki) yapabilirsiniz! Denemeye değmez mi? Herkes dilediği kutsala ibadet edebilir, bir ölüyü diri yerine koyup ona derdini, problemlerini anlatabilir. Ancak bunu kabul etmeyenlere bu dayatma, bu psikolojik baskı, bu tecrit etme, bu aşağılama da neyin nesi? Yıllardan beri Müslümanlara hitap eden, sıkı ehli sünnet bildiğimiz nice şahsiyetler, meşhur alim, hoca, cemaatlerin önünde olanların hiç yeri yokken Mustafa Kemal güzelleme yapmaları, hafızlığından, dindarlığından, ibadet tarafından bahisle, lüzumsuz meddahlığı, ders halkasında kullanmalarını nereye koyacaksınız. Cemaatlerin perişan halleri içler acısı. CHP’li belediyelerin putperestliğin sembolü Mustafa Kemal heykellerinin açılışlarına koşmalarına sessiz kalamayız. Siyasi ve ticari çıkar ilişkisine giren STK’lar zaten bu sivil olma özelliklerini baştan kaybetti. (Devam edeceğim İnşallah…)
Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.