seçilen kelimeler ve üslup bazen kötüyü iyi, terörü barış, zulmü merhamet gibi gösterebilir/gösteriyor. Bizimkiler de bu emperyalizm öncülerinin kuyruğu olmaya devam etmektedirler. Muhalefet de ‘bizim muhalefet’ değil, dış güçlerin (şer ittifakın) emir eri olmaya devam eder/edecektir. Kendi düşünemeyen, kendi duyup, kendi görmeyenler; başkasının ağzıyla yiyen ve konuşanlardır.
Bu emperyalizme ‘dünya beşten büyüktür’ diyerek itiraz eden tek güç Türkiye’dir. Hangi görüş veya düşünce yapısı içinde olursak olalım ‘Lider Türkiye’ olmak bizi rahatsız etmez/etmemelidir. İlim ve fikir adamlarının dediği gibi ‘Türkiye dünyanın ruhudur.’
Zulme destek olanlarla, karşı çıkanlara tarih de şahitlik etmektedir, Kirâmen Kâtibin de.
Zulme karşı bütün diplomatik yolları harekete geçirmek; eliyle gücü yetmese de diliyle zulme karşı çıkmak gibi imanî düstura sarılmak ne güzeldir.
Bu milleti çağdaşlaştırma adı altında dininden medeniyetinden ve kültüründen demir yumruk ile uzaklaştırıp, batı kültür ve medeniyetine esir etmeye çalışan zihniyet, kendisini hâlâ iktidarda sanmanın ya da iktidarı kaybetmenin dürtüsüyle yine esip gürlemeye başladı. Muhafazakâr çevrenin ve gençlerin oylarını almak için toplantılar, buluşmalar, çeşitli organizeler yapmaya devam ediyorlar. Gençlerin önünü açan her teşebbüse mani olan bu siyasi yapı, konuşamazlardı ama utanma duygusunu kaybettikleri için gayet rahat konuşup ahkâm kesebiliyorlar. Muhafazakâr kesime şirin görünmeye yönelik atılan adımların yalnızca oy devşirme amaçlı bir siyasi takiyye olduğu bir kez daha çok net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Kendilerini hâlâ devletin sahibi ve milletin efendisi olarak görmeye devam ediyorlar. Siyasi sicillerinin bozukluğundan hiç milletin oyuyla iktidar olamadılar.
Hemen her konuşmasında İstanbul Sözleşmesi’ni savunup sonra da muhafazakâr kadınları partisine davet eden CHP! Muhafazakâr kesimin kutsallarına saygı göstermek bir kenara, hakaretler yağdıranlara, sahip çıkıp sonra da muhafazakâr kadınlara ‘bize katılın’ demek, Kur’an eğitimine hakaret edip sonra da onları CHP’ye katılma çağrısı yapmak; utanmazlıkta bile sınırı aşmaktır. CHP’nin ve küçük ortağının milletin değerleriyle ilgili bir dertleri yok. CHP bu milletin milli ve manevi değerlerine muhalif, din düşmanı bir siyasi partidir. Tek parti dönemindeki icraatlarıyla din düşmanlığını göstermiştir. Sadece İstiklâl Mahkemeleri’nin yaptıklarına bakın yeter. Küçük ortağı da onun peşindedir. Altılı masanın diğer dördü, bunlara destek vermeye, yanlarında durmaya devam ediyorlar. Üstelik masaya yedinci ortak olarak dışardan destek veren HDP bu dörtlüden daha etkin pozisyondalar.
28 Şubat’ta olduğu gibi diğer sosyal, iktisadi, vb. kurumların başında olanlar da âdeta sekizinci ortaklar. TÜSİAD’ın son ekonomik açıklamaları da Batı uşağı olduklarının göstergesi. Tek dertleri Başkan Erdoğan’ı alaşağı etmek!
Türkiye milli güvenliğini tehdit eden terör örgütlerine karşı askeri harekâtlarına ara vermeden devam etmesi, Suriye’nin kuzeyinde terör örgütleri eliyle oluşturulmak istenen koridorun üç askerî harekât ile dağıtılması, terör örgütlerine karşı yapılmış başarılı operasyonlar, kendi silahlarımızı kullanmamız bunları etkilemez. Küresel güçler bu operasyonlara karşı çıkmışlarsa da Türkiye kimseden izin almamış operasyonları başarıyla tamamlamıştır. Devletimiz, milletimiz için yapılan her harekete ‘iç politikaya alet edilecek’ diyen Türk siyasi muhalefetinin de askerî harekât için bunu eleştirmesi düşündürücü. Malum zihniyetler kimi zaman dış mihrakların kalem tutan eli, kimi zaman da söz söyleyen ağızları olmuşlar fakat bir türlü adamlık hüviyetini kazanamamışlar, milli ve yerli duruş gösterememişlerdir. Millet söz sahibi oldukça sözde demokratların milletten ne kadar uzak oldukları da açığa çıkmaktadır. Karşı çıkanlar istemese de hak yerini buluyor bulacak!
Bir taraftan Yunan’a ağzının payını veren, NATO’da terör destekçilerini köşeye sıkıştıran ABD devlet başkanı dâhil dünya liderlerinin iknaya çalıştığı, öte yandan güneyde askeri operasyon için hazırlıklar yapan cumhurbaşkanı için ağıza alınmadık laflar söyleyen bu adamdan bizim siyasetçimiz olur mu? Halkın seçtiği Başkana bir kere bile Cumhurbaşkanı veya Başkan diyemeyen bu ‘hilkat garibesi’nin insanlıktan nasibini mi bekleyecek? Ya bunun peşine takılanlara ne demeli?
Her halde eski ifadeyle “Allah müstahakkınızı versin” demek lazım. Biden’in, Erdoğan’ı darbeyle değil ama seçimle devirmek için muhalefete açıktan destek vermeleri gerektiğini içeren beyanı ortada.
Bölgede ve dünyada dengeleri değiştiren Erdoğan, emperyalizm için tehlikedir, tehdittir.
Onu zayıflatacak her hareket de emperyalizmin dost göreceği destekleyeceği bir harekettir.
Bunu görmek için illa Biden’ın konuşması da gerekmiyor. Türkiye’yi iflasın eşiğinden alıp bölgesel güç yapan; küresel güç olma yolunda hamlelerle ülkenin gücüne güç katan; girdiği her seçimden halkın desteğini alarak çıkan
Başkan Erdoğan’ın milli politikaları emperyalist çevreleri rahatsız etmektedir. Bu durum artık gizli saklı bir şey değil, gün gibi açık bir gerçek.
Türkiye’nin artık siyasi, ekonomik teknolojik istihbari alt yapısıyla kendi politikalarını üretecek, uygulayacak seviyeye gelmiş bir devlet olmasıyla biz iftihar ederiz. Bu gelişmelerden rahatsız olanlar; zillet ittifaklığına devam ediyorlar. Sorarak bitirelim.
Ne zaman kendi değerlerinizle buluşacaksınız?