ELEKTİRK
Yaşar Değirmenci
Köşe Yazarı
Yaşar Değirmenci
 

Nefsimize Yenilmeyelim!

Ne zaman haber bültenlerinin başına otursak haber ajanslarının hepsinde nefsine, öfkesine sahip çıkamayanların bir anlık dahi olsa; önce tartışma/münakaşa, sonra kavga, sonra da bıçaklı, satırlı, silahlı kavgalarla ölmeler/öldürmelerle bitmektedir. Görüntülere baktığınızda çoğu dindar görünümlü aileler. Ayırmaya araya girmeye çalışan çoluk çocuğa bile aldırış edilmemektedir. Bu hususların önlenmesinin tek yolu, çaresi dinimizin hayat tarzı olduğunu, hayatımızın her anında yaşamamız gerekmektedir. Hemen hatırladıklarımı paylaşmak istiyorum bu Cuma sohbetimizde. Resulullah Efendimiz bir gün, “Siz aranızda kimi pehlivan addedersiniz?” diye sordu Ashap, “Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!” dediler. Resulullah, “Hayır” dedi: “Gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir.” Öfke, insanın yaratılışında var olan ve terbiye edilebilen duygulardan biridir. Yerinde öfkelenmemek zillete düşmeye, korkaklığa ve haksızlıkları kabul etme gibi olumsuz sonuçlara sebep olur. Ancak öfkede aşırıya gitmek zulüm, cinayet ve kabalık gibi kötü durumlara sebep olur. Her iki tavrı da doğru bulmayan dinimiz tabii bir duygu olan öfkeyi yok etmeyi değil onu kontrol altına almayı öğütlemiştir. Mesela “O kimseler, bollukta da darlıkta da infakta bulunurlar, bir de (cezalandırma gücüne sahipken, intikam almayıp) öfkelerini tutanlar ve insanlardan (kusurlarını) affedenler (işte sonsuz cennetler ve bitmez tükenmez nimetler onları beklemektedir)” (3;134) ayet-i kerimesinde öfkeye hâkim olmak, müminlerin güzel sıfatlarından biri olarak belirtilir. Peygamber Efendimiz’in pehlivan benzetmesi de sade ama bir o kadar da anlamlı bir mesaj verir. Nice pişmanlıklara, gözyaşlarına sebep olan öfkeye mağlup olmamamız konusunda bizleri uyarır. Peygamber Efendimiz ayrıca, öfke kontrolü konusunda ashabını eğitirken bütün insanlık için de önemli öğütlerde bulunur. Bir defasında kendisine gelip, “Ya Resulallah! Bana özlü bir tavsiyede bulun!” diyen birine, Efendimiz, “Öfkene hâkim ol!” demekle yetinir mesela. Kur’an-ı Kerim de öfkenden sakınma konusunda peygamberlerin hayatlarından örnekler verir. Bu peygamberlerden biri Hz. Musa’dır. Onun yokluğunda kardeşi Harun, kavminin hidayetten uzaklaşmasına engel olamaz. Bu duruma öfkelenen Hz. Musa onu yakasından tutup hiddetle silkeler. Neticede kardeşinin ikazıyla öfkesine hâkim olur ve “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bize rahmetinle muamele eyle. Sen merhameti engin ve sonsuz olansın” şeklinde Rabbine sığınır. Hz. Yunus da kavmini bir olan Allah’a teslimiyet ve kulluğa davet eder. Ancak onlar bu daveti karşılıksız bırakır. Bunun üzerine Yunus Peygamber, bir hışımla kavmini terk edip gider. Ama öfkesi onun için bir imtihana dönüşür. Bir balığın karnında karanlıklar içerisinde kalır, sabrın ve itidalin anlamını bir kez daha kavrar. Nedametle Rabbine şöyle iltica eder: “Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Ben gerçekten kendine yazık edenlerden oldum.” Öfkeyi dizginlemenin bazı yollarını bize sevgili Peygamberimiz öğretir. Onun bildirdiğine göre öfkeli insan ayaktaysa oturmalı, oturduğu yerde öfkesi geçmemişse yatmalıdır. Allah Resulü başka bir hadislerinde, öfkelenen kimsenin abdest almasını tavsiye etmiştir. Bu konudaki başka bir tavsiyesi de öfkelenen insanın susmasıdır. Öfke sonucu ortaya çıkan olumsuzlukların pek çoğunun kızgınlıkta söylenen kötü söz ve hakaretler olduğu düşünülürse, bu son tavsiyenin önemi daha iyi anlaşılır. Hâkimin öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermemesi gerektiğini bildiren Allah Resulü bu sözüyle öfkenin sağlıklı düşünmeyi engellediğini vurgulamak istemiştir. Öfkesine hâkim olmanın meşhur bir örneği Hz. Ali’ye nispet edilen bir olaydır. Bir savaşta düşmanını alt eden Hz. Ali, tam öldüreceği sırada onun yüzüne tükürmesiyle geri çekilmiş, sebebini soran düşmanına da “Seni Allah için öldürecektim. Yüzüme tükürünce nefsim ağır bastı ve seni kendi nefsim için öldürmek endişesiyle vazgeçtim” demiştir. Toplumda meydana gelen pek çok üzücü olayın hâkim olunamayan öfke sonucu olduğuna hemen her gün şahit oluyoruz. Çeşitli sebeplerle başlayan aile içi tartışmaların doğurduğu öfkenin ne tür facialara yol açtığı, günlük rutin haberler arasındadır. Bilindiği gibi bu öfke, çoğu zaman, sadece eşlerle sınırlı kalmamakta, masum çocuklara kadar uzanarak onları da kurban olarak seçmektedir. Basit bir yol verme tartışmasının bile cinayetle sonuçlandığı bir ülkenin insanları olarak; şeytanın, öfke silahını kullanarak bizimle nasıl oyuncak gibi oynadığının farkına varmak zorundayız. Allah’ın bize verdiği akıl ve irade gücünün, aniden alevlenen duygularımıza esir olmasına engel olmalıyız. İnsani bir duygu olan öfkenin, doğal yansımalarının ötesine geçtiğinde nasıl yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız. Bireylerden başlayarak, aile içinde, aşiretler hatta toplumlar arasında şiddet ve çatışmaya dönüşen öfke selinin nelere mal olduğunu iyi hesap etmeliyiz. “Keskin sirke küpüne zarar” atasözünün anlattığı gibi kontrolsüz öfkenin herkesten çok kendimize zarar vereceğini unutmamalıyız. En sakin insanları bile çileden çıkartacak olayların yaşandığı bu stres çağında, öfkemizde mazur görülecek kadar haklı olsak da Allah ve Resul’ünün emirlerini dikkate alarak nefsimizi dizginlemeyi başarmalı ve durumun hassasiyetini dikkate alarak daha olumsuz sonuçlar doğurması muhtemel durumlarda sorumluları Allah’a havale edip nihai hesaplaşmayı ilahî adalete bırakmalıyız. Öfke hâlimizde Peygamberimizin tavsiye buyurduğu şu duayı okuyalım. Fiili ve kavli olarak.  Süleyman bin Surad (ra) şöyle anlatır: Bir gün Peygamber Efendimiz’in yanında oturuyordum. İki kişi birbirine hakaret ettiler ve öfkelendiler. Bunu gören Resulallah şöyle buyurdu: “Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hali geçer. Eğer o, “İlahi rahmetten kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım” derse, üzerindeki bu hal kaybolur.” Oradakiler Allah Resulünün bu tavsiyesini ona ilettiler.
Ekleme Tarihi: 01 Eylül 2023 - Cuma

Nefsimize Yenilmeyelim!

Ne zaman haber bültenlerinin başına otursak haber ajanslarının hepsinde nefsine, öfkesine sahip çıkamayanların bir anlık dahi olsa; önce tartışma/münakaşa, sonra kavga, sonra da bıçaklı, satırlı, silahlı kavgalarla ölmeler/öldürmelerle bitmektedir. Görüntülere baktığınızda çoğu dindar görünümlü aileler. Ayırmaya araya girmeye çalışan çoluk çocuğa bile aldırış edilmemektedir. Bu hususların önlenmesinin tek yolu, çaresi dinimizin hayat tarzı olduğunu, hayatımızın her anında yaşamamız gerekmektedir. Hemen hatırladıklarımı paylaşmak istiyorum bu Cuma sohbetimizde.

Resulullah Efendimiz bir gün, “Siz aranızda kimi pehlivan addedersiniz?” diye sordu Ashap, “Erkeklerin yenmeye muvaffak olamadığı kimseyi!” dediler. Resulullah, “Hayır” dedi: “Gerçek pehlivan öfkelendiği zaman nefsine hâkim olabilen kimsedir.”

Öfke, insanın yaratılışında var olan ve terbiye edilebilen duygulardan biridir. Yerinde öfkelenmemek zillete düşmeye, korkaklığa ve haksızlıkları kabul etme gibi olumsuz sonuçlara sebep olur. Ancak öfkede aşırıya gitmek zulüm, cinayet ve kabalık gibi kötü durumlara sebep olur. Her iki tavrı da doğru bulmayan dinimiz tabii bir duygu olan öfkeyi yok etmeyi değil onu kontrol altına almayı öğütlemiştir. Mesela “O kimseler, bollukta da darlıkta da infakta bulunurlar, bir de (cezalandırma gücüne sahipken, intikam almayıp) öfkelerini tutanlar ve insanlardan (kusurlarını) affedenler (işte sonsuz cennetler ve bitmez tükenmez nimetler onları beklemektedir)” (3;134) ayet-i kerimesinde öfkeye hâkim olmak, müminlerin güzel sıfatlarından biri olarak belirtilir. Peygamber Efendimiz’in pehlivan benzetmesi de sade ama bir o kadar da anlamlı bir mesaj verir. Nice pişmanlıklara, gözyaşlarına sebep olan öfkeye mağlup olmamamız konusunda bizleri uyarır. Peygamber Efendimiz ayrıca, öfke kontrolü konusunda ashabını eğitirken bütün insanlık için de önemli öğütlerde bulunur. Bir defasında kendisine gelip, “Ya Resulallah! Bana özlü bir tavsiyede bulun!” diyen birine, Efendimiz, “Öfkene hâkim ol!” demekle yetinir mesela.

Kur’an-ı Kerim de öfkenden sakınma konusunda peygamberlerin hayatlarından örnekler verir.

Bu peygamberlerden biri Hz. Musa’dır. Onun yokluğunda kardeşi Harun, kavminin hidayetten uzaklaşmasına engel olamaz. Bu duruma öfkelenen Hz. Musa onu yakasından tutup hiddetle silkeler. Neticede kardeşinin ikazıyla öfkesine hâkim olur ve “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla. Bize rahmetinle muamele eyle. Sen merhameti engin ve sonsuz olansın” şeklinde Rabbine sığınır. Hz. Yunus da kavmini bir olan Allah’a teslimiyet ve kulluğa davet eder. Ancak onlar bu daveti karşılıksız bırakır. Bunun üzerine Yunus Peygamber, bir hışımla kavmini terk edip gider. Ama öfkesi onun için bir imtihana dönüşür. Bir balığın karnında karanlıklar içerisinde kalır, sabrın ve itidalin anlamını bir kez daha kavrar. Nedametle Rabbine şöyle iltica eder: “Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü eksiklikten tenzih ederim. Ben gerçekten kendine yazık edenlerden oldum.” Öfkeyi dizginlemenin bazı yollarını bize sevgili Peygamberimiz öğretir. Onun bildirdiğine göre öfkeli insan ayaktaysa oturmalı, oturduğu yerde öfkesi geçmemişse yatmalıdır. Allah Resulü başka bir hadislerinde, öfkelenen kimsenin abdest almasını tavsiye etmiştir. Bu konudaki başka bir tavsiyesi de öfkelenen insanın susmasıdır. Öfke sonucu ortaya çıkan olumsuzlukların pek çoğunun kızgınlıkta söylenen kötü söz ve hakaretler olduğu düşünülürse, bu son tavsiyenin önemi daha iyi anlaşılır.

Hâkimin öfkeliyken iki kişi arasında hüküm vermemesi gerektiğini bildiren Allah Resulü bu sözüyle öfkenin sağlıklı düşünmeyi engellediğini vurgulamak istemiştir. Öfkesine hâkim olmanın meşhur bir örneği Hz. Ali’ye nispet edilen bir olaydır. Bir savaşta düşmanını alt eden Hz. Ali, tam öldüreceği sırada onun yüzüne tükürmesiyle geri çekilmiş, sebebini soran düşmanına da “Seni Allah için öldürecektim. Yüzüme tükürünce nefsim ağır bastı ve seni kendi nefsim için öldürmek endişesiyle vazgeçtim” demiştir.

Toplumda meydana gelen pek çok üzücü olayın hâkim olunamayan öfke sonucu olduğuna hemen her gün şahit oluyoruz. Çeşitli sebeplerle başlayan aile içi tartışmaların doğurduğu öfkenin ne tür facialara yol açtığı, günlük rutin haberler arasındadır. Bilindiği gibi bu öfke, çoğu zaman, sadece eşlerle sınırlı kalmamakta, masum çocuklara kadar uzanarak onları da kurban olarak seçmektedir. Basit bir yol verme tartışmasının bile cinayetle sonuçlandığı bir ülkenin insanları olarak; şeytanın, öfke silahını kullanarak bizimle nasıl oyuncak gibi oynadığının farkına varmak zorundayız. Allah’ın bize verdiği akıl ve irade gücünün, aniden alevlenen duygularımıza esir olmasına engel olmalıyız. İnsani bir duygu olan öfkenin, doğal yansımalarının ötesine geçtiğinde nasıl yıkıcı bir etkiye sahip olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız. Bireylerden başlayarak, aile içinde, aşiretler hatta toplumlar arasında şiddet ve çatışmaya dönüşen öfke selinin nelere mal olduğunu iyi hesap etmeliyiz. “Keskin sirke küpüne zarar” atasözünün anlattığı gibi kontrolsüz öfkenin herkesten çok kendimize zarar vereceğini unutmamalıyız. En sakin insanları bile çileden çıkartacak olayların yaşandığı bu stres çağında, öfkemizde mazur görülecek kadar haklı olsak da Allah ve Resul’ünün emirlerini dikkate alarak nefsimizi dizginlemeyi başarmalı ve durumun hassasiyetini dikkate alarak daha olumsuz sonuçlar doğurması muhtemel durumlarda sorumluları Allah’a havale edip nihai hesaplaşmayı ilahî adalete bırakmalıyız. Öfke hâlimizde Peygamberimizin tavsiye buyurduğu şu duayı okuyalım. Fiili ve kavli olarak. 

Süleyman bin Surad (ra) şöyle anlatır: Bir gün Peygamber Efendimiz’in yanında oturuyordum. İki kişi birbirine hakaret ettiler ve öfkelendiler. Bunu gören Resulallah şöyle buyurdu: “Ben bir söz biliyorum, eğer bu kişi onu söylerse, üzerindeki bu kızgınlık hali geçer. Eğer o, “İlahi rahmetten kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım” derse, üzerindeki bu hal kaybolur.” Oradakiler Allah Resulünün bu tavsiyesini ona ilettiler.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.