Değerli okuyucularım. 2023-2024 Eğitim öğretim yılı başlıyor. Hayırlı uğurlu olsun.
Erken yaşta ahirete uğurladığımız, değerli merhum Prof. Dr. Erol GÜNGÖR Hocamızın kitaplarını tekrar gözden geçirirken Millî Eğitim ile ilgili âdeta bugün yazılmış gibi taze sözlerini hayretle okuyorum. Kendi münevverimizin basireti, firaseti, fânilikler içinde ebedîliği yakalamasını daha iyi anlıyor, bugün aydın geçinenlere de mutlaka kitaplarını okuyup nefs muhasebesi yapmalarını hatırlatıyorum. Merhum hocamızın bazı görüşlerini paylaşmak istiyorum:
Öğretmenlik mesleği her milletin hayatının değişik zamanlarında önem ve fonksiyon kazanmıştır. Tarihimizde de özel bir önem verilmiştir. Yetiştirilmeleri, göz önünde tutmamız gerekiyor. Eğiticilik ve öğreticilik, her zaman meslekten olmayı gerektirmez. Birinci derecede eğiticilerimiz anne ve babalarımızdır.
Öğretmen, hayatımızın ancak belli bir döneminde karşımıza çıkar. İnsanlığın büyük öğreticileri vardır. Bunlar bütün dünyaya hitap ederek hepimizin hayatına yön vermişlerdir. Bugün eğitici ve öğretici denince bu işi meslek edinen maksatla yetiştirilmiş kimseleri anlıyoruz. Sebebi modern çağda eğitim ve öğretimin gitgide daha çok formel bir mahiyet kazanmasıdır. Geçmiş ilim, sanat ve fikir adamları, idarecileri bugünkü gibi mektep sıralarından yetişmiş kimseler değildi. Birer ustanın yanında şahsi münasebetler içinde eğitimlerini tamamlıyorlardı.
Resmi mektebe gittikleri zaman da yine bir hocaya çırak oluyorlardı. Bu tarz bir eğitim diğerlerine göre en tesirli ve en verimlisiydi. Şimdi tatbik imkânı kalmamıştır. Modern ilmin gelişmesi sonunda teknik eğitim bile büyük ölçüde kitap bilgisi ve formel tahsile ihtiyaç göstermektedir. Modern cemiyetin yapısı çok sayıda insanın uzun süren bir tahsilden geçirilmesini mecburi kılmıştır. Öğretmensiz eğitim adeta düşünülemez bir hale gelmiş bulunuyor. Öğretmenin esas görevi, geleneği, mümkün olduğu kadar noksansız bir şekilde muhafaza etmek ve onu yeni nesillere olduğu gibi aktarmak olmuştur.
Bilgi, devamlı oluşan bir şey değil, tamamlanmış bir kitap gibi telakki edilmiş, tamamlanmış bilgiyi en çok hafızasına yerleştiren kimse en iyi öğretmen sayılmıştır. Öğretmenin yaptığı iş, standart eserleri takip etmek, bunları şerh ve izah etmektir. Nitekim medrese öğreniminde esas olan resmi doktrinin birer parçası haline gelmiş bulunan belli bir takım metinlerin okutulmasıydı. Gelenek o derece zihinlere yerleşmişti ki, bazen orijinal eserleri yazmış bulunanlar bile bu eserlerini eskilerin şerhi mahiyetinde görüyorlardı. Türkiye’de öğretmen meselesi ilk defa batılı veya modern tarzda öğretimin girişiyle ortaya çıkmıştır.
Bu okullar uzun süre medrese alışkanlığının tam dışına çıkamamış. Bizde ilk öğretmen okulu Darülmuallimin 1848. Çoğalması ve gelişmesi ise 1868’den sonra. Gelişmenin en verimli çağı ise maarifin bütün memleket sathına yayıldığı II. Abdülhamid ve Maarif Devridir. Öğretmen okulları ülkenin en bilgili kimselerinin hoca olarak istihdam edildiği yerler, seçkin birer müessese haline gelmişti. Yetişen genç öğretmen zümresi kısa zamanda memleketin kaderine hakim olan gruplar arasında yer almıştır.
II. Meşrutiyet ve Cumhuriyet rejimleri İnkılap rejimi olmak itibarıyla ideolojik eğitime büyük önem vermiş, öğretmen zümresini, iktidarın temsilcisi ve imtiyazlı sınıfı haline getirmiştir. Öğretmenler, rejimle birlikte yeni medeniyeti de temsil eden nüfuzlu, itibarlı kimselerdi. İttihat ve Terakki Fırkasının yerleşmesinde başlıca faktörlerden biri de öğretmenlerdir. Millî mücadele, ittihatçılar temelleri öğretmen olan taşra teşkilatına dayanmıştı. Her iki inkılabımızın da ana esası milliyetçilikti. Milliyetçilik, insanlar arasında milliyet esasına dayanan bir birlik ve dayanışma şuuru yaratmayı gaye edinir. Bunun için de milliyeti teşkil eden kültür unsurları ve milletin milli kültür istikametinde bir öğrenimden geçirilmesi gerekir. Öğretmenler, sadece inkılabın ideolojisini yaymakla kalmaz, inkılap rejiminin sadık birer bekçisi olurlar. Milliyetçilik çeşitli yer ve zamanlarda değişik muhtevalar kazanan bir ideolojidir. II. Meşrutiyetin, İlk Cumhuriyetin, demokrasi devrinin öğretmenlerinde milliyetçilik anlayışı oldukça farklı olmuştur. Cumhuriyet devrinde tevhidi tedrisat kanunu ile öğretim tamamıyla devlet kontrolü ve tekeline alınmıştır. II. Meşrutiyet ile başlayan romantik bir idealizm cumhuriyetin ilk büyük değişme hamleleriyle büsbütün hızlandı. Cumhuriyet öğretmeni, yepyeni bir ülkenin ve milletinin yapıcısı rolüyle ortaya çıktı. Milli Eğitim faaliyetlerinin özellikle ilk tahsil seviyesinde yoğunlaşmasını hızlandırdı. Bu fikir, iktisaden geri kalmış pek çok ülkenin kapıldığı kurtulamadığı bir heyecandır. Yaygın bir ilk tahsil, kalkınma için şarttır.
Memlekette herkes okuma yazma bildiği takdirde cehalet yenilmiş olacaktır. Okuma yazma kampanyalarının adı da cehaletle mücadele kampanyasıdır. Kalkınma manivelasının başında ilkokul öğretmeni, ilkokul öğretmeni yetiştirme fikri diğerlerinden öncelik almıştır. Bu fikrin adeta tutku halini aldığı bir devirde köy enstitüleri okullarının açıldığını görüyoruz.
Öğretmen meselesi iki açıdan büyük bir dert halindedir. Biri iktisadi, diğeri zihniyet. Türkiye’yi baştanbaşa kaplamış olan anarşi ve terör atmosferine öğretmen zümresinden hayli insanın çeşitli derecelerde karışmış olmalarının başlıca sebebi budur. İkinci zihniyetle Türkiye’yi idare eden elitlerin eğitim ve kalkınma anlayışlarıyla ilgilidir. Birinciden daha önemlidir. Türkiye, gelişmeye çalışan bir ülkedir. Elindeki kaynaklar sınırlıdır.
Bu sınırlı kaynakları en verimli yerlere yatırabilmek için bir tercih sıralaması yapmak zorundadır. Bu tercih, şimdiye kadar hep herkesin ilkokuldan geçmesi ve okuryazar oranının yüzde yüze çıkarılmasıyla ülkenin kalkınacağı zannedilmiştir. Öğrenciye ve öğretmene öncelik verilmesi; bunu sağlayacak öğretmen meselesinin geri planda bırakılmamasını gerektirir. (Devam edeceğim İnşallah…)