Önceki yazımda Üstad Sezai KARAKOÇ notlarımla başlamıştım. Cemil MERİÇ notlarımda kalmıştım. Kitaplarından çok kısa notlarımla siz değerli okuyucularımı buluşturuyorum.
“…Kendi kültürünü, kendi edebiyatını, kendi düşünce tarihini tanımayana insan demek bile nezaket olur. Bir İtalyan delikanlısı 7 asır önce yazılan ilahi Komedya’yı gürül gürül okuyup anlar. Bir asır öncesine uzanacak kaç hocamız var? 50 yıllık maziyle tefekkür de, medeniyet de olmaz.
Kendi hazinelerinden habersiz olanların başka ülkelere el açması hazin ama kaçınılmaz. Vahye inanmayanlar ister istemez dünyevi bir din peşinde koşacaklardı.
…Tanzimat’tan beri teceddüt (yenilenme) illetine yakalanmışız. Her gün yeni bir oyuncak peşinde koşan, ne pahasına olursa olsun yenileşmeyi isteme hastalığından kurtulamadığı için Batıcılık statüsünde çakılı kalan çılgın ve şımarık çocuklar. Tanzimat’tan beri hazır elbiseye meraklıyız, hazır elbiseye, hazır medeniyete. Tefekkür kılıçla fethedilemez; bir parça kendi kafamızla düşünmek ne kadar güç.
…Şimdi Avrupa bizim intelijansiyamızla (aydınımızla) bizi vuruyor. İntelijansiyamız; Türklük için değil, Batı için çalışıyor… Bizim solcularımızın çoğu yabancı mekteplerden yetişmiş mutlu azınlık. Mukaddeslerini kaybeden bir nesil Batı’nın artıklarıyla beslendi.
Aydın olmak için önce insan olmak lazım. İnsan, mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur. Maruz kalmaz, seçer. Aydın, kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan; uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatin bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs. Aydın hakikati söylemekten çekinmeyen, her hakikati her şeye rağmen söyleyen ve kendi kafasıyla düşünen adamdır.
…Misyonerlerin teklifleri malum: Hıristiyanlaştırmak değil, İslam’dan uzaklaştırmak. Değiştirilecek sınıfı olmayan intelijansiya, bu durumda vatanı değiştiriyor!
…Fikir adamının vazifesi kucağında yaşadığı toplumu gaflet ve yalanlardan kurtarmaktır. Millet kendi istikametini kendisi tayin eder, yeter ki, gözlerindeki bağ çözülsün, yeter ki bu garip tehlikeli hastalıktan -kendini bir başkası sanma hastalığından- kurtarılsın.
…Televizyon kültürü diye mevhum tanımıyorum. Televizyon; aylak, şuuru iğdiş edilmiş, hiçbir zaman düşünme ve okuma alışkanlığı kazanmamış sokaktaki adam için icat edilmiş bir nevi afyondur. Kültürün dün de, bugün de, yarın da tek taşıyıcısı vardır: KİTAP. Hiçbir düşünce emeksiz fethedilmez.
…İnsanlar doğuştan eşittirler. Kullukta, fânilikte eşitlik. Sonra iman sayesinde yeni bir eşitlik kazanırlar, kardeş olurlar. Rabbin lütuflarından aynı ölçüde faydalanacaklardır. Hukukî ve müspet bir eşitlik.
…Kulun bütün haysiyeti: Mümin oluşunda. Kul, mümin olunca hukukî bir hüviyet kazanır, dilenciyi halifeye eşit kılan bir hüviyet.
….Vatandaşlığı yapan kan ve toprak değil, iman. Ümmetin Avrupa dillerinde karşılığı yok. Siyasi ve dini bir bağ. Kur’an hem bir ibadet kitabı, hem bir anayasa, muhatabı bütün insanlık.
…Din; asırlardan beri yaşayan ve nesilleri huzura kavuşturan tecrübeden geçmiş bir inançlar manzumesi. Sıcak, dost, köklü.
…Avrupa, tanzimattan beri aynı emelin kovalayıcısıdır. Türk aydınında mukaddesi öldürmek. Mukaddesi yani İslâmiyeti. Bu mukaddesin yerine kendi mukaddesini aşılayamazdı. Çünkü misyonerin hedefi, Devlet-i Âliyye’yi Hıristiyanlığa kazanmak. …Devlet-i Âliyye ile bütünleşmek değil, ezelî düşmanını istediği kalıba sokacağı şuursuz ve iradesiz bir toz yığını haline getirmekti. Tahrip ameliyesi aydınlar kesiminde başarıya ulaştı. Batı’nın muharref Hıristiyanlığa tevcih ettiği (yönelttiği) tenkitleri kendi dinimiz için de geçerli sandık. (Bu aydınlar) ananeye düşmandılar, tek mâbutları vardı: Teceddüt (Yenilenme); tek mâbetleri: Avrupa. Bu zavallılar bir asır önceki Fransız intelijansiyasının (aydınının) kiliseye karşı savaşını tekrarlayan şuursuz birer aktördüler. Zehirli telkinleri mukavemet kalelerini yok etti. İmansız ve idealsiz nesiller tükettik. Pusuda bekleyen yabancı ideolojiler setleri yıkılan ırmaklar gibi yayıldılar ülkeye. Felaketin kaynağı kültür yokluğu. Hayatı anlamadan geçip gidiyoruz.
(Cemil MERİÇ’in şu kitapları okunmalıdır; Bu Ülke, Kültürden İrfana, Umrandan Uygarlığa, Işık Doğudan Gelir. Sadece Bu Ülke’nin okunması bile yeter.)
TAZİYE: Amasra’da meydana gelen maden faciası, millet olarak bizleri büyük bir üzüntüye sevk etti. Olayla ilgili tahkikat sürüyor, devlet olarak oradayız. Acıları paylaşılıyor, ne gerekiyorsa yapılmaya çalışıyor. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılarımıza şifa, yakınlarına sabrı cemil diliyorum. Rabbim hepimizi Cennetinde buluştursun.
Taziye ile bir hatırlatmada bulunmak istiyorum. Her yaşananı tartışılır hale getirmemiz, dinî, fikri, ilmî tarafı olmayanların sükut edip dualarla, maddi/manevi yardımlarla meşgul olmaları gerekirken olayı istismar edenlere fırsat vermeyelim. 41 insan üzücü bir kazada toprağa verilirken, insanlar üzüntülerini yaşarken, kısır tartışmalar başlatıp sürdürmek doğru değil. Hele siyasi çıkar peşinde, seviyesiz konuşmak, tahrik etmek bu acılı günümüzde hiç yakışmaz. Tedbir alacağız, sonra tevekkül edeceğiz. Bütün tedbirleri aldığınız halde, kaza yine yaşanılır ise işte o zaman, kaderimiz karşısında tevekküle başvurmak vazifemiz olacak. Tedbir-tadir-tevekkül. Kader meselesini de akait tarafıyla bilelim, öğrenelim. Her yapılanı (insan iradesini iptal ederek) kadere bağlamak doğru değil. Ayrıca böyle kazalarda ölenler şehittirler. Şehit kelimesine ‘maden şehidi’ demek de doğru değildir. Kavramlar bilinmeyince, her ağzı olan konuşunca, dini eğitim de usül ve üslubunca verilmeyince ortaya çıkan tablo da üzücü oluyor. (Yazacağım İnşallah…)