Duayla başlayalım. Rabbim imtihan dünyasını kazanmayı, Allah’ın rızasını her şeyin üstünde tutmayı, içimizdeki cihat ruhunu yaşamayı/yaşatmayı nasip etsin.
Müslümanlar çok zor, sıkıntılı imtihan günlerinden geçmeye çalışıyor. Dindar insanların problemlerini anlamak için elbette sosyolojik, tarihî, siyasi analizler yapmak gerekiyor. Ancak bir de dinin yapıp ettiklerimize nasıl baktığı meselesi var. Yeni zannettiklerimiz, Hazreti Âdem’le başlayan ‘adamın insan olma serüveni’nin parçası.
İman, kişinin hayatını düzenlediği oranda güçleniyor ve Müslümanlar, dünyada iman esaslarına bağlılıkları ile sınanıyor. Muhafazakâr camia; bugüne has birtakım ahlaki zaafların uygulanma ortamlarının bolluğu, internet/bilgisayar teknolojisinin getirdiği olumsuzluklarla iç içe imtihan dünyasında. Elindeki bütün imkanların asıl sahibinin Allah olduğu kendisinde ‘emanet’ olarak bulunduğu, fâni dünyada ebedî hayatın kazanıldığı, ‘irade terbiyesi’ olmadan kazanılamayacağı hususunu düşünmüyor. Hz. Âdem’in çocuklarından bugüne kadar yaşanan bir problem var. Adamın insan olma serüveni bu. (Beşeriyetten insana geçiş yolculuğu.) Allah hepimize yardım eder ama bizim iradi fiillerimiz var, onları icra ederken Allah’ın yardımını kabul veya reddederiz. Peygamberin örnekliği, insanlığı hamlıktan olgunluğa, nefs-i emmâreden kâmil insan seviyesine taşır. Onlara iman edenler ve etmeyenler olduğu gibi iman edenlerin de kimi eksikli kimi eksiksiz, kimi az eksikli kimi çok eksiklidir. Bugün hepimizde az-çok bulunan, müşahede ettiğimiz dinî ve ahlâkî meseleler hep var. Peygamberimiz zamanından beri müminler kusuru asgariye indirmenin mücadelesini veriyor. Zahire baktığımızda dindarlaşmada bir artma oldu. Dindar dediğimiz adam melek değil, peygamber de değil. Elbet kusurları olacak, üstelik bu kusurlar vardı, sadece görünür oldu. Dindarlığımız yeni girdiğimiz alanlarda bizi muhafaza edemedi. Din, mutlaka bir muhafaza alanı sağlıyor bize. Mevcut kusuru dolayısıyla eleştirdiğimiz insan dindar olmasa daha kötü olurdu belki. İman zayıf ya da kuvvetli olabilir. İman varsa az ya da çok hayata yansır. Hiç yansımıyorsa iman yoktur zaten. Din bizi kirden ne ölçüde koruyorsa o ölçüde bir imana sahibizdir. İman kişinin ahlakına, muamelatına; insanla, kâinatla ve eşya ile ilişkisine yansır. Gayr-i ahlaki davranışlardan herhangi biri bütün faziletleri ortadan kaldırır denilemez. Böyle değerlendirirseniz dünyada ahlaklı insan kalmaz. Bizi ahlaklı kılan ve günaha sevk eden tersliklerin çarkındayız. Kötü; ancak mikroba, hastalığa açık bir bünye gibi olduğunuzda sizi bozar. Ahlaksızlık yeterli ahlak eğitimi almış insanı bozamaz. Dinî, ahlaki, manevi eğitim çok geriye itilmiş durumda. Genel gidişe ‘modaya’ ayak uydurduğumuz, denge kurmada hata ettiğimiz, öncelikler konusunda olması gerektiği gibi davranamadığımız için bu böyle. Helal gıda alınması gerekir ki çocuğun mayası helal olsun. Bugün Müslümanların kusurunun daha fazla olup göze batması; ‘örnek insan’ sayısındaki azalmadan. Dinimizi bir hayat tarzı olarak görmemekten, mazeretler uydurarak kolaylaştıran, her zaman yaşanan dinimizi yaşanmaz hale getirmekten kaynaklanıyor. Geçmişte olmayan kusurlara sahip olduğumuz için değil. Bu kusurlar her zaman vardı ve mürşitlerin, mürebbilerin vazifesi onu ıslah etmekti. Ayıp ve kusurlarımızın daha fazla göze çarpmasının sebebi, dün olmadığımız yerlerde oluşumuzdur. Cumhuriyet’in ilanından 1950’ye kadar ordunun komuta kademesinde, yüksek bürokraside, iktidarda, eğitimde, basın yayında, ticarette, iş dünyasında her kesiminde ‘İslâm’sız bir hayat’ yerleştirildi. Hayat tarzımıza müdahale etmeyen bir dindarlık! Rejimin çizdiği sınırlar içinde kalan, alıştırılarak sadece ibadetten ibaret bir din anlayışı yerleştirildi. ‘İrtica’ adı altında din düşmanlığı, kutsal hale getirilen, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen ‘laiklik’ bu cenderede dindarlık! Dine göre din yerine her kafaya, her düşünceye göre din! Bütün bunların sonucu aidiyeti/özü verilmeden yetiştirildiği için zalimliği tescil edilmiş Batı uşaklığı tercih edildi. Cebrî kültür değişimine maruz kalmış bir topluluğuz biz. Resmî eğitim politikamız iyi bir Müslüman yetiştirme amacına hizmet etmiyor. İyi insan, iyi vatandaş olacak, ne demekse? İnzivaya mı çekileceğiz dinin gereklerini yerine getirmek istiyorsak? En az kirlenmenin yolunu arayacağız. ‘Halvet der, encümen’ der eskiler. Kalabalıklar içinde yalnız gibi yaşamak. Eğitime çok vurgu yapmamın sebebi bozulmanın, bozuşmanın arkasındaki temel sebebin eğitim, talim ve terbiyedeki eksiklikler olması. Gerekli eğitime sahip olmadığımızda kafa karışıklıklarımız da artıyor. Öncelikli kimliğimiz Müslümanlık elbette. Ancak gündelik hayatın pratikleri içinde başka kimlikler de göze çarpıyor. Siyaseten liberal, ekonomik ilişkiler açısından kapitalist, kadın erkek ilişkilerinde feminist ideolojinin ürettiği çözümlere başvurabiliyoruz mesela. Bu çoklu kimlikler normal kabul edilebilir mi? Çok kimlilik, şizofreni olduğunun göstergesidir. Bir insan hem mümin hem de İslam’ın hayat düzenine, ahlakına, dünya görüşüne aykırı inanç, düşünce, davranış içinde olamaz. Bu mümkün değil. İdeolojilere keyfinize göre anlam veremezsiniz. Her ideolojinin kendi çerçevesi içinde bir tanımı vardır. O çerçevenin dışında anlam yükleyemezsiniz, bu durumda da hem Müslüman hem liberal olamazsınız. Bizim inancımızda özgürlüğün ilk şartı kul olmaktır, kul olmadan hür olunmaz. İdeolojiler bunu sağlayamaz. İman eden mü’min kişinin hem kendisi başkasına güvenen, güven veren hem de kendisine güvenilen, başkasının kendisine güvendiği kişi.
Birlik, beraberlik ve kardeşliğimize kastedenler dün olduğu gibi bugün de hiçbir vicdâni ve ahlâkî değer tanımadan üzerimize gelmektedir. Terör örgütleri ve zulüm çeteleri, aziz milletimizin huzurunu, birliğini ve dirliğini bozmaya çalışmaktadır. Ancak, aramıza fitne tohumları ekmeye, irademizi ve basiretimizi zayıflatmaya uğraşanların sonu hüsran olacaktır. İmanımızdan aldığımız güç ve tarihimizden aldığımız ilhamla bizler bugün de barışı, huzuru, kardeşliği ve adaleti tesis etmek için mücadele etmekteyiz.
Tarihimizi, kültürümüzü, değerlerimizi, bizi biz yapan ve bugünlere getiren zaferlerimizi unutmayalım, unutturmayalım.
Rabbimize şöyle yalvaralım: Rabbimiz! Kardeşliğimize, birliğimize, dirliğimize, izzetimize, şerefimize göz dikenlere fırsat verme! Allah’ım! Dinimizin, milletimizin bekasını sarsacak her türlü dahili ve harici saldırılardan, fitne ve fesatlardan milletimizi, memleketimizi ve âlem-i İslam’ı muhafaza eyle! Varlığımıza, canlarımıza, mukaddesatımıza, huzurumuza kast edenlere karşı milletçe yekvücut olmayı nasip eyle Allah’ım! Bu toprakları vatan kıldığımız günden bugüne kadar nasıl birlikte kardeşçe yaşadıysak bundan sonra da bu şekilde yaşamayı bizlere nasip eyle!