Esprili ve bön Arap tarihinin ibret verici birçok örneği var. Onların haberleri komik tarihî olayların bir yansımasıy-dı. Bu anlatıların kendileri için doğru olup olmadığı, ya da çoğunun uydurulup uydurulmadığının üzerinde durmağa gerek bile yok. Çünkü öyküler toplumda zaten kökleşmiş ve bilinen şeylerdir.
İmâm İbnu'l-Cevzî gibi bir Usûl ve Hadis âlimi bile; Hadis, Tarih, Rekâik ve diğer bir çok alanda verdiği eserlerin yanı sıra konu ile ilgili “Ehbâru'z-Zırâfi ve'l-Mutemâcinîn” diye bir kitap yazdı.
Bu gibi kişiler hayatın sıkıntı ve kasvetine önem vermeyen amma aynı zamanda masumiyet ve naifliği aynı anda yayan insanlardır. Onların aktardığı haberler, Arap tarihinde dışlanıp marjinalleşmiş dünyanın bir nevi ölçüsünü yansıtıyor.
Şiir ve şâirler dünyasında, halifelerin ve sarayların varlığında, bu yardakçı ve ahmakların örneklerini çok görürüz. Onları; sultanların hayatı-nı monotonluk, katılık, ciddiyet, saray ve savaş mücadelesinin kasvetin-den çıkaran "sultan soyta-rısı" olarak tasavvur edin.
Diplomatik ve politik mücadelelerle gerginleşmiş olan sinirler; zevk ve neş'e ile yerini mizah ve kahkahaların vasatına bırakır.
Zira ruh, sürekli katı ve donuk bir halde kalmayı asla sevmez.
Ebû Delâme Zend ibn el-Cûne'l-Esedi el-Kûfî el-Abde'l-Mevlede'l-Habeşî bu kategorideydi. Çok iyi bir fesâhât ve belâğata sahip olduğundan; etkili, mizâhî, nükteli, güldürü-cü/şakalı zarif söz söyle-meyi de hayli severdi.
Rivâyete göre; Benî Esed kabîlesinin önderlerinden biriydi. Kimisine göre E'râbî yani bedevî Araplarındandı. Ya da şu anda Fırat'ın doğu-sunda bulunan Suriye şehirlerinden Rakka'da bir adamın kölesiydi ve onu Benî Esed'den biri özgürlü-ğüne kavuşturmuştu.
Ebû Delâme'nin kabiliyeti ne olursa olsun, Emevî döneminde uzunca bir süre söz edilecek bir itibara sahip olamadı. Zira Emevî yönetimi indinde mevâlinin (köle asıllıların) kıymeti yoktu. Ancak Emevî hanedanlığı yıkılıp da Abbâsî otokrasisi egemen olunca hemen onlara katılıp, halîfe Mansûr'un arkadaşı oldu. Bunda Mansûr'un annesinin Sellâme adlı bir câriye olmasının etkisi olmalı.. Ebî Ca'fer el-Mansûr'un yanında çağırıldığı ve dolaşımda olan lakabı; “Ebû Delâme” idi. Bu da asıl vatanı olan Kûfe'deki toplum tarafından çok az bilinen bir durumdu.
Bazı kaynaklar adının Zubd veya Zeyd olduğunu söylerken, bazısı Zınd bin el-Cûn olduğunu söyler. Bu kargaşanın nedeni; şâirin adı ile değil, lakabı ile ünlü olmasına bağlanır.
Şöhreti; ikinci Abbâsi halifesi Ebû Ca'fer el-Mansûr'un yükselişiyle birlikte yayılmaya başlamış gibi görünüyor. “Ebû Delâme” olarak üne kavuşması da onun sayesindedir.
Böylece herif akşam vakti ile sabah arasında, itirazsız halifenin parmakla gösterilen adamı hâline geldi.
Ebî Delâme'nin kavga ve şakaları dikkat çekici özelliktedir.
Kûfe emîri Rûh bin Hâtim el-Mehellebî, bir seferinde onu savaş meydanına götürüp bir süvâriyle vuruşmasını istemişti.
Ebû Delâme reddetti. Çünkü dövüşün ne olduğunu, kılıçla vuruşmayı, kavga etmeyi bilmiyordu. Korkup titremeye başladı. Ancak emîr oralı dahi olmadan ısrar etti. Ebû Delâme emîrin ısrarlarından kurtulamayınca:
--Karnım çok aç, beni doyur, dedi. Ona ekmek ve et yemeği verdiler. Adam durumu anlamıştı.
Ebû Delâme muhâribe:
--Hey sabırlı ol! Şu gördüğün BEN, bir savaşçı mı?
Hemen ardından:
--Beni tanıyor musun?
Atlı muharip:
--Hayır, dedi.
Ebû Delâme: Peki ben seni tanıyor muyum?
Süvari yine:
--Hayır, dedi.
Bunun üzerine Ebû Delâme;
“Dünyada bizden daha ahmak kimse mi kalmadı? deyip onu yemeğe davet etti. Böylece hepsi birlikte öğle yemeği yeyip ayrıldılar. Tabii Rûh bin Hâtim el-Mehellebî olayın ne olduğunu bilip kahkahalar atarak onu çağırıp hikayeyi anlatmasını istedi. O da şu şiiriyle karşılık verdi:
İnnî eûzü bi-Rûhin en yukaddimenî,
İle'l kıtâli fe tuhzê bî benû Esedin!
Êlu'l Mehellebî hubbu'l mevti verisukum,
İz lâ ûrisu hubbe'l mevti an ehadin!..
{Beni öne çıkarma-sından Rûh'a sığınırım,
Benû Esed'in önünde rezil edip savaştırmasından!
Mehelleb'in ailesi varis olmak için ölümümü istiyor, Oysaki ben kimseye mûris olmak için sevmiyorum ölümü!..}
HALİFELERİN HUZURUNDA BİR PALYAÇO!
Ebu Delâme, ihtiyaçlarını karşılamak için Abbâsi halifelerinin saflık anlarından faydalanıyordu.
Zamanı çok dikkatli seçiyordu ve ilk Abbâsi halifesi Ebü'l-Abbâs es-Seffâh'ın, Ebû Delâme'nin sözlerini dinleyip itibar etmesi ise ilginçti.
Söylendiğine göre Ebâ Delâme; Ebü'l-Abbas es-Seffâh'ın elinin altında, “ne var, ne yok” çok iyi biliyor, bazı günlerde onun boşluklarından yararlanıyordu.
Günlerden bir gün halife ona; ihtiyacını kendisine iletmesini istedi. Ebû Delâme ona;
"Av köpeği istiyorum" dedi.
Halife yanındaki görevlilere;
“Ona istediğini verin”, diye emretti.
Ebû Delâme;
“Bir de avlanmak için binek hayvanı istiyorum.”
Halife onun da verilmesini emretti. Ebû Delâme fırsatı kaçırmayarak;
“Bir de köpeği yönetip, avlanması için bir oğlan çocuk” talep etti.
Halife hizmet için oğlanın da verilmesini sağladı. Ebû Delâme;
“Avı elverişli hâle getirip de ondan yemek yapması için de bir câriye” istedi.
Bu isteği de anında karşılandı.
Ebû Delame:
“Ey Emîre'l Mu'minîn! Bunların hepsi sizin kullarınız. Yaşamak için bir evleri olmalı.”
Halife:
“Onları bir araya getiren bir ev verin” diye emretti. Ebû Delâme;
“Eğer çiftlikleri yoksa onlar nasıl yaşayacaklar?” diye sordu. Halife Mansûr;
“Sana on tane mamûr halde bahçe bahşettim” dedi.
İşte böylece bu Ebû Delâme keskin bir nişancı gibi fırsatı lehine çevirerek, avantaj sağlamayı becerebilen bir sömürü uzmanıydı.
İkinci halife Ebû Ca'fer el-Mansûr döneminde ise; Ebû Delâme onun insanların önündeki haşmet ve heybetini unutarak fıkramsı davranışlarıyla şaşırtıyordu. Eşinin ölümü gibi en hassas durumlarda bile durum böyleydi. Aynı zamanda amcasının kızı olan karısı Hammâde binti Îsâ vefat ettiğinde, halife Mansûr kuzenleri ve akrabaları-nın önünde acı çekiyor-muş gibi görüntü verdi.
el-Mansûr, Ebû Delâme yanında olduğu halde halkla birlikte cenazenin gelmesini bekliyorlardı. Ebû Ca'fer el-Mansûr, Ebû Delâme'nin bir vaiz elbisesi giyinmesini istedi. Tanıkların önünde mezarı işaret ederek, Ebû Delâme'ye sordu:
“Bu çukur için ne hazırladın?”
Ebû Delâme:
“O kabre Emîre'l Mu'minîn'in amcası İsâ'nın kızı Hammâde'yi hazırla-dım.” diye cevap verdi.
Halîfe Mansûr ile beraber orada bulunan insanlar gülüştüler. el-Mansûr ona;
“Bu cevap ayıbı-mızın ifşa edilmesiyle, caydırıcı oldu.” dedi.